Kesinleşme şerhi aranmaksızın yabancı mahkemenin tanınmasına ilişkin davanın kabul edilemeyeceği-
Yabancı mahkeme kararının tanınması istemine ilişkin dava şartı olan kesinleşmeyle ilgili olarak HMK. mad. 115/2. maddesi uyarınca asıl kararın kesinleşme şerhli aslı veya onaylı sureti ve onaylı tercümesini sunmak üzere davacı vekiline kesin süre verilmesi, davacı vekilince tebligat belgelerinin sunulması imkanı yoksa, davacının nezaretindeki bir belge olmadığı gözetilerek, mahkemece, resmi makamlardan araştırılması mümkün bulunan dava konusu asıl kararın tebliğine ilişkin belgelerin T.C. Adalet Bakanlığı’ndan ya da uluslararası usul kuralları gereği tenfizi istenen kararı veren yabancı mahkemeden getirtilerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği- Bu hususlar yerine getirilmeden davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğu-
Yabancı mahkeme kararının tanınmasına ve tenfizine ilişkin davalarda, yabancı mahkeme ilamının o ülke makamlarınca usulen onanmış aslı veya ilamı veren yargı organı tarafından onanmış örneği ve onanmış tercümesinin dilekçeye eklenmesinin zorunlu olduğu- D.çeye eklenmemişse, dava sırasında bu eksikliğin tamamlanmış olması gerektiği- İlamı veren yargı organının onayını taşımayan fotokopi belgesi esas alınarak hüküm tesis edilemeyeceği-
Mahkeme kararı niteliğinde olmayan, yabancı ülkeden alınmış "bir belge"nin tanınmasına karar verilemeyeceği-
Yabancı mahkeme tarafından kadının tam kusuruna dayalı olarak verilen kesinleşmiş boşanma kararının Türkiye'de tanınmasından sonra bu ilam kesin hüküm niteliğine haiz olup tarafları bağlayacağından, boşanma davasında tam kusurlu bulunan davacı kadın lehine maddi ve manevi tazminata hükmedilemeyeceği-
Kısıtlı adayı, Almanya'da yaşamakta olup Almanya Devletinin Hamburg-Wandsbek Bölge Mahkemelerince 18.12.2013 tarihinde verilen kararı ile kısıtlanarak kendisine Türk vatandaşı da olan eşinin vasi olarak atandığı, karar içeriğinden, kısıtlının Alman Medeni Kanunu uyarınca kısıtlandığı ve kısıtlanma nedeninin TMK'nın 405.maddesine de uyar nitelikte olduğu, her ne kadar kısıtlıya milli hukuk uygulanmamış ise de, dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 5718 sayılı MÖHUK'a göre bu durumun tenfiz ve tanımaya engel olmadığı, keza taraflar Türk Vatandaşı olmasalar bile hukuki yararlarının bulunması koşuluyla yabancı mahkeme ilamının tenfizini veya tanımasını isteyebilecekleri, diğer taraftan Alman Mahkemesi tarafından Türk Milli Hukuku ile çatışmayacak ve hatta aynı paralelde verdiği kararın ne milli hukuk ne de münhasır yetki ya da kamu düzeni ile ilgisi bulunmadığı, öte yandan 1905 tarihli ''Kısıtlamaya ve Benzer Tedbirlere İlişkin La Haye Sözleşmesinin''nin 3. ve 7. maddelerinde, kural olarak milli hukukun ve milli devlet mahkemelerinin yetkili olmasına karşın hacir altına alınacak şahsın bulunduğu yer (Almanya) makamlarının da ilgilinin milli hukukuna veya bulunma yeri hukukuna göre hacir kararı alabilecekleri öngörüldüğünden, kısıtlama kararının tanınmasına ilişkin davanın kabulü gerektiği-
Kendisine karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun olarak çağrılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş olmasının, bu kişinin bu hususlardan birine dayanarak tenfiz istemine karşı Türk Mahkemesinde itiraz etmiş olması koşuluyla tenfize ve tanımaya engel olduğu- Yabancı mahkemedeki usul hükümlerinin uygulanmasında ve tebligat usulünde, o yer kanunlarının geçerli olduğu- Davalının kararı veren mahkemeye o yer kanunlarına uygun bir şekilde çağrıldığı anlaşıldığından ve aksi yönde bir delil getirilmediğinden 54'ncü maddenin (ç) bendindeki tenfiz isteğinin red sebebinin olayda gerçekleşmediği-
Hollanda Devleti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında kararların tenfizini mümkün kılan karşılılık esasını düzenleyen bir anlaşma veya fiili bir durum bulunmadığı- Yabancı mahkeme kararının tenfizinin olanaklı olmaması halinde kesin hüküm ve kesin delil olarak değil ancak takdiri delil olarak kabul edilebileceği-
Dosya içerisinde bulunan Bakanlık yazısında, Hollanda ile Türkiye arasında alacak davalarına yönelik bir anlaşma olmadığı bildirilmişse de fiili uygulama bulunduğuna dair bir bilgiye yer verilmediğinden, ilamın verildiği ülkenin mevzuatında tenfizi mümkün kılan bir kanun maddesi bulunup bulunmadığı yönünde bir tespitte de bulunulmadığından bu yazının sağlıklı sonuç almaya yeterli olmadığı-