Taraflar arasındaki ’itirazın iptali’ davasında mahkemece, kefaletnamedeki imzanın davalıya ait olduğunun kabul edilmesi karşısında, taahhütnamenin boş olarak doldurulduğu savunmasının dinlenemeyeceği, ne var ki senetlerde kefilin imzasının bulunmaması nedeniyle takip tarihine kadar işlemiş faizden sorumlu olmayacağına yönelik kararında; yargılama aşamasında herhangi bir bilirkişi görüşüne başvurulmaması, eksik inceleme ve araştırma ile hüküm kurulamayacağından, tarafların gösterdikleri deliller toplanıp, konusunda uzman bilirkişilerden Yargıtay denetimine uygun rapor alınarak, davalı savunması değerlendirilmeli, kefalet sözleşmesinin kuruluşu sırasında kefilin sorumluluk limitinin gösterilmesinin sözleşmenin geçerlilik şartı olduğu gözetilerek, dava konusu kefalet sözleşmesindeki limit ile ilgili bölümün farklı kalemlerle sonradan yazılıp yazılmadığı aydınlığa kavuşturulduktan sonra oluşacak duruma göre karar verilmesi gerekeceği-
Mahkemenin, Hazine alacakları için zamanaşımını geriye çeken açık kanun hükmünü nazara alarak talebin reddi yerine, bu hükümlere aykırı olarak takibin kesinleşmesinden sonraki zamanaşımı itirazının kabulü ile icranın istekli borçlu yönünden geri bırakılmasına karar vermesinin usul ve yasaya aykırı olacağı-
Mahkemece bozma ilamına karşı tarafların beyanlarının alınması sırasında, bozma ilamı gereğine uygun olarak tarafların uyuşmazlıkla ilgili açıklayıcı beyanlarının alınması ve ilk hükümden farklı olarak 1.000.000.000 TL lik kısım için davanın konusuz kaldığı yönünde karar verilmiş olması karşısında, verilen 27.05.2005 günlü karar direnme kararı olmayıp bozmadan esinlenilerek ve yeni olgular eklenerek verilmiş yeni bir hüküm olduğundan yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Dairesine gönderilmesi gerekeceği-
Davaya konu uyuşmazlığın, gerek Özel Dairenin bozma kararından ve gerekse yerel mahkemenin direnme hükmünden daha sonra yürürlüğe girmiş olan 5464 sayılı Kanunun geçici 4. maddesindeki düzenleme çerçevesinde yerel mahkemece yeniden ve ayrıca değerlendirilmesi; bu meyanda, davacının borcunun yeniden yapılandırılması istemiyle yasal 60 günlük süre içerisinde davalı bankaya veya avukatına bir başvuruda bulunmuş olup olmadığının araştırılması; yasal sürede başvuruda bulunulmadığının saptanması durumunda, uyuşmazlığın şimdiki gibi 4822 S.K. çerçevesinde ve ancak Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma ilamında açıklanan esaslara uygun şekilde çözülmesi; başvurunun varlığı saptandığı takdirde ise, durumun 5464 sayılı Kanunun geçici 4. maddesi kapsamında değerlendirilmesi ve ortaya çıkacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesinin gerekeceği-
Alacaklının, taşınmaz rehnin satışını ödeme veya icra emrinin tebliğinden itibaren “iki sene içinde” isteyebileceği, şayet bu sürede satış istenmezse veya talep istendiği halde geri alınıp ta bu süreler içinde yenilenmezse takibin düşeceği, kıymet takdirinin istenmesinin –satışa esas olmak üzere ibaresiyle dahi olsa- veya kıymet takdirinin yapılmış olmasının satışın istenmesi anlamında düşünülemeyeceği, satış isteminin varlığını kabul için bu konudaki açık talep yanında satış giderlerinin de yatırılmasının gerekeceği-
Danışıklı (muvazaalı) işlem (BK. 18; şimdi; TBK. mad. 19) nedeniyle hakları zarara uğratılan üçüncü kişilerin, bu danışıklı (muvazaalı) işlemin geçersizliğini ileri sürebilecekleri, çünkü danışıklı (muvazaalı) bir hukuki işlemin onlara karşı işlenmiş bir "haksız fiil" niteliğinde olduğu, "desteklerini öldüren" davalının (ya da "trafik kazasında yaralanmasına neden olan" davalının veya "boşanma davasına bağlı olarak açılan maddi/veya manevi tazminat veya nafaka davalarında, boşandığı eşinin") diğer davalıya -kendilerine tazminat (ya da nafaka) ödememek için- yaptığı danışıklı (muvazaalı) satış işleminin iptali istemiyle davacılar (alacaklılar) tarafından iptal davasında, davacıların açtıkları tazminat (ya da ceza) davasının sonucunun beklenilmeden davacıların davalıdan ne kadar alacaklı olduğu belirlenmeden, iptal davasının sonuçlandırılamayacağı–
Yerel Mahkemenin temyiz incelemesine konu 15.9.2005 günlü kararı, gerçekte bir direnme kararı değil; bozmadan sonra dosyaya sunulan, o nedenle de Özel Dairenin temyiz incelemesi sırasında değerlendirilmemiş olan yeni belgelere ve onların ortaya koyduğu yeni hukuksal duruma dayalı olarak kurulmuş yeni bir hüküm niteliğinde olup, ortada bir direnme kararı bulunmadığından, hükmün temyizen incelenmesi görevinin Hukuk Genel Kurulu’na değil, Özel Daireye ait olacağı-
1050 sayılı muhasebe-Umumiye Kanunu ve 178 sayılı kanun hükmünde Kararname hükümleri gereğince Maliye Bakanlığınca çıkartılan devlet Harcamaları Belgeleri yönetmeliğinin 7.maddesinde “...Her hangi bir alacağı temellük eden kişilere yapılacak ödemelerde, noterce düzenlenmiş alacak temliknamesinin ödeme belgesine bağlanmasının gerekeceği-
İcra dairesinin ilamların hüküm bölümünü aynen infazla görevli bulunduğu, icra mahkemesinin de hükümde yer almayan bir hususta yorum yolu ile bir sonuca ulaşamayacağı; takibe konu ilam ‘evlilik birliği içinde kullanılan ve boşanma nedeniyle iadesi istenen çeyiz eşyalarının teslimine’ ilişkin olduğundan ve bu ilamda eşyaların eski ya da yeni oldukları konusunda bir belirleme de yer almadığından, alacaklı tarafın ilamda yazılı eşyaların yenilerini talep etmesinin hakkaniyete uygun düşmeyeceğinden, icra müdürlüğünün ilamı yorumlayarak ‘eski ve kullanılmış oldukları gerekçesi ile ilamı infazdan kaçıramayacağı–
Taraflar arasındaki abonelik sözleşmesinde abonelik türünün konut olarak gösterilmiş olması ve tahakkuklarının da mesken tarifesi üzerinden yapılmış olması ve kira sözleşmesi ile kiralananın ikametgah olarak kullanılacağının kararlaştırılması halinde davacının 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun anlamında “tüketici”, davalının ise “satıcı” olarak kabulü ile ,4077 sayılı kanunun 23. maddesi gereğince Kanunun uygulanmasıyla ilgili çıkabilecek tüm uyuşmazlıklara ilişkin davalara tüketici mahkemesinde bakılması gerektiği-