Tarafların sosyal ve ekonomik durumlarında sonradan meydana gelen değişiklikler sebebiyle yoksulluk nafakasının kaldırılması şartları oluştuğuna göre, kadın yararına daha önce hükmolunan yoksulluk nafakasının dava tarihinden itibaren geçerli olacak şekilde kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken, kadının emekli olduğu tarihten geçerli olacak şekilde yoksulluk nafakasının kaldırılmasının hatalı olduğu- Sözleşme yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle taraflardan biri aleyhine katlanamayacak derecede bozulmuşsa, tarafların; artık o akitle bağlı tutulmayacağı ve değişen bu koşullar karşısında Türk Medeni Kanununun 2. maddesinden yararlanarak sözleşmenin yeniden düzenlenmesini mahkemeden isteyebilecekleri- Tarrafların anlaşmalı olarak boşanmalarına ilişkin kararın 27.04.1999 tarihinde kesinleştiği gözetilerek, tarafların açtıkları davaların tarihine kadar geçen süre de dikkate alındığında, tarafların anlaşmalı boşanma protokolünü düzenledikleri tarihteki ve açtıkları dava tarihlerindeki sosyal ve ekonomik durumlarının emekli maaş bilgileri ilgili kurumdan istenerek araştırılması, boşanma protokolünde anne ile birlikte yaşayacağı belirtilen ortak çocuğun halen anne ile birlikte yaşayıp yaşamadığının tespit edilmesi, tarafların olağan yaşam gereksinimlerinin ve kadına ait olduğu belirtilen taşınmazın edinilme tarihinin detaylı olarak belirlenmesi ile Türk Borçlar Kanunu'nun 138. maddesinde düzenlenen aşırı ifa güçlüğüne dayanan uyarlama istemi yönünden davalı-davacının talebinin değerlendirilmesi ve gerçekleşecek sonucu uyarınca hakkaniyet ilkesi de gözetilerek bir karar verilmesi gerektiği-
İştirak nafakasının kaldırılması ve boşanma protokolünün çocuğun eğitim ve sağlık masraflarının baba tarafından karşılanacağı ile ilgili maddesinin iptaline ilişkin taleplerin her birinin ayrı ayrı harca tabi olduğu-
İştirak nafakasının kaldırılması ve boşanma protokolünün "çocuğun eğitim ve sağlık masraflarının baba tarafından karşılanacağı" ile ilgili maddesinin iptali isteklerin her birinin ayrı ayrı harca tabi olduğu-
Direnme hükmü, davanın reddine ilişkin olduğundan, tedbir nafakası hususunu kapsamadığı, TMK. mad. 169 uyarınca hükmedilen tedbir nafakasının talebe bağlı olmaksızın (re’sen) takdir edildiği, geçici bir önlem olarak davanın başından itibaren, karar kesinleşene kadar hüküm altına alınabilmesi özelliği karşısında ilk karar ile direnme kararı arasındaki bu farklılığın bir çelişki yaratmayacağı- Evlilik birliğinin ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenemeyecek derecede temelinden sarsılmış olması durumunda, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı bulunmaktaysa da, bu hakkın kötüye kullanılamayacağı- Davalı erkek tarafından bağımsız bir konut açılmadığı, davalının annesinin davacı eşe karşı olumsuz söz ve davranışlarda bulunduğu, en son davacı kadının baba evine bırakıldığı, bu suretle davalının birlikte yaşamaktan kaçındığı ve tüm bu olguların tanık beyanlarıyla doğrulandığı anlaşıldığından, taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin bulunduğu-
Menfi tespit davasında ispat yükünün kural olarak davalı alacaklıya ait olduğu ve davalı alacaklının, davacı borçludan, alacağının bulunduğunu ispat etmekle mükellef olduğu- Davacı borçlu aralarındaki hukuki ilişkiyi ve bundan kaynaklanan borcunun olduğunu kabul edip, bu borcun herhangi bir sebep ile son bulduğunu ileri sürüyorsa, ispat yükünün davacı borçluya geçeceği- Müşterek çocuğun eğitim ve benzeri giderlerine ilişkin olarak, bu takip tarihinden önce nafakaya mahsuben ödendiğine dair açıklama bulunmadan yapılan ödemelerin nafakaya mahsuben yapıldığı kabul edilemeyeceği- Davacı-borçlunun özel okul aidatı ödemelerinde; açıkça “nafaka borcuna ilişkin olduğuna dair bir açıklama” bulunmadığından, bu nedenle, yapılan ödemelerin ahlaki bir görevin yerine getirilmesi niteliğinde olduğunun kabulü gerektiği-
Davalı erkeğin, sürekli borca girdiği, hakkında icra takibi yapıldığı, birlik görevlerini yerine getirmediği ve porno sitelerine girdiği anlaşıldığından, ortak hayatı temelinden sarsıldığının ve davacının boşanma davası açmakta haklı olduğunun kabulü gerektiği-
Feragat tarihinden itibaren boşanma davasının açılabilmesi için üç yıl geçmesi gerektiği - Feragatin davaya son veren bir taraf usul işlemi olduğu ve kesin hüküm gibi sonuç doğurduğu - Feragat nedeniyle verilen ret kararı için tebliğe çıkartılarak kesinleşme işleminin yaptırılmasına gerek olmadığı - Üç yıllık sürenin feragat tarihinden itibaren başlayacağı
Edimler arasındaki denge, umulmadık gelişmeler yüzünden sonradan ciddi olarak bozulacak olursa müdahale gerekebileceği, böyle bir gelişme olmadığı takdirde, tarafların, yaptıkları sözleşme ile bağlı oldukları, ancak, sözleşme ile kararlaştırılmış ve hakim tarafından onaylanmış olan iradın, yasada aranan şartlar gerçekleşmeden tamamen kaldırılmasını ya da indirilmesini istemenin hakkın kötüye kullanılması mahiyetini arzedeceği- Davacı taraf, anlaşmalı boşanma davasından sonra işinden ayrıldığını ve ekonomik durumunun kötüye gittiğini iddia ederek iştirak nafakasının azaltılmasını istemiyle bu davacıyı açmışsa da (işten ayrıldığını ve ) anlaşmalı boşanma davasından sonra ekonomik koşulların olağanüstü bir şekilde aleyhine değiştiğini edilememiş olduğundan davanın reddi gerektiği-
Kadın tarafından açılan bir boşanma davası söz konusu olmadığı halde, kadının davası yönünden de boşanmaya karar verilmesinin bozmayı gerektirdiği-
Taraflar arasındaki boşanma davasında tarafların boşanmalarına karar verilmişse de zorunlu olan kimlik bilgilerinin eksik olması sebebiyle mahkemece bu husus gözetilmeden karar verilmiş olmasının bozmayı gerektirdiği-