Trafik kazasından kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkin davada; kira sözleşmesinin, taraflar arasında noter onayı olmadan adi yazılı şekilde düzenlendiği ve üçüncü kişiler yönünden bağlayıcı nitelik ve güçte bir sözleşme olmadığı, davalı şirketin vergi kayıtlarına intikal ettirilmediği, iki aylık bir süre için düzenlendiği, yapılan ödemelerin kazaya sebebiyet veren aracın kira bedeline ilişkin olduğuna dair belirleyici (plaka numarası gibi) nitelikte makbuzlarda açıklamanın olmadığı anlaşılmakla; üçüncü kişileri bağlayıcı nitelikte ve güçte uzun süreli kira sözleşmesinin varlığından, dolayısıyla araç üzerinde fiili ve ekonomik yararlanma kriterlerinin dava dışı şahıs nezdinde birlikte gerçekleştiğinden bahsetmek mümkün gözükmediğinden, davalının kazaya sebep olan aracın işleteni olarak kabul edilip hakkında hüküm kesinleşen davalı ile birlikte tahsilde tekerrüre sebebiyet vermemek kaydıyla müştereken ve müteselsilen sorumluluğu cihetine gidilmesi gerekirken adı geçen davalı bakımından pasif husumet sebebiyle davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığı-
Davacının, dava dilekçesinde açıkça "ödeme tarihinden itibaren faiz"e hükmedilmesini talep ettiği rücuen tazminat davasında, davacı yararına, ödeme tarihinden itibaren faize hükmedilmesinin gerekeceği-
Dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup, dava dilekçesinde müteselsil sorumluluk ilkesi gereği zararın tamamını, isterse sorumluların tamamından isterse bir kısmından (KTK mad. 85 ve 88) talep edebileceği- Somut olayda, dava ve ıslah dilekçesinde açıkça davalının kusuru oranında sorumlu tutulmasını istemediği, zararın müştereken ve müteselsilen davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ettiği anlaşılmakla yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler gereği davalının müşterek ve müteselsilen sorumluluk ilkeleri gereği tazminatın yolcu kusuru dışında kalan %90 oranındaki kısmı için sorumluluğuna hükmetmek gerektiği- Davacı vekili tarafından, zarardan müteselsilen sorumlu olan araç maliki ve araç sigortacısına karşı dava açıldığı, dava devam ederken davalı malik yönünden davadan feragat edilmiş olduğu, bu durumda maddi tazminat davasından feragatinin, diğer davalıya etkisi ve sirayet edip etmeyeceğinin değerlendirilmesi gerektiği-
Destek tazminatı hesabı yapılırken, davacının malül kaldığı, devlet memuru olduğu, maaşını almaya devam ettiği hususları dikkate alınarak, hesaplanan miktardan mahsup edilmesi gerektiği- Karayolları Trafik Kanun kapsamında olmayan tedavi giderleri için, Sosyal güvenlik Kurumu değil, zarara sebep olan araç ilgililerin sorumlu olacağı- Somut olayda; davalı işletenin aracının işletilmesi sırasında doğacak zarar nedeniyle 3. kişilere karşı olan sorumluluğunu trafik sigortacısı karşılamak durumunda olduğu, davacının bir ibraname ile 156.000,00 TL ödeme karşılığında davalı şirket yönünden feragat ettiği anlaşılmakla, şayet yeni alınacak bilirkişi raporu ile sigorta şirketinin ibra karşılığı davacıya yaptığı 156.000,00 TL ödemenin zararı tamamen karşılamaması halinde davalı işleten; poliçe limitini aşan miktarda zarar varsa limiti aşan kısımdan sorumlu olacağı (aradaki poliçe ilişkisi nedeniyle), eğer limitin altında bir zarar varsa davalı işleten ibra nedeni ile bu oranda sorumluluktan kurtulmuş olacağı, davalı araç sürücüsü ise poliçe ilişkisinin tarafı olmadığından ve haksız fiil sorumlusu olarak sürücünün sigorta şirketine rücu hakkı sözkonusu olmadığından, sigorta şirketi tarafından yapılan 156.000,00 TL ödeme kadar davalı sürücünün borcu sona ereceği, sigorta ödemesinin üstünde kalan zarar miktarından ise sürücünün sorumlu olacağı-
