Malikin kendi taşınmazı üzerine diktiği ağaçların dalları ve kökleri komşunun taşınmazına geçip zarar verdiği takdirde, ikaz üzerine münasip bir müddet içerisinde bu dal ve köklerin kesilmesi gerektiği; malik tarafından kesilmediği takdirde, komşunun bu dal ve kökleri kesip zaptetme hakkı doğacağı- davalının kendi taşınmazı içerisine diktiği ağaçların, ileride büyüyüp davacının taşınmazına gölge yapıp zarar vereceği iddiası ile açılan davaların, "uzun zaman sonra doğacak muhtemel zararlar için mülkiyet hakkının kısıtlanması mülkiyetin genel kurallarına ters düşeceğinden" reddedilmesi gerektiği- TMK. mad. 737' nin uygulamasında doğrudan bir tecavüz olduğundan katlanma sınırını aşan bir zararın bulunup bulunmadığını, mülkiyetin taşkın kullanılıp kullanılmadığını araştırmaya gerek olmadığı-
Davacının taşınmazına yakın ve taşınmaza zarar veren incir ağacının zararın giderimi konusunda hangi önlem veya önlemlerin alınacağının açıklanması gerektiği ve davacının taşınmazına uzak (3 metre) mesafedeki incir ağacının davacıya herhangi bir zararının bulunmadığı bildirildiğinden ağaçların sökülmesine karar verilemeyeceği-
Komşuluk hukukundan kaynaklanan tazminat davalarında öncelikle davacının uğramış olduğu zararın miktarının bilirkişi aracılığı ile tespit edilmesi, tazminatın bu zarara göre tayin ve takdir edilmesi gerektiği, tazminat miktarı hiçbir zaman zararı aşamayacak olup davacının zararın artmasında kusuru varsa, tazminat miktarının indirilmesi veya tamamen ortadan kaldırılması gerektiği- TMK. mad. 730 ve 737 uyarınca doğan sorumluluk kusura bağlı bir sorumluluk olmadığından, davalının kusursuz olmasının ise tazminat miktarının düşürülmesinde etkili olmayacağı- Tazminat miktarının belirlenmesinde, davacılara ait evin yıpranma payının nazara alınması gerektiği- Davacılara ait evin davalı parseline taşkın olması nedeniyle zararın artmasına neden olup olmadığına bakılması ve varsa davacının kusur oranının tespit edilerek TBK. mad. 52 uyarınca zarar miktarından indirim yapılması gerektiği-
Davalının kendi taşınmazı üzerine yaptığı yapının salt ruhsatsız olduğu, imara aykırı bulunduğu ileri sürülüp, TMK'nın 737. maddesi uyarınca yıkım ve eski hale getirme istenemeyip yapının imara aykırı olması yanında bir zararın doğması da şart olup davalının kendi taşınmazı içerisine yapmış olduğu pencere nedeniyle bir zararın doğmuş olduğu belirlenemediğinden davanın reddi gerektiği-
Dava dilekçesinde talep her ne kadar "el atmanın önlenmesi ve yıkım" olarak belirtilmekte ise de dava dilekçesinin 3 numaralı paragrafında ve davacı vekilinin ilk celsedeki sözlü beyanında, yazılı beyanında ve yargılama aşamasında dosyaya sunulan dilekçelerde davacının talebinin taşınmazın mülkiyetine ilişkin olmayıp komşuluk hukukuna aykırılık teşkil eden elatmasının önlenmesi olarak ifade edildiğinden davacının bu yöne ilişkin iddia ve delilleriyle davalıların savunmalarının değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-
Duvarın yıkılma riski bulunduğu ve yıkılma riskinin ortadan kaldırılması için gerekli önlemlerin alınması gerektiği açıkça belirtildiğinden bu hususun gözetilmek zorunda olduğu- Duvarın davacıların görüşünü ve güneş ışığını engellediği iddialarıyla ilgili olarak bilirkişi incelemesi yapılması gerektiği-
Davacıların taşınmazlarına zarar veren harfiyatı yaptığı ileri sürülen ve mahkemece aleyhine tazminata hükmedilen şirket kazıyı yapmadığını, diğer davalı maliklerle arasında inşaat yapımı hususunda bir sözleşme olmadığını savunduğundan itirazların değerlendirilerek inşaatın doğrudan arsa malikleri tarafından mı, kat karşılığı inşaat sözleşmesiyle bir yüklenici aracılığıyla mı yaptırılmakta olduğunun sorulup araştırılması gerektiği, varsa bu konudaki sözleşmeler temin edilerek davalı şirketin zarardan sorumlu olup olmadığı kesin olarak belirlenmesi gerektiği-
Komşuluk hukukundan kaynaklanan elatmanın önlenmesi davalarında davalının kusurlu olmasının aranmayacağı, davalının eylemi ile davacının zararı arasında illiyet bağının bulunmasının yeterli olacağı-
Davacının olumsuz zararını isteyebilmesi için, sözleşmenin feshedilmesinde bir kusurunun olmaması gerekeceği, davacının irtifak hakkının iptal edilmesinde kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini kanıtlayamadığı, bilakis sözleşmenin davacının kusurlu davranışı sonucu iptal edildiği anlaşıldığından, olumsuz zararını da isteyemeyeceği-
Mer’aya ilişkin uyuşmazlıklarda, o mer’adan yararlanmayan başka köylerden, o çevreyi iyi bilen yaşlı ve tarafsız kişilerin “bilirkişi” ve “tanık” olarak dinlenmeleri gerektiği-