8. HD. 28.12.2015 T. E: 5783, K: 23345-
Taşınmaz mülkiyeti ile ilgili uyuşmazlıkları çözümlemekle görevli mahkemenin adli yargı mahkemeleri olduğu- Davacının; taşınmazın haciz konulan hissesini edinmesinden sonra ve tescil aşamasında, dava konusu taşımazın önceki hissedarlarından birine ait vergi borcu nedeniyle hissesine konulan haczin kaldırılmasına ilişkin talebinin de taşınmaz mülkiyetine ilişkin olmasından sebep adli yargı mahkemelerinin görevine girdiği- Alacaklının vergi dairesi, borçlunun ise taşınmazın önceki hissedarlarından biri olması sebebiyle; davacının olayda üçüncü kişi olduğunun ve davayı da malik sıfatına dayanarak açtığının kabulü gerektiği-
Davalı borçlunun %50 oranında ortağı olduğu, dava dışı şirket ile davacı 3. kişi şirketin faaliyet alanları aynı olup, dosya içerisindeki ticaret sicil bilgilerine göre, sicil adresleri de aynı olduğu, aynı zamanda, davacı 3. kişi şirketin kuruluş tarihi de borcun doğumundan sonra olduğu birlikte değerlendirildiğinde, mülkiyet karinesinin aksini ispatlayamayan 3. kişinin davasının reddine karar verilmesi gerektiği-
Dava konusu haciz, borçlunun huzurunda yapılmış olduğundan, İİK'nun 97/a maddesindeki mülkiyet karinesinin, borçlu dolayısıyla alacaklı yararına olduğu-
Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma sırasında davacı şirketin bilgisayarlarına el konulduğu ve bu bilgisayarların imajlarının incelendiği ve bu inceleme neticesinde davacı şirket ile borçlu şirket arasında organik bağ bulunduğunu gösteren bilgilere ulaşılmış olup bu bilgilerin de yargılama dosyasında bulunan bilgi ve belgeleri teyit eder mahiyette olduğu ve tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, borçlu şirket ile davacı üçüncü kişi şirket arasında organik bağın bulunduğunun kabulü gerekeceği-
Davanın reddinde ilişkin kararda "davacı şirket ortakları ile borçlu şirket ortaklarının bir kısmının aynı kişiler olduğu, şirketlerin faaliyet konularının aynı olduğu, şirketlerin birlikte hareket ettikleri ve bu doğrultuda aralarında organik bağ bulunduğu" gerekçesine dayanılmışsa da; ticaret sicil bilgilerine göre, borçlu şirket ile davacı üçüncü kişi şirket ortaklarının sadece 2'sinin aynı olduğu, ortakların bir kısmının aynı olması ve şirketlerin aynı konularda faaliyet göstermeleri nedeniyle organik bağ içinde bulunmalarının tek başına yeterli olmadığı- Takip borçlusu şirket ve davacı üçüncü kişi şirketin kuruluşları borcun doğumundan çok önceki bir tarihe isabet ettiği, davacı üçüncü kişi şirketin ticaret sicilinde kayıtlı adresi ile borçlu şirketin ticaret sicilinde kayıtlı adresinin farklı olduğu ve haczin üçüncü kişinin sicil adresinde yapıldığı, haciz mahallinde borçluya ait olabilecek herhangi bir bilginin, belgenin temin edilemediği ve borçlunun haciz adresiyle ilişkisini gösterir emarelere rastlanmadığı anlaşıldığından, mülkiyet karinesi davacı üçüncü kişi yararına olduğu- Karinenin aksini her türlü delille kanıtlama olanağına sahip ispat yükü altındaki alacaklının karinenin aksini kanıtlamaya elverişli, dava konusu mahcuzların borçluya ait olduğu ve borçlu ile 3. kişinin adreste birlikte faaliyette bulunduğu kanaatini oluşturacak delilleri dosyaya sunamaması karşısında, davacı üçüncü kişinin davasının kabulüne karar verilmesi gerektiği-
İİK’nin 97/13. maddesi kapsamında, alacaklı yararına tazminata hükmedilebilmesi için üçüncü kişinin istihkak iddiası üzerine takibin durdurulması kararının verilmiş olması gerekeceği-
İstihkak davasında, davacı şirketin kapanış tasdiki olmayan, usule uygun tutulmamış ticari defterlerin sahibi lehine delil olarak kullanılmasına yasaca imkân bulunmayıp, davacı 3. kişi dava konusu mahcuzları borçludan satın aldığını ileri sürmüş olup, borcun doğumundan önceki tarihi taşıyan fatura sunduğu, ticari hayatta çeklerin vadeli olarak düzenlenmesi sıklıkla karşılaşılan bir durum olup takibin dayanağı ve borcun kaynağı olan çeklerin fatura tarihinden önce düzenlendiğinden kesin olarak söz etmek ve herkes adına her zaman düzenlenmesi mümkün faturalarla mülkiyet karinesinin aksinin ispatlandığını kabul etmen,n mümkün olmadığı- Davacı tarafından borçludan 177 000 TL ye alındığı ileri sürülen dava konusu mahcuzun 2 yıl boyunca borçlu tarafta bırakılması ve kira bedelinin ödendiğinin dahi ileri sürülmemesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğundan istihkak davasının reddi gerektiği-
Haciz mahallinde borçluya ait evraklar, vergi levhası ve borçlunun markasını taşıyan mahcuzlar bulunmasının borçlu dolayısıyla alacaklı yararına mülkiyete karine teşkil edeceği ve üçüncü kişinin bu karinenin aksini ancak kesin ve inandırıcı delillerle ispat edebileceği-
Haciz mahallinde hazır bulunan işçiler inşaat alanında borçlunun mermerlerinin bulunduğunu ve öncesinde borçlu şirkette çalıştıklarını beyan etmiş olup, bu durumda borçlu şirket çalışanlarının davacı şirkette çalışmaya devam edip etmediğinin, SGK kayıtları getirtilerek araştırılması, taşeronluk sözleşmesinin sıhhatinin tesbiti ile sözleşmenin sona erip ermediğinin belirlenebilmesi için, davacı üçüncü kişi şirket ve borçlu şirketin defter ve kayıtları üzerinde uzman bilirkişi aracılığıyla inceleme yapılarak taşeronluk sözleşmesinin tarafların ticari defterlerinde kayıtlı olup olmadığı ile sona erip ermediğinin, sona ermiş ise tarihi tespit edilerek borçlu şirketin inşaat alanında faaliyetine devam edip etmediğinin belirlenmesi gerektiği, üçüncü kişinin sunduğu faturaların gerçekliği, bunların mahcuzlara uygunluğu, konuları keşif ve bilirkişi incelemeleri ile tespit edilerek, bu sırada alıcı ve satıcı firmaların ticari kayıtlarına, ödeme vb. hususlara da bakılması, ve sunulan delillerin istihkak iddiasını kanıtlamaya elverişli olup olmadığı değerlendirilmesi gerektiği-