Aynı takibe ilişkin olarak alacaklının ikame ettiği itirazın iptali davasında verilen hüküm ile buna dayanak takipte istenilip itirazın iptali davasının müddeabihinin içinde yer alan "işleyecek faiz miktarına" ilişkin menfi tespit istemli davanın dayanağı olan olay ve olgular aynı olduğundan ve işleyecek faiz oranı, itirazın iptali davasında verilen karar ile kesinleştiğinden, bu miktarın başka bir mahkemede menfi tespit istemiyle yeniden tartışılmasının kesin hüküm nedeniyle mümkün olmadığı- "Menfi tespit davasının "hukuki yarara" ilişkin dava şartı yokluğundan reddedilmesi gerektiği ve direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulmasının yerinde olacağı" şeklindeki görüş ile; "Ödeme emrinde açıkça işleyecek faize itiraz edilmemiş olması nedeniyle itirazın iptali davasını gören mahkemece bu hususa girilerek hüküm tesisinin mümkün olmadığı, işleyecek faizin bu yönde ödeme emrine süresinde yapılmış bir itiraz olmadığından takip hukuku anlamında kesinleştiği ancak bu durumun maddi anlamda kesin hüküm kavramı içerisinde değerlendirilemeyeceği, borçlunun takipte kesinleşen faizle ilgili menfi tespit davası açmasında hukuki yararının bulunduğu" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
İpotek konusu borç ödendiğinden ‘ipoteğin fekki’ için alacaklıya ihtirazı kayıtla ödenen paranın istirdadı için girişilen takip haklı olacağından, davanın kabulü ve inkâr tazminatına hükmedilmesi gerekeceği-
Avukatlık Ücret Tarifesinden kaynaklanan vekalet ücretinin muayyen olduğu
İtirazın iptali davası bozma kararına uyularak-
Kira sözleşmesinden kaynaklanan davacı alacaklının 2009 yılı Aralık ayı hak edişinden davalı kiracının sözleşmenin ilgili hükmü gereği kestiği cezanın tahsiline ilişkin icra takibine karşı yapılan vaki itirazın iptali istemi-
Sözleşmenin kurulmasına yönelik bir unsur olan vade farkının , ifa aşaması ile ilgili olağan (mutad) unsurları taşıyan fatura kapsamına alınmasının, ifa aşamasında ileri sürülse bile sözleşmeyi değiştiren ve karşı tarafın durumunu ağırlaştıran nitelik taşıdığından, faturanın olağan (mutad) unsurlarından birisi olduğunun kabulünün olanaklı olmayacağı, ayrıca, fatura bir sözleşme olmadığı gibi, faturanın olağan (mutad) unsurlarından olmayan vade farkına ilişkin kayda itiraz edilmemiş olmasının da faturayı sözleşme haline getirmeyeceği, bu nedenle; davacının, vade farkı talebi açısından Türk Ticaret Kanunu’nun 23/2 maddesindeki [şimdi; Yeni TTK. mad. 21/(2)] “sekiz gün içinde itiraz edilmemesi halinde bu durumun sadece fatura münderecatının kesinleşmesi sonucunu doğurup vade farkının davalı yanca kabul edildiği ve istenebileceği anlamına gelmeyeceğine” ilişkin karineden yararlanamayacağı-
Somut olayda hasar talebi maddi hasarlı trafik kazasından kaynaklansa da, zararda suç teşkil eden eylemin TCK’nun 179. maddesinde öngörülen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu oluşturduğu ve takibe bağlı alacağın tabi olduğu zamanaşımı süresinin bu maddede öngörülen suç nedeniyle sekiz yıl olduğu, ceza zamanaşımı süresi dolmadığından davanın da zamanaşımına uğramadığı, mahkemece zamanaşımına ilişkin kurallar yerine hak düşürücü süreye ilişkin açıklamalar yapılmak suretiyle esasa yönelik olarak karar verilmiş olması doğru değil ise de; ceza zamanaşımı süresinin dolmadığı dikkate alındığında netice olarak esas yönünden inceleme yapılmasının doğru olduğu- Somut olay bakımından itiraz ile takip durduğundan zamanaşımı süresinin de durmuş olduğunun kabulünün gerektiği, eş söyleyişle borçlunun itirazı ile itirazın iptali davası arasında iki yıllık zamanaşımı süresinin geçtiğinin kabulü ile alacaklıya tanınan bir yıllık hak düşürücü sürede itirazın iptali dava açma hakkını ortadan kaldırdığından bu süre içinde zamanaşımının işlemeyeceğinden direnme kararının bu gerekçelerle uygun bulunmasına karar verilmesi gerektiği yönünde görüşler ileri sürülmüş ise de Kurul çoğunluğunca benimsenmediği-
Havale evraklarında açıklama da bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmişse de, davalı borçlunun borç aldığını ikrar etmiş olduğu kolluktaki ifade zaptı değerlendirilerek bir karar verilmesi gerektiği-
Taraflar arasındaki itirazın iptali davası-
Sulh hukuk mahkemelerinde basit yargılama usulü uygulandığından yetki itirazının ilk oturuma kadar yapılması mümkündür. Bu nedenle davalı vekilinin 11.03.2009 havale tarihli cevap dilekçesiyle yaptığı yetki itirazı davanın ilk oturumundan önce yapıldığından süresindedir. Kural olarak HUMK.’ nun 9. maddesi uyarınca davanın davalının ikametgâhı mahkemesinde açılması gerekir.-
İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.