Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK, yazılı yargılama usulünde beş aşama öngördüğü, bunların dilekçelerin verilmesi, ön inceleme, tahkikat, sözlü yargılama ve hüküm aşamaları olduğu, mahkemece, HMK'nın 186. maddesi uyarınca tahkikat bitiminden sonra sözlü yargılama ve hüküm için ayrı bir duruşma günü verilerek taraflara bildirilmemesinin tarafların savunma hakkını kısıtlayıcı nitelikte olup bu nedenle hükmün bozulması gerektiği-
Davanın, icra takibine konu bonodan dolayı borçlu bulunulmadığının tespiti istemine ilişkin olduğu, takibe konu bonoda düzenleme nedeni olarak nakden ibaresinin yer aldığı, davacı ve davalının bono tanzim nedeninin mal karşılığı olduğunu belirtmiş olmaları sebebiyle bononun düzenleme nedeni çift taraflı talil edilmiş olduğundan, ispat yükünün yer değiştirmeyeceği, bu durumda, davacı borçlunun bonodan dolayı borçlu bulunmadığını yazılı delillerle ispatlaması gerekeceği-
İhtiyati hacze itiraz sebeplerinin İİK 265/1 maddesinde düzenlendiği, somut olayda ileri sürülen sebeplerin İİK 265/1 maddesindeki sebeplerden olmadığı, bu durumda ihtiyati haciz kararına yönelik itirazın reddi gerekirken yargılamada ileri sürülecek sebeplere dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı-
Dava husumet nedeniyle reddedildiğinden AAÜT uyarınca davalı yararına maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği- Senetleri davacı adına düzenleyen şahsın davacı tarafından kendisine verilmiş geçerli bir vekaletnamesinin olduğu ve ticari vekil sıfatıyla hareket ettiği anlaşıldığından davacı taraf ticari vekil sıfatına haiz şahsı senetlerin düzenlenme tarihinden sonra azlettiğinden mahkemece şirket yönünden davanın reddi gerektiği-
Mahkemece, bozmaya uyularak konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığı şeklinde karar verilmiş olup bu durumda mahkemece dava tarihindeki haklılık durumu esas alınarak yargılama gideri ve vekalet ücreti hakkında karar verilmesi gerekeceği, davalı-borçlunun dava açıldıktan sonra icra takibinden feragat etmesi onun davanın açılmasına sebebiyet vermiş olduğunu göstereceği, bu nedenle kendisini vekille temsil ettiren davacı lehine vekalet ücreti takdiri ile yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı-
Davanın, kambiyo senedinden dolayı bedelsizlik iddiasına dayanılarak açılmış menfi tespit istemine ilişkin olduğu, kural olarak kambiyo senedine karşı menfi tespit isteminin yazılı belge ile kanıtlanması gerekip, ispat yükü davacı üzerinde bulunduğu, somut olayda davalı alacaklı B. K.’nin senet metnini talil mahiyetinde beyanı da olmadığından, davacının bu yöndeki delilleri toplanıp,ayrıca ceza soruşturması olduğu bildirildiğinden bu evrakların da getirtilip, açıklanan ilke uyarınca sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, olaya uygun düşmeyen gerekçeyle kabul kararı verilmesinin doğru olmadığı-
Tam ehliyetli kişilerin dahi her zaman yararlanma olanağı bulamadıkları banka kredi kartından yararlanmış ve bu suretle bir menfaat elde etmiş olan davacının, davalı bankanın ödeme talebine kadar tam ehliyetli biri gibi hareket etmesi ve borcun ifası istendiğinde ehliyetsizliğini ileri sürerek ifaden kaçınması hakkın kötüye kullanılmasının tipik bir örneği olduğu-
İİK. mad. 169/a-5 hükmü uyarınca, genel hükümlere göre dava açma hakkı saklı olan alacaklının genel mahkemede dava açarsa, inkar tazminatı ve para cezasının tahsili dava sonuna kadar tehir olunacağı ve alacaklı bu davayı kazanırsa hakkında verilmiş olan inkar tazminatı ve para cezasının kalkacağı, davacı tarafından dava konusu bonoyla ilgili alacak davası açılmış ve kesinleşmiş olduğundan, davacının söz konusu mahkeme kararı doğrultusunda inkar tazminatının ve para cezasının tahsili hakkı bulunduğu ve inkar tazminatı ve para cezasının davalıya ödenen kısmının tahsili istemine ilişkin açılan davanın dinlenebilir nitelikte olmadığı-
Davanın icra takibinden dolayı borçlu bulunmadığının tespitine ilişkin olduğu, bu durumda mahkemece dava tarihi esas alınarak tarafların alacak borç durumunun tespiti gerekeceği, mahkemece alınan bilirkişi raporuna itiraz edildiği dikkate alınarak yeni bir bilirkişiden itirazları kapsayacak şekilde dava tarihi itibariyle davalının toplam alacak miktarı ve davacının yapmış olduğu ödemeler tespit edilerek alınacak raporun sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yetersiz bilirkişi raporu esas alınarak yanılgılı hukuki değerlendirme ve gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesinin bozmayı gerektirdiği-
Davacının asil haciz baskısı olmadan 5464 sayılı Yasa’ya göre yapılan 01.05.2006 tarihli borcun yapılandırılmasına ilişkin sözleşmeyi imzaladığı, zira davacı vekilinin Av. G. Ç. tarafından verilen 09.08.2011 havale tarihli dilekçede, 01.05.2006 tarihli sözleşmedeki imzaya herhangi bir itirazlarının bulunmadığının bildirildiği, mahkemece kredi kartı sözleşmesinin ve kredi kartı harcamalarının davacı vekili tarafından kabul edildiği gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisinin isabetsiz olduğu-