Trafik kazası nedeni ile tazminat istemine ilişkin davada, davalı şirketler kendi aralarındaki sözleşmeye göre bazı yükümlülüklerini belirlemiş olsalar da, bu hükümler davalıların kendi iç ilişkilerini düzenlemekte olup, zarar gören üçüncü kişi konumundaki davacıyı bağlamayacağı- Sözleşmenin niteliği itibariyle işin başından sonuna kadar salt tedarikçinin kontrolüne bırakılmadığı, sözleşmenin anahtar teslimi şeklinde olmadığı, davalı A.Ş.'nin kontrol ve sorumluluğunun da devam ettiği anlaşıldığından, manevi tazminattan sorumlu olacağı- Davalının, üçüncü kişilere verilecek zararlardan kusursuz ve tedarikçi şirket ile müteselsil sorumluluğu bulunduğu- Davacılar, davalı sigorta şirketinden almış olduğu ödeme neticesinde ibraname düzenlenmesi sonucu maddi tazminat talebinden feragat etmiş olup, olayda hakkın özünden feragat söz konusu olmayıp; davacı alacağına yargılama sırasında kavuştuğu için feragat edildiği, aslında davanın konusuz kaldığı ve davalıların kendilerine karşı dava açılmasına yine kendileri sebebiyet verdiğinden feragat nedeniyle reddedilen tazminat yönünden davalılar lehine davacı aleyhine vekalet ücretine hükmedilmesinin doğru olmadığı-
Evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişiye karşı diğer eşin manevi tazminat isteminde bulunamayacağı-
"AYM'nin bireysel başvuru sonucu verdiği kararlar hüküm olarak sadece başvurucu hakkında bağlayıcı olsa da gerekçesi herkesi bağlayacağından, davalılar zorunlu dava arkadaşı olmasalar da, haklarında verilen karar aynı haksız eylemden kaynaklandığı ve müteselsil sorumluluk esasları geçerli olduğundan sonuç olarak her ikisini de etkileyeceği, bir davalı hakkında verilen kararın kaldırılması ancak diğer davalı hakkındaki karar kaldırılmaması halinde, diğer davalının önceki kararla hükmedilen tazminatı ilgilisine ödediği taktirde Borçlar Kanunu'ndaki müteselsil sorumluluk esaslarına göre hakkındaki karar kaldırılan davalıya rücu edebileceği, bu durumda da AYM'nin hak ihlali olduğu yönünde verdiği kararın boşta kalacağı, AYM'ye bireysel başvuru kapsamında verilen ihlal kararlarının gereğini yerine getirmek üzere yeniden yargılama yapılmakla görevlendirilen derce mahkemelerinin vereceği kararlar yargılama pratiğini etkileyecek kararların olduğu, somut olayda AYM'nin hak ihlali olduğuna ilişkin verdiği kararı etkisiz hale getirecek yeni bir karar verildiği, bu nedenle Bölge Adliye Mahkemesinin diğer davalı hakkında verdiği karar yasaya aykırı olduğu" ileri sürülebilir mi?-
Protokolün 2-c maddesinde; ....İnşaatın SSK prim borçlarının 23.000.000.000 TL (yeni hali 23.000 TL) tutarlı kısmını sözleşme tarihine kadar doğmuş ve ödeme tarihine kadar doğacak olan gecikme zammı, temerrüt faizi, cezalar v.s. her ne nam altında olursa olsun idarenin ek talepleri de dahil en geç 2002 yılı Aralık ayı sonuna kadar ödemeyi, ödeme belgeleri ile temiz kağıdının da davacı yükleniciye verileceği taahhüt edildiğine göre ve iş sahibinin de bu ödemeleri yapmadığı anlaşıldığından davacı yüklenicinin yapmış olduğu ödemenin son taksiti nazara alınarak zamanaşımının başlangıcının tespiti gerekeceği-
Gerçek hesap sahibi olan dava dışı kişiye, hesaptan çekilen parayı ödeyen davacı idarenin (PTT), kusuru oranında personeline rücu edebileceği- Davaya konu ödemenin yapılmasında davalının kusuru bulunduğundan ve rücuda teselsül olmayacağından, davalı şefin olayın meydana gelmesindeki kusur oranı belirlenerek, sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-
Dava trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma ve manevi tazminat istemine ilişkin davada, ödeme ya da ibra borcu sona erdiren işlemlerden olmaları sebebiyle hüküm kesinleşinceye kadar taraflarca her zaman ileri sürülebileceğinden, davalı tarafından yapılan ödemeler ilişkin belgeler sunulmuş olup, davanın müteselsil borçlu konumunda olan diğer davalılar açısından değerlendirilmek üzere kararın bozulması gerektiği-