Avans faizi istenebilmesi için borçlunun tacir olması ve borcun da ticari işletmesi ile ilgili bulunmasının yeterli olduğu, alacaklının da tacir olmasının gerekmediği, alacaklının haksız eylem dahil her türlü nedenden kaynaklanan alacakları için tacir olan borçludan avans faizi oranında temerrüt faizi isteme hakkının bulunduğu- Gerçek veya tüzel kişi tacirler arasında, haksız eylem de dahil, her türlü nedenden kaynaklanan uyuşmazlıklarda, açıkça talep edilmesi hâlinde Merkez Bankasının kısa vadeli avans kredileri için uyguladığı faiz oranında temerrüt faizine hükmedilmesi gerektiği- Kazaya karışan davalı araç ticari taksi olup ticari araç olduğundan ve davacı vekili kaza tarihinden itibaren ticari faiz talep ettiğinden, mahkemece Merkez Bankasının kısa vadeli avans kredileri için uyguladığı faiz oranında temerrüt faizine hükmedilmesi gerektiği- "3095 s. Kanun ve TTK’nın 8. maddesi uyarınca, davada talep edilen ticari faiz isteminden anlaşılması gerekenin avans faizi değil yasal faiz olduğu, mahkemece bu gerekçe ile yasal faiz uygulanmasına karar verilmesi gerekirken zarar görenin durumunun esas alındığı, bu durumda yasal faize yönelik olarak mahkemenin gerekçesi yanlış ise de sonuç itibari ile verilen kararın doğru olduğu" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Trafik kazası sonucu oluşan cismani zarar nedeniyle maddi tazminat istemi- Davacı yolcu ile dava dışı araç sürücünün arkadaş oldukları ve birlikte seyahat ettikleri, davacı tarafından da menfaat karşılığı taşındığı ispat edilmediğinden hatır taşıması bulunduğunun kabulü ile tazminattan %20 oranında hatır taşıması indirimi yapılarak karar verilmesi gerektiği- Davacının yaralanmasına neden olan araç hususi otomobil olduğundan, haksız eylemin TTK 3 uyarınca ticari iş niteliği taşımadığı ve bu durumda da davalıdan ancak yasal faiz istenebileceğine göre davalı sigorta şirketi aleyhine yasal faize hükmedilmesi gerekirken avans faizine hükmedilmesinin hatalı olduğu- İtiraz Hakem Heyetince verilen kararda davacı lehine hükmedilecek vekalet ücreti için Sigortacılıkta Tahkime İlişkin Yönetmelik'in 16/13 maddesinin uygulanması gerektiği; AAÜT'nin 17. maddesi gereğince hesaplanan vekalet ücretinin 1/5'i oranında vekalet ücretine hükmedilmesi, ancak hesaplanan miktarın maktu vekalet ücretinin altında kalması halinde maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği-
İİK. 40 uyarınca, alacaklının iade etmesi gereken miktardan haberdar edilmesinin bir muhtırayla sağlanması gerektiği- Alacaklının muhtıra tebliğine rağmen bu parayı iade etmemesi hâlinde temerrüdün oluşacağı ve kendisinden "yasal faiz" istenebileceği- Borçlunun "ödeme tarihinden itibaren faiz" isteğinin "genel mahkemede" açılacak ayrı bir davanın konusunu oluşturacağı- Alacaklının iade etmesi gereken paraya, muhtıranın tebliğ tarihinden itibaren (muhtıra ile süre verilmiş ise bu süreden sonra) uygulanacak faiz oranı "yasal faiz" olup, takip hukukuna göre gerçekleştirilen eski hâle iade içerisinde taraflar arasındaki ilişkinin "ticarî iş" olduğu dikkate alınarak faiz oranının belirlenemeyeceği-
Dava dışı 3. kişiye ödeme yapan sigorta şirketinin ödediği haksız eyleme dayalı rücuen tazminat istemine ilişkin dava-
Takip talebinde istenen faiz oranının cinsinin belirtilmesi ya da istenen faiz oranının o tarihte uygulanan yasal veya ticari faiz oranlarından birine denk gelmesi durumunda, o cins faiz oranının istendiğinin kabulü gerekeceğinden, ödeme emrine yasal sürede itiraz edilmemiş olsa bile faizin, istenen faiz türüne göre ve değişen oranlarda hesaplanması gerektiği- Takipte talep edilen ve itiraz edilmeyerek kesinleşen işleyecek faizin türünün gösterilmemesi ve oranının da yasal ya da ticari faiz oranlarından birine denk gelmemesi halindeyse,  itiraz edilmeyerek kesinleşen oran üzerinden faizin hesaplanması gerektiği- Takip dayanağı bono, kambiyo senedi niteliğinde olduğundan taraflar arasında ticari bir ilişkinin olduğunun kabulü gerektiği ve bu durumda, borçlunun ödeme emri tebliğ tarihine göre yasal süre içerisinde işleyecek faiz oranına bir itirazı olmadığı ve takipten sonraki dönem için istenen yıllık %94,50 faiz oranının o tarihte uygulanan yasal veya ticari faiz oranlarından birine denk gelmediği de anlaşılmakla, takipten sonrası için yıllık %94,50 faiz oranının akdi faize dönüştüğünün kabulü gerektiği-
