Müteselsil kefil, kendi kefaletinin teminatı olarak ipotek vermiş ise asıl borçlu konumuna geleceğinden İİK'nın 45. maddesi uyarınca önce rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatılmadığını şikayet konusu yapabileceği-
Alacaklının doğrudan müteselsil kefile başvurabilmesi için borçlunun, ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması gerektiği ve alacaklının asıl borçluyu takip etmeden müteselsil kefil olan davalı şirket hakkında takip yapabilmesine ilişkin asıl borçlunun ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması yasal koşullarının somut olayda oluşmadığı, aynı zamanda alacak muaccel olmadan takibe girişildiği gerekçeleriyle davanın reddine karar verildiği- Müteselsil kefilin Borçlar Kanunu'nun ilgili maddesinden kaynaklanan savunmaları, defi niteliğinde olup kefilin ödemede geciken esas borçlu ihtar edilmeden kendisine başvurulamayacağını ileri sürmesi gerektiği ve bu hususu hakim re’sen dikkate alamayacağından kefile defi hakkı tanıyan anılan hükmün kamu düzeni ile ilişkili olduğunun kabulünün mümkün olmadığı-Davalı vekili tarafından dava dosyasına sunulan dilekçelerin incelenmesinden, Borçlar Kanunu'nun ilgili maddesinin birinci fıkrasından kaynaklanan defi niteliğinde herhangi bir savunmada bulunmadığı anlaşıldığından İlk Derece Mahkemesinin bu sebebe münhasır olarak verdiği red kararının kanun yararına bozulması gerektiği-
Müteselsil kefile başvuru şartını düzenleyen 6098 sayılı Kanun'un 586 ncı maddesinin birinci fıkrası emredici bir hüküm niteliğini taşısa da, kamu düzenine ilişkin bir hüküm niteliğini taşımadığı- Davalı taraf istinaf yoluna başvurmadığından,  Bölge Adliye Mahkemesince taraflarca getirilme ilkesine ve aleyhe hüküm verme yasağına aykırı olacak şekilde hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğu- Her emredici hükmün ihlâli hâlinde kamu düzenine aykırılık bulunduğundan söz edilemeyeceği- 
........ kredi sözleşmesinde müteselsil kefil olup, ipotek asıl borçlu şirket ve kefil ..........'nin borcunu teminat altına almak üzere tesis edildiğinden hesap kat ihtarnamesinin tebliğine rağmen ihtarın sonuçsuz kalması, ipotekli takip dosyasında yapılan kıymet takdir raporuna ve rehin limitine göre de alacağın tamamının rehin tutarı ile karşılanamadığı belirgin olduğundan alacağın tamamı üzerinden müteselsil kefil aleyhine takip başlatılmasında hukuka aykırı bir durumun bulunmadığı- Müşterek borçlu müteselsil kefil ...........'nin verdiği ipoteğin 3.000.000,00 TL' ye kadar asıl borçlu şirket ile kendisinin kefalet borçlarının teminatı olarak tesis edildiği, ipotek teminat limiti olan 3.000.000,00 TL'nin alacak miktarını karşılamayacağı açık olduğu, buna göre aleyhlerine ipotekli takip yapılabileceği, ipoteğin karşılamadığı arta kalan borç miktarı için ise İİK'nın 45. maddesi kapsamında olmadığından ilamsız icra takibi başlatılabileceği, dolayısıyla 3.000.000,00 TL yönünden takibin asıl borçlu şirket ve kefil ............. yönünden iptali ve bakiye alacak için genel haciz yoluyla takibe devam olunabileceği-
