Mahkemece direnme kararı verilse dahi bozma kararında tartışılması gereken hususları tartışmak, bozma sonrası yapılan araştırma, inceleme veya toplanan yeni delillere dayanmak, önceki kararda yer almayan ve Özel Daire denetiminden geçmemiş olan yeni ve değişik gerekçe ile hüküm kurmak suretiyle verilen kararın direnme kararı olmayıp, bozmaya eylemli uyma sonucunda verilen yeni hüküm olarak kabul edildiği-İş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğinin işverence ispatlanamadığı gerekçesiyle genel ifadelere dayalı olarak verilen kararın davalı vekili tarafından temyizi ile Özel Dairece bozulmasından sonra mahkemece, davalı tanığının beyanları ile davacının vekiline verdiği vekâletnamenin düzenlenme tarihi de değerlendirilerek iş sözleşmesinin en geç 21.02.2014 tarihinde feshedildiğinin kabulü ile devamsızlık tutanaklarına neden itibar edilmediğine yönelik gerekçe oluşturulması, davalı tanığının feshe yönelik beyanları dışında davacının çalışma şekline yönelik beyanlarının aksinin Yargıtay bozma ilamında kabul edildiğinden tanığın inandırıcılığı yitirdiğine yönelik gerekçe ile de Özel Daire bozmasındaki verilere dayanılması, Yargıtay ile Bölge Adliye Mahkemesi kararları da değerlendirilerek ilk gerekçede yer verilmeyen kararlara yer verilmesi, başka işçinin açtığı davada verilen kararın da gerekçeye dayanak yapılması suretiyle davanın esasına, somut olayın içeriğine yönelik ifadeler kullanılarak direnme adı altında karar verildiği- Mahkeme tarafından, Özel Daire bozma kararı sonrası daha önce dosyada yer almayan olgu ve delillere dayanılarak ve Özel Daire denetiminden geçmemiş gerekçe ile direnme adı altında yeni bir karar verildiği, bu hâlde "direnme" olarak verilen kararın, usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı, bozma konusu ile ilgili bozma kararı sonrası yeni delil ve olgular ile yeni gerekçeye dayalı olarak oluşturulan yeni hüküm niteliğinde olduğu-
MK. 931’de sözü edilen «iyiniyet» in, MK. 3’deki «sübjektif iyiniyet» olduğu, bu nedenle gereken özeni gösterdiği takdirde, tapu kaydındaki yolsuzluğu anlayabilme olanağı bulunan kişinin “kötüniyetli” sayılacağı ve tapudan vâki iktisabının korunmayacağı–
Taraflar arasındaki kooperatif üyeliğinden ihraç kararının iptali davası-
Davacının alacağının cari hesap alacağından doğduğu, alacağın gerçek olduğu, haciz tutanaklarının İİK. mad. 105 kapsamında geçici aciz belgesi niteliğinde olduğu, iptali istenen tasarrufların takip konusu alacaklardan sonra yapıldığı ve davanın süresinde açıldığı anlaşılmakla, mahkemece dava ön koşulları yönünden itirazın iptaline ilişkin hükmün kesinleşip kesinleşmediği sorularak kesinleşmemiş ise kesinleşmesi beklenerek, kesinleşmiş ise dava koşulları gerçekleşmiş olacağından tasarrufun iptaline karar verilmesi gerekeceği- Borçlu ile davalının kayınpeder-damat (borçlunun kızı, davalının eşi) olması halinde İİK. mad. 278/3-1, 280/1 gereğince, dava konusu diğer tasarrufun iptli gerekeceği- Davalı vekilinin savunmasından davalının borçlunun durumunu ve amacını bilebilecek kişilerden olduğu anlaşıldığından ve dava konusu taşınmazın satışına rağmen halen borçlu tarafından bedelsiz olarak kullanılmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığından, İİK. mad. 280/1 gereğince davacının alacak ve fer'ileriyle sınırlı olarak tasarrufun iptaline karar verilmesi gerekeceği-