TTK’nın 3. maddesine göre bu Kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiillerin ticari işlerden olduğu; -4089 s. K. ile değişik- 3095 s. K. mad. 2/2 uyarınca istem gibi avans faizine hükmedilmesi gerekirken yasal faize hükmedilmesinin usul ve yasaya uygun düşmediği-
Somut olayda davacı, davalı ile taşınmazına doğal gaz tesisatı, mutfak dolabı, laminant parke vb. işleri yapmak konusunda anlaştıklarını, söz verdiği şekilde teslim etmediğini, yapılan tespitte 1.968,56-TL zararı olduğu anlaşıldığı, bu bedelin yasal faizi ile birlikte tahsilini talep ettiği anlaşılmakta olup; uyuşmazlık, TTK'nın 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi ilişkisinden kaynaklanmakta olduğu, bu nevi davaların ticari dava olduğuna ya da asliye ticaret mahkemelerinde görüleceğine ilişkin bir yasal düzenleme bulunmadığı- Bu durumda, eldeki davanın ticari dava olarak kabulü ile uyuşmazlığın asliye ticaret mahkemesi tarafından çözülebilmesi için, uyuşmazlık konusu işin her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili olmasının zorunlu olduğu- Her ne kadar davalı taraf ticari şirket olsa da; davacının tacir olmağı ve ticari işletmesi ile ilgili olmadığı anlaşılmakla uyuşmazlığın TTK kapsamında kalmadığıdan Asliye Hukuk Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiği-
Somut uyuşmazlıkta taraflar tüzel kişi tacir olup taraflar arasındaki uyuşmazlığın da ticari satımdan kaynaklandığı anlaşıldığından, uyuşmazlığı çözmekle görevli mahkemenin ticaret mahkemeleri olduğu- 
Mahkemece; davalının bir limited şirket olduğu, davacıya sigortalı işyerinin ....... Vergi Dairesi Müdürlüğünden gelen yazı cevabına göre “gerçek usulde gelir vergisi mükellefi olarak çay ocağı-kahvehane” işlettiği anlaşılmakla; davacıya sigortalı işyerinin esnaf faaliyeti sınırlarını aşıp aşmadığı bir ticari işletme olup olmadığının araştırılması ve ticari işletme olması halinde, uyuşmazlığın çözüm yerinin Asliye Ticaret Mahkemesi olabileceğinin mahkemenin davada görevli olup olmadığının hükümde tartışılması; mahkemenin görevli olduğu sonucuna varılması halinde işin esası hakkında hüküm tesisi; aksi halde ise, HMK'nun 114/1-c maddesine göre, görevsizlik nedeniyle HMK'nun 115/2. maddesi gereğince dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesi gerekeceği-
Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki hukuki ilişkinin; 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki hâlinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil, görev ilişkisi olduğu, bu nedenle; asliye ticaret mahkemesinin bakması gereken davalarda, asliye hukuk mahkemesinin görevli sayılamayacağı, göreve ilişkin düzenlemelerin, kamu düzenine ilişkin olup mahkemelerce resen dikkate alınması gerektiği, bu kuralın tek istisnasının; yargı çevresinde ayrı bir asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde, asliye hukuk mahkemelerine açılan davalarda görev kuralına dayanılmayacağı olduğu, bir hukuki işlemin veya fiilin TTK’nın kapsamında kaldığının kabul edilebilmesi için yasanın amacı içerisinde, bu kanunda düzenlenen hususlarla, bir ticari işletmeyi ilgilendiren bir hukuki işlemin veya fiilin olması gerektiği- Sonuç olarak; olayda, her iki tarafın da tacir ve davanın her iki tarafının ticari işletmesiyle ilgili olduğu, TTK'nın 4/1. maddesine göre; her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları nispi ticari dava sayılacağından, davaya bakmakla görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi değil, asliye ticaret mahkemesi olduğu-
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • ...
  • kayıt gösteriliyor