6098 sayılı Kanun'un 586 ncı maddesine göre asıl borçlu yönünden gönderilen ihtarın sonuçsuz kalması durumunda, rehin paraya çevrilmeden kefilin takip edilebileceği, kaldı ki dosyada mevcut rehinlerin de kefillerin kefaletini kapsamadığı, bu nedenle mahkemece yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığı, bunun yanında davalılarca yapılan yargılama giderlerinin hüküm altına alınmamasın da isabetsiz olduğu- 6098 sayılı Kanun'un 583 üncü maddesine göre kefalet sözleşmesinin, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azami miktar ile kefaletin tarihi belirtilmedikçe geçerli olmayacağı, kefilin, sorumlu olduğu azami miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısı ile belirtmesinin şart olduğu- Adli Tıp Kurumu tarafından yapılan inceleme sonucunda, sözleşmedeki kefalete ilişkin yazıların davalıların eli ürünü olmadığı tespit edildiğinden davalıların kefaletinin geçerli olmadığı, Mahkemece davalıların şekle aykırılık savunmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğundan bahisle davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığı, Mahkemece davanın bu gerekçeyle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
Taraflar arasında bağıtlanan genel kredi sözleşmesinin 9 uncu maddesine göre kefalet türünün müteselsil kefalet olduğunu, Borçlar Kanunu'nun ilgili hükmüne ve takip dayanağı kredi sözleşmesi içeriğinde kefaletin müteselsil olduğunun yazılmasına göre, kefil olan şikayetçi borçlular hakkında genel haciz yolu ile takip yapılabileceği, davalı bankanın takip borçlularından önce kredi garanti fonuna başvurma zorunluluğunun bulunmadığı-
Kredi sözleşmesi ve ihtarnameye dayalı genel haciz yoluyla başlatılan takipte asıl kredi borçlusunun ................. Sağlık Hizmetleri Ltd. Şti. olduğu, şikayetçinin genel kredi sözleşmesinin müşterek ve müteselsil kefil olduğu, TBK'nın 586/1 maddesi gereği alacaklının borçluyu takip etmeden kefili takip edebileceği, ancak bunun için borçlunun ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması gerektiği, asıl borçlu şirket KHK ile kapatıldığına ve bu sebeple asıl şirkete takip yöneltmek mümkün olmadığına göre borçlu şirketin ödeme güçsüzlüğü içinde olduğunun kabulü gerektiği-
Müteselsil kefil olarak imzalanan sözleşmede açıkça teminat mektubunun bedelini depo etme yükümlülüğü bulunmayan kefilin bankanın depo talebinden sorumlu olmadığı- Tazmin edilmeyen teminat mektubunun bedelinin depo edilmesinin borçlusunun kefil değil; lehine teminat mektubu verilen asıl kredi borçlusu olduğu-
Müteselsil kefilin TBK 586. maddesinden kaynaklanan savunmaları, def’i niteliğinde olup, kefilin ödemede geciken esas borçlu ihtar edilmeden kendisine başvurulamayacağını ileri sürmesinin gerektiği, bu hususu hakim re’sen dikkate alamayacağından, kefile def’i hakkı tanıyan T.B.K 586/1. maddesi hükmünün kamu düzeni ile ilişkili olduğunun kabulünün mümkün olmadığı, o halde HMK 355. maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplere münhasır yapılacak olmasına, davalı kefilin istinaf kanun yolu başvurusunun bulunmamasına göre, aleyhe bozma yasağı ve HMK 26. maddesinde düzenlenen taleple bağlılık ilkesine aykırı olarak davacı vekilinin temyizi üzerine İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığı-
İtirazın iptali davasında, icra takibinde talep edilen ancak harç ikmalinde bulunulmayan gayrinakdi alacak yönünden karar verilmesinin hatalı olduğu- TBK 100 uyarınca, davalı borçlunun kısmi ödemelerinin öncelikle faiz ve masraflara mahsubu ile bakiye kalması halinde asıl borçtan düşülerek, itirazın iptali davası tarihi itibariyle kapak hesabının çıkartılarak hesap yapılması gerektiği, anılan maddenin uygulanması için takip talebinde bu yönde ayrıca talepte bulunulması gerekmediği-