TTK mad. 390/4'e göre davacının imzasının sahte olması ve davacıya yönetim kurulu toplantısı önerisinin yapıldığının kanıtlanamamış olması hallinde, davacının toplantıya katılmadığına ilişkin davalı ikrarı da gözetildiğinde yönetim kurulu kararının geçersiz olduğu-
Erken ödeme komisyonun iadesi talebi yönünden, dava konusu kredinin yüksek montanlı ticari kredi olduğu, bankalar tarafından belirtilen oranlar arasında fahiş fark bulunmakta olup, rekabetçi serbest piyasa kurallarının geçerli olduğu bankacılık sektöründe oranlar arasında bu denli fark olmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, bu konuda ayrıca bir araştırma yapılmaksızın belirtilen oranlara itibar edilerek hesap yapılmasının doğru görülmediği, hükmün taraflar yararına bozulması gerektiği-
Uyuşmazlık; dosyadaki mevcut delil durumu itibariyle dava konusu taşınmazların davalıya devrinde davacı ve müteveffa kardeşinin aldatma yoluyla iradelerinin sakatlandığı ve bu suretle aynı devre dair aşırı yararlanma iddialarının ispatlanıp ispatlanamadığı noktasında toplanmaktadır..
Mahkemece, gerekli belgeler toplandıktan sonra, taşıma sektöründe faaliyet gösteren uzmanın da katıldığı bilirkişi kurulu oluşturulup, davalı kooperatif kayıtları üzerinde inceleme yaptırılarak, kooperatifin o dönem içinde kaç ortağı olduğu, hangi ortağa ne kadar iş verildiği, davacıya verilmesi gereken iş belirlendikten sonra davacının aracının çalıştırılmaması nedeniyle uğradığı kazanç kaybının yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde denetime elverişli bir rapor alınarak tespit edilmesi, bilirkişi raporu ile kazanç kaybının gerçek miktarının somut verilerle tam olarak saptanamaması halinde BK'nun 42 nci vd. madde hükümleri uyarınca mahkemece somut olayın özellikleri gözönünde bulundurularak, takdiren bir miktar kazanç kaybına hükmedilmesi gerektiği-
8. HD. 05.07.2018 T. E: 11575, K: 15017-
Davalı borçluların dava dışı şirketin ortakları olduğu, anılan şirketin açtığı dava sonucu iflasına karar verildiği, davalıların gıda sektöründe faaliyette bulundukları, aynı zamanda villa komşuları olduğu, tanık beyanlarının ağırlıklı olarak "dava konusu taşınmazın borçlular tarafından kullanıldığı" yönünde olduğu, dava konusu taşınmazın davalı 3. kişi tarafından kullanılmaması ve kiraya verilmemesine rağmen yapılan keşif sırasındaki mahkeme gözleminde evin eşyalı olduğunun tespit edildiği, yatırım amacıyla alınan lüks villanın sekiz yıl boyunca kiraya verilmemesi ticaretle uğraşan davalı 3. kişi açısında hayatın olağan akışına uygun olarak değerlendirilemeyeceği gözetildiğinden, davalı 3. kişinin borçluların durumunu ve amacını bilebilecek kişilerden olduğunun kabulü ile dava konusu tasarrufun davacıların alacak ve fer'ileriyle sınırlı olarak İİK. mad. 280/1 madde gereğince iptaline karar verilmesi gerektiği-
Tasarrufun iptali davasında davacı tarafından İİK.nun 278, 279 ve 280. maddelerinden birine dayanılmış olsa dahi, mahkemenin bununla bağlı olmayıp, diğer maddelerden birine göre iptal kararı verebileceği-
Cismani zarar kavramına; ruh bütünlüğünün ihlali, sinir bozukluğu ve hastalığı gibi haller de girdiğinden, henüz sekiz aylık çocuklarının trafik kazası sonucu yaralanması üzerine, ana ve babanın, uygun illiyet bağı ve hukuka aykırılık koşulları gerçekleşmiş olduğu için, manevi tazminat davası açabilmelerinin gerekeceği, haksız eylemde zararı ispat etmek, bu zararı iddia edene düşerse de, küçük çocuklarının iki ameliyatla iyileşmemiş olması ve üçüncü ameliyata gerek duyulması olayında olduğu gibi, yeni ve artan masrafların yapılması gerekeceğinden hakimin, gerçek zarar miktarını halin olağan gelişimine ve zarara uğrayan tarafın yaptığı tedbirleri gözönüne alarak, adalete uygun şekilde tayin etmek zorunda olduğu-
Davacı kiracı tarafından davalı kiraya veren aleyhine açılan menfi tespit istemine ilişkin davada; davalının dayandığı kira sözleşmesinin kira bedelini belirlemenin dışında başka bir nedenle düzenlendiği ve muvazaalı olduğu; uyuşmazlığın tarafların gerçek iradesine uygun olarak düzenlenen 12.09.2011 başlangıç tarihli 5 yıl süreli ve yıllık 11.000 TL bedelli kira sözleşmesi uyarınca çözümlenmesi gerekirken muvazaalı kira sözleşmesi esas alınarak yazılı şekilde karar verilmesinin yerinde olmadığı-
Davalı koca yanında davalı kadının da boşanmaya neden olan olaylarda kusurlu olduğu, kocanın davası yönünden Türk Medeni Kanununun 166/2. maddesi koşulları oluştuğundan bahisle davalı-davacı kocanın boşanma davasının kabulüne karar verileceği-
İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.