Temyiz dilekçesinin kaydedildiği tarihte de temyiz yoluna başvurulmuş sayılacağı-
İpoteğin paraya çevrilmesi yolu ile ilamlı icra takibinin iptali istemiyle icra mahkemesince görülen davada, gerekçeli karar içeriğinin dava konusuyla çelişkili olduğu, infazda tereddüde sebep olacak şekilde gerekçelendirme yapıldığı esasen gerekçenin kamu düzeniyle ilgili olup, gözetilmesi kanun ve hakime yükletilmiş bir ödev olduğundan çelişki ve tereddüt oluşturmayacak şekilde karar verilmesi gerektiği-
İcra mahkemesince verilen tedbir kararlarının, karar tarihi itibari ile son bulacağı- İcra mahkemesince verilen nihai kararda, bu tedbir kararının (takibin geçici olarak durdurulmasına ilişkin kararın) kaldırılmasına ve takibin devamına şeklinde bir karar verilmesine gerek bulunmadığı- İstinafın, satıştan başka icra işlemlerini durdurmayacağı- Takibe yönelik itiraz ve şikayetler hakkında verilen icra mahkemesi kararları kesinleşmeden satış yapılamaz ise de; satış talebi icra işlemi olduğundan, takibe yönelik şikayette bulunulması veya itiraz edilmiş olmasının alacaklının satış talebinde bulunmasına engel olmayacağı- Haciz tarihinden, işleyecek faiz oranına yönelik itiraz ve şikayet üzerine icra mahkemesince takibin tedbiren durdurulduğu tarihe kadar olan süre ile; şikayetin reddine karar verildiği tarihten, satış talebi tarihine kadar geçen süreler göz önüne alındığında, haciz tarihi ile satış talebi tarihi arasında satış isteme süresinin geçtiğinden ve düşen bir hacze dayalı olarak ihale yapılamayacağından ihalenin feshi gerektiği-
İİK. 366 uyarınca temyiz incelemesinin murafaalı yapılmasının uygun olmadığı-
Yetki hususunun en geç Bölge Adliye Mahkemesi kararıyla çözümlenmesi sisteminin benimsendiği- Meskeniyet şikayetinde yerel mahkemece verilen yetkisizlik kararına karşı Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine dair verdiği kararın kesin nitelikte olduğu-
İcra dosyası kapsamında süresi içinde davaya konu menkuller yönünden usulüne uygun satış talebi olmadığından, haciz tarihi itibariyle yürürlükte olan İİK gereğince bir yıllık satış isteme süresi dolmuş olup, mahcuzlar üzerindeki haczin dava açılmadan önce kalkmış olduğu- Bu tür davaların dinlenebilmesi için ön koşulun, herşeyden önce hukuken geçerli bir haciz bulunması olduğu, bu koşulun bulunup bulunmadığının yargılamanın her aşamasında gerek ilk derece mahkemeleri gerekse Yargıtay tarafından re'sen gözetilmesi gerektiği- Her ne kadar Dairemizce 2014/15144 Esas, 2016/7575 Karar sayılı, 25.04.2016 tarihli karar ile maddi hataya müstenit olarak araştırmaya yönelik bozma yapılmış ise de haczin varlığına ilişkin ön koşul yargılamanın her aşamada gözetildiğinden, davanın hukuki yarar yokluğundan usulden reddi amacıyla hüküm tesisi için kararın bozulmasına-
Borçlunun, haczedilen taşınmazının; hâline uygun mesken olduğundan haczedilemeyeceğini ileri sürerek haczin kaldırılmasını icra mahkemesinden şikâyet yolu ile talep ettiği, alacaklının da icra mahkemesinde duruşma sırasında şikâyetin reddini talep ederek şikâyete karşı koyduğu, hacze konu taşınmazın hâle uygun mesken değerinden daha fazla değerde olduğu yapılan keşifle tespit edildiğinden, şikâyetin kısmen kabulüne kabul verilmesi sonucunda alacaklının kısmen haksız çıktığı; şikâyet sonunda hükmedilecek vekâlet ücretinin de yargılama giderlerine dahil olup, şikâyet yoluna başvuran kişinin kendisini vekille temsil ettirdiği, şikâyetin kısmen kabulü nedeniyle Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin madde 11/3'e göre; borçlu yararına maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği, öte yandan; HMK'nın 326. maddesi uyarınca, diğer yargılama giderlerinin tarafların haklılık oranlarına göre paylaştırılmasının zorunlu olduğu, hâl böyle olunca; bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
İcra mahkemesi kararlarının ilgili olduğu icra takibi bakımından kesin hüküm oluşturduğu ve takibin devamı için gerekli olduğu göz önüne alındığında şekli anlamda kesinleşen karara karşı temyiz kanun yolunun açılmasının alacaklının alacağına kavuşmasını geciktireceği için hak arama özgürlüğünü zedeleyeceği- İcra mahkemesinin itirazın kaldırılması istemlerini, icra takibinin gerektirdiği hızı dikkate alarak icra ve iflas hukukunda düzenlenen güçlü delillere dayalı olarak incelenip karara bağlanması usul ekonomisi ilkesinin, bu ilke de adil yargılanmanın bir gereği olduğu- Bölge Adliye Mahkemesinin istinaf dilekçesinin süre aşımından reddi kararı usule ilişkin nihai karar olup, İİK'nın 365. maddesinin son fıkrası uyarınca bu karar tarihinde itirazın kaldırılması ve tahliye kararına ilişkin icra mahkemesi kararı ile birlikte Bölge Adliye Mahkemesinin istinaf isteminin süre aşımından reddine ilişkin kararının şekli anlamda kesin hüküm niteliğinde olduğu- İcra mahkemesinin itirazın kaldırılmasına ilişkin kararı maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmediğinden, borçlunun genel mahkemelerde İİK'nın 72. maddesine göre menfi tespit davası açarak takibi durdurma hakkı bulunduğundan bu bağlamda da mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğinden söz edilemeyeceği- Tefhimin yasaya uygun olmaması sebebiyle tefhime göre kanun yolu süresinin başlangıcından söz edilemeyeceği, kanun yolu süresinin tebliğ tarihinden itibaren başlaması gerektiği, mahkemeye erişim ve hukuki dinlenilme hakkının kamu düzeninden olduğu,bu ilkelerin kanun yolu olan istinaf veya temyizde re'sen dikkate alınması gerektiği görüşünün doğru olmadığı-
İcra mahkemesince görülen davada verilen hüküm üzerine taraflarca istinaf yoluna başvurulduğu, istinaf başvurularının da esastan reddedilmesinden davacı tarafın temyiz yoluna başvurusundan sonra, davadan feragat etmiş olduğundan, davacının davadan feragati hakkında ilk derece mahkemesince karar verilmesi gerektiği-