Direnme kararları da dâhil olmak üzere, yerel mahkemelerce kurulan hükümlerin temyizinin ve temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay Daireleri ya da Hukuk Genel Kurulu’nca verilen kararlara karşı karar düzeltme yoluna gidilmesinin mümkün olup olmadığı belirlenirken; temyiz ya da karar düzeltme istemi hangi karara yönelik ise, o kararın tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmünün esas alınacağı-
Dava kısmen kabul ve kısmen reddedildiğine göre, davacı lehine kabul edilen kısım üzerinden nispi vekâlet ücreti takdiri gerekirken, sanki dava tamamen kabul edilmiş gibi icra takibine konu edilen alacak miktarının tümü üzerinden vekâlet ücreti takdiri yerinde olmadığı gibi, davalı yararına reddedilen kısım üzerinden nispi vekâlet ücreti takdiri gerekirken, maktu vekâlet ücretine hükmedilmiş olmasının bozmayı gerektireceği-
Hükmedilen miktarın ne kadarının “asıl alacak” olduğu açıklanmadan, bu miktar üzerinden “takibin devamına” biçiminde hüküm oluşturulması, faize faiz yürütülmesine olanak sağlayacak nitelikte olduğundan, hükmün bozulması gerekeceği-
Dava, kaçak elektrik kullanımından kaynaklanan alacak nedeni ile yapılan icra takibine vaki itirazın iptali olup, kaçak elektrik kullanımı haksız fiil niteliğinde olup,bu nedenle kaçak elektrik kullanımından doğan asıl alacağa, gecikme zammı değil, haksız fiil tarihinden itibaren yasal faiz istenebileceği-
Çek hamilinin, çeke dayanarak sorumlu olanlara müracaat edebilmesi için çekin süresi içinde muhatap bankaya ibraz edilmiş olması gerekir. Aksi halde çek, kambiyo senedi niteliğini kaybeder. Kambiyo senedi niteliğini yitiren çekle ilgili olarak hamil ancak temel ilişkiye dayalı alacağını ispat ederek talepte bulunabilir. Temel ilişkiye dayalı alacak ispat edilemezse, talebin reddi gerekir-
Davacı “zamanaşımına uğrayan bonolarda yazılı miktar kadar davalının satım ilişkisi nedeni ile kendisine borçlu olduğunu ve bu borcu ödemediğini” öne sürmektedir. Bu iddia şekline göre davacının ibraz ettiği bonolar, davalı aleyhine HMK. 202 maddesi hükmüne uygun olarak “delil başlangıcı” niteliğindedir. Bu durumda uygulanacak olan zamanaşımı TTK 749. maddesindeki 3 yıllık zamanaşımı süresi olmayıp, satım hukuki ilişkisine dayalı, BK.108. maddesinde yazılı olduğu üzere 10 yıllık zamanaşımı süresidir. Dava konusu olayda henüz 10 yıllık zamanaşımı süresi dolmadığından, takibin dayanağı bonoların yazılı delil başlangıcı olduğu gözetilerek, mahkemece davacıdan tanık dâhil tüm delilleri varsa davalının karşı delilleri istenmeli ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, mahkemece, olayda henüz zamanaşımı süresi dolmadığı halde, aksi yazılı düşüncelerle davanın zamanaşımı nedeniyle reddinin, hükmün bozulmasını gerektireceği-
Takip ve dava konusu borç elektrik tüketim bedelinden kaynaklanmakta olup, tarifeler gereğince hesaplanması olanaklı olduğundan, tüketim bedeli ve eklentilerinden doğan alacağın “likit” bulunduğunