Menfi tespit davalarında ispat külfetinin davacıda olduğu ve 6100 sayılı HMK'nın 201. maddesi uyarınca senede karşı ileri sürülen iddiaların senetle ispat edilmesi gerektiği, 'davalı beyanının ikrar niteliğinde olmadığı' gözetilmeksizin, yeteri kadar ispat koşullarını taşımadığı halde 'bu senedin hile ile imzalattırılmak suretiyle alındığı' gerekçesiyle, davacı iddiasına konu olayların hile niteliğinde değerlendirilerek soyut tanık beyanlarına itibar olunarak bu senet yönünden 'davanın kabulüne' karar verilmesinin doğru olmadığı-
Menfi tespit davasının reddine karar veren mahkemenin, borçluyu tazminata mahkum edebilmesi için, alacaklının borçluya karşı bir icra takibi yapmış olması ve borçlunun bu icra takibini durdurulması veya icra veznesindeki paranın alacaklıya ödenmemesi için ihtiyati tedbir kararı almış ve bu ihtiyati tedbir kararının uygulanmış- infaz edilmiş olması gerektiği-
Her ne kadar icra takibine dayanak sözleşmede davacı borçluya atfen atılı bulunan imzanın davacının eli ürünü olmadığı yönünde rapor olsa da, davacının icra dosyasındaki mal beyanı dilekçesinde, davalı bankadan kredi aldığını ve imkânı olduğunda borcunu ödeyeceğini açıkça ifade ettiği anlaşıldığından, davacının hakkında başlatılan icra takibinin kesinleşmesinden sonra verilmiş olan bu beyanı, ihtiyatî haciz sırasında verilmiş bir beyan da olmadığından mal beyanı dilekçesinin manevî baskı altında düzenlendiğinin kabulü de mümkün olmadığı ve bu durumda davacının bu beyanının kendisini bağlayacağı ve borcun kabulü anlamına geldiği-
Her ne kadar davacı tarafça eldeki davanın istirdat davası niteliğinde olmadığı, sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince açıldığı ileri sürülmüş ise de; dava borçlu olunmadığı halde ödendiği ileri sürülen paranın tahsili için açıldığından, açılan dava niteliği itibariyle istirdat davası olduğu, İcra ve İflas Kanunu'nun 72/7. Maddesine göre, borçlu olmadığı halde ödeme yapan kişi ödediği tarihten itibaren bir sene içinde genel hükümler çerçevesinde dava açarak paranın geriye alınmasını isteyebileceği- Yerleşik Yargıtay uygulaması gereğince, istirdat davasının koşullarının oluştuğu durumlarda davaların sebepsiz zenginleşme davası olarak nitelendirilmesi doğru görülmemekte ve davaya istirdat davası olarak bakılması gerektiği kabul edilmekte olduğu- Eldeki dava yerleşik Yargıtay uygulaması gereğince istirdat davası niteliğinde olduğundan, bir yıllık hak düşürücü süreye tabi olduğu; somut olayda arabuluculuğa başvuru tarihi itibariylede 1 yıllık hak düşürücü sürenin dolduğu ve ilk derece mahkemesi karar gerekçesinde de belirtildiği üzere dava bir yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığından ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu-
Davacının birinci ve ikinci haciz ihbarnamelerine süresi içinde ya da usulüne uygun olarak itiraz etmemiş olması nedeniyle kendisine üçüncü haciz ihbarnamesi gönderilmesi üzerine süresi içinde açtığı menfi tespit davasının kabulüne ya da kısmen kabulüne karar verilmesi halinde davalının, ön inceleme duruşmasından önce davayı tamamen ya da haklı olup olmadığını bildiği kısım yönünden kabul etmemesi durumunda, tam kabulde yargılama giderlerinin tamamından, kısmen kabulde ise haklılık durumuna belirlenen kısmından sorumlu olacağı-
Menfi tespit davası borçlu lehine hükme bağlanırsa derhal takibin duracağı, ilamın kesinleşmesi üzerine münderecatına göre ve ayrıca hükme hacet kalmadan icranın kısmen veya tamamen eski hale iade edileceği-
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava dilekçesine göre 2007 tarihli 17.000YTL bedelli senet dava konusu ise de, dosyaya sunulan bononun vade tarihi, dava dilekçesinde belirtilen tarih olmakla birlikte miktarının 15.000YTL olduğu ve davalının 2008 tarihli oturumdaki beyanında dava konusu senedin taraflar arasındaki hukukî ilişki nedeniyle alındığını ve miktarının 15.000YTL olduğunu bildirmiş olduğu eldeki davada, mahkemece dava dilekçesindeki senet miktarına yönelik açıklamaların maddi hataya dayalı olduğunun kabul edilerek işin esasına girilmesinin gerekip gerekmediği - maddi hata olarak kabul edilerek işin esasına geçildiği takdirde bu durumun HMK’nın 25. ve 26. maddelerine aykırılık teşkil edip etmeyeceği -
Mahkemece sözleşmenin davacı tarafından haksız olarak feshedilip feshedilmediği tartışılarak buradan varılacak sonuca göre taraflar arasındaki sözleşmenin 16. maddesi uyarınca davalının cezai şart isteminin yerinde olup olmadığı hususunun incelenip incelenmeyeceği ve bu konudaki delillerin değerlendirilmesinin gerekip gerekmediği- Davalı taraf cihazların iadesi hususunda herhangi bir süre belirtmeksizin davacı tarafa e-mail göndermiş, davacı şirket tarafından söz konusu cihazlar davalı şirkete kargo ile gönderilerek davalı şirketçe tarihinde teslim alınmış olduğundan, cezai şarta konu TKÜ’lerin teslim edilmiş olması karşısında, davalı şirketin cezai şart talep etme şartları oluşmamış olduğu-
Takip nedeni ile açılan menfi tespit davasının, davacı borçlu lehine sonuçlanması üzerine İİK' nun 72/5. maddesi gereği takibin tarafları arasında icranın iadesinin söz konusu olacağı, borçlu tarafından alacaklıya yapılan ödemelerin alacaklı tarafından borçluya iade edilmesi gerekeceği-
Ttaraflar arasındaki sistem kullanım anlaşması gereği kendisinin fazladan karşıladığını iddia ettiği kayıp enerji miktarının istirdadı talebi- Davalının sayaç okuma bedellerini kwh bazında nispi olarak tahsil etmesi neticesinde maktu alınan ücretle arasındaki fark kadar zenginleştiği, ancak zenginleşmenin davacı aleyhine değil doğrudan tüketici aleyhine olduğu, davacı aleyhine bir zenginleşmenin olmadığı, davacının bu bedeli tüketiciye ödediğine ilişkin bir iddia da ileri sürülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerektiği-