Mahkemece, her ne kadar, davalı anne ve baba yönünden, ev başkanı sıfatından kaynaklanan sorumluluklarının davacı tarafından ispatlanamadığı belirtilmiş ise de, davalıların ev başkanı olarak oluşan zarardan, kusursuz olarak sorumlu bulundukları, davacı tarafından ispatının gerekmediği, davalıların ise sorumluluktan kurtulmaya yönelik, alışılmış şekilde, durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle çocuğu gözetim altında bulundurduklarını, dikkat ve özen göstermeleri halinde dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceklerini ispat edemedikleri anlaşıldığından; mahkemece; davalı anne ve babanın, ev halkından olan küçüğün meydana getirdiği zarardan, ev başkanı sıfatıyla kusursuz sorumlu oldukları dikkate alınarak, oluşan zarar miktarından sorumlu tutulmaları gerekeceği-
Mahkemece; davacı idarenin yangına müdahalesine yönelik görev ve sorumluluklarını yerine getirip getirmediği, müterafik kusurlu olup olmadığı hususunda konusunda uzman 3 kişilik bilirkişi kurulundan ( orman ve elektrik mühendislerinden oluşacak şekilde ) aldırılması, davacı idarenin müterafik kusurlu olduğunun belirlenmesi halinde ayrıca olayın oluş şekline göre takdiri indirim yapılması hususu birlikte değerlendirilerek ulaşılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yetersiz bilirkişi raporları esas alınmak suretiyle yazılı şekilde karar verilmiş olmasının usul ve kanuna aykırı olduğu-
Davalı anne ve babanın kendilerine asaleten, çocukları .......... adına velayeten verilen vekaletname ile yargılamada vekil ile temsil edildikleri, davalı çocuğun yargılama sırasında ergin olduğu anlaşılmakla, mevcut vekili ayrıca görevlendirmek suretiyle, usuli sorunu ortadan kaldırabileceği açıklanarak, bu yönden kendisine imkan tanınması suretiyle yargılamaya devam edilmemiş olmasının doğru olmadığı-
Anne ve babanın, gözetime muhtaç çocuğun, üçüncü bir kişiye vermiş olduğu zarardan müteselsilen sorumlu olup, ev başkanının (davalıların), TMK’nın 369. maddesinin kendisine yüklediği sorumluluktan kurtulabilmesi için, maddenin öngördüğü objektif özen ödevini yerine getirmiş, gözetim altındaki küçüğe nezaret ettiğini ispat etmiş olması gerektiği- Oyun oynama hakkı çocuklar için vazgeçilmez bir hak olduğundan, eldeki davada ev başkanı olan davalıların, gözetimi altında bulunan oğullarının vazgeçilmez oyun oynama hakkı kapsamında kalan ve genelde tehlike yaratmayan bir oyunu oynaması sırasında beklenmedik bir hareketten doğan zarardan sorumlu olmamaları gerekirken, tazminat ödemekle yükümlü tutulmalarının doğru görülmediği- Eş söyleyişle, davalıların objektif özen sorumluluğunu yerine getirmediğinin söylenemeyeceği-
Mahkemece; trafik sigortacısının, tehlike sorumluluğu kapsamında sorumluluğu kabul edilen araç işletenine düşen hukuki sorumluluğu teminat altına aldığı; kazaya karışan ve motorlu taşıt niteliği bulunmayan at arabası yönünden tehlike sorumluluğu ilkesi geçerli olmadığından, KTK'nun 88/1. maddesindeki müteselsil sorumluluğun geçerli olmayacağı; davacı anne baba yönünden, velayet görevinin yüklediği ödevler ile aile başkanı sıfatından (baba için) kaynaklanan şahsi sorumluluk ilkesi dikkate alınmak suretiyle; davaya konu olaydaki kusur ve sorumluluk derecelerinin değerlendirilmesi ve davacı anne babanın tazminat haklarının kapsamının belirlenmesi (usuli kazanılmış haklar dikkate alınarak) gerekirken, davacı anne babanın şahsi kusur ya da sorumlulukları hakkında irdeleme yapılmadan, eksik değerlendirmeyle hüküm tesisinin doğru olmadığı-
Davacı tarafın sebepsiz zenginleşmesinin önüne geçilmesi bakımından kabul edilen, önceki ödemenin güncellenmiş değerinin tazminattan düşülmesi ilkesinin, dava açılmadan önce yapılan ödemeler için geçerli olduğu, bu nedenle; davalı ... şirketi tarafından dava sırasında ödenen bedellerin, herhangi bir güncelleme işlemi yapılmadan hesaplanan tazminatlardan doğrudan düşülmesi gerekirken, anılan hususta yanlış hesap içeren rapora göre karar verilmesinin bozmayı gerektirdiği-
Mahkemece; trafik kazası sonucu oluşan ölüm ve maluliyet nedeniyle davacıların duyduğu acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amacıyla; tarafların sosyal ve ekonomik durumları, davacıların ölene olan yakınlıkları ile malul kalan davacı ...'deki maluliyetin oranına göre oluşan zararın ağırlığı gözönünde tutularak, olay tarihindeki paranın alım gücüne uygun düşen, asıl ve birleşen davadaki tüm davacılar için hak ve nasafet kuralları çerçevesinde daha yüksek manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, somut olay ile bağdaşmayan, düşük miktarda manevi tazminata hükmedilmesinin uygun olmadığı-
Asıl ve birleşen davanın davacıları lehine hüküm altına alınan manevi tazminatlarda, her bir zarar yönünden ve her bir davacı için ayrı ayrı (davacılar ihtiyari dava arkadaşı olduklarından) vekalet ücretinin AAÜT'nin 12/1-2.maddelerine göre belirlenmesi gerekirken, hükmedilen toplam manevi tazminat miktarı üzerinden tek vekalet ücretine hükmedilmesinin doğru olmadığı-
Aleyhine kanun yoluna gidilen karar, yerel Asliye Hukuk Mahkemesinin Aile Mahkemesi sıfatıyla verdiği karar olup, bu karar ile ilgili olarak Yargıtay’ın bir denetiminin söz konusu olmadığı-
Dava, trafik kazasında yaralanan üçüncü şahsa Güvence Hesabı tarafından ödenen tazminatın rücuen tahsili istemine ilişkin olup, davacı Güvence Hesabı, Güvence Hesabı Yönetmeliği'nin 16. maddesinde sayılan hallerde ödediği tazminatı sorumlu davalılara rücu edebileceği- Davalılar gerçek kişi olup uyuşmazlık davalı yönünden haksız fiil ve velayet hakkını ortak kullanan anne ve baba olan diğer davalılar yönünden TMK mad. 369 kapsamında aile başkanının sorumluluğundan kaynaklandığından, uyuşmazlığın genel mahkeme olan asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiği-
Olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 Sayılı BK 60. maddesi gereğince 1 yıllık zamanaşımı süresinin başlangıcının zararın fiilin ve failin öğrenildiği tarihten itibaren başlayacağı- Olay tarihinin 08/07/2009 olduğu, eldeki tazminat davasının 30/10/2014 tarihinde açıldığı, ceza mahkemesi tarafından mahkumiyet kararının 02/06/2010 günü davacı tarafa tefhim edildiği, bu nedenle davacı tarafın fiili, faili ve zararı öğrendiği tarihin en son 02/06/2010 olduğu, ceza mahkemesi karar tarihi ile eldeki dava tarihi arasında 4 yıllık uzamış zamanaşımı süresinin dolduğu, İlk derece mahkemesince 1 yıllık süreden bahsedilerek davanın zamanaşımından reddine karar verilmesinin hatalı olduğu-