Her bir istek hakkında taraflara yüklenen borç ve tanınan hakları sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde göstermesi ve infaza imkan sağlayacak içerikte bulunmasının zorunlu olduğu- Davanın sağ kalan eş tarafından açıldığı, miras bırakanın veraset ilamına göre sağ kalan eşin miras payı 1/2 olduğu ve bu pay üzerinden, dava devam ederken ölen eşin mirasçıları olan davacıların mirasçılık belgesindeki miras payları oranında tapu iptali ve tescile hükmedilmesi ve kalan payların kayıt maliki olan davalı üzerinde bırakılması gerekirken yazılı şekilde HMK. mad. 297/2. hükmüne aykırı olarak, infazı mümkün olmayan şüphe ve tereddüt uyandıracak şekilde hüküm kurulmasının doğru olmadığı-
6098 sayılı TBK'nun 53. maddesi gereğince destekten yoksun kalma tazminatı istemi-
Dava konusu taşınmazın davalı şirketin işyeri olduğu, bu hali ile yapılan işlemin işyeri devri niteliğinde olup İİK’nun 280.maddesindeki gerekli ilan ve bildirimlerin yapıldığı iddia ve ispat edilmediği gibi satışın ertesi günü borçluya kiraya verilmesi dairemiz ve giderek Yargıtay kararlarıyla süreklilik kazanmış görüşüne göre yaşam deneyimlerine uygun olmadığı, böyle bir işlem içerisinde olan davalı üçüncü kişinin diğer 2 taşınmaz ile ilgili olarak da borçlunun mali durumu ve alacaklılarını ızrar kastını bildiği ve bilmesi gereken şahıslardan olduğunun anlaşılmış bulunmasına göre davanın kabulüne karar verilmesi gerekeceği-
Görevli ilgili düzenlemelerin kamu düzenine ilişkin olduğu, taraf ileri sürmese dahi hakim tarafından yargılamanın her aşamasında re'sen gözetileceği- Ziynet eşyalarının aynen iadesi, bunun mümkün olmaması halinde bedellerinin davalıdan tahsili talebiyle açılan davada, davanın aile mahkemesi sıfatıyla görülüp sonuçlandırılması gerekirken, bu husus düşünülmeden asliye hukuk mahkemesi sıfatıyla yargılamaya devam olunarak yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı-
Ziynet eşyanın erkeğin zilyetlik ve korunmasına terk edilmesi olağan olmadığından, bunun aksini iddia eden kadın eşin iddiasını ispatla mükellef olduğu- Erkek eşin ise himayesine girdiğini kabul ettiği ziynetleri iade etmemek üzere aldığını ispatlaması gerektiği- Davacı kadının varlığı kanıtlanan ziynetlerin evlilik birliği içinde kendisinden alındığına ve tekrar iade edilmediğine ilişkin tanık deliline dayandığı, bu tanıkların "düğünde takılan ziynet eşyalarının satılarak davalının babası adına ev alındığını" belirttiği ve davalının babasının da bu beyanları doğrular şekilde beyanda bulunduğu gözetildiğinde, davacının düğünde takılan ziynetlerin varlığını ve kendinde olmadığını şüpheye yer vermeyecek şekilde kanıtlamış olduğu-
Vasıflı ikrarda kanıtlama yükümlülüğü, ikrar eden tarafa (davalılara) değil, vakıayı ileri süren tarafa (davacıya) ait olduğundan somut olayda, havaleci durumundaki davacı, değinilen yasal karine karşısında, davalılara yaptığı dava konusu havalelerin, bir borcun ödenmesinden başka bir amaca yönelik bulunduğunu kanıtlama yükümü altındadır; yani havale kavramından hareketle yapılacak değerlendirmeye göre de, somut olayda kanıtlama yükümlülüğünün davacıya ait olacağı-
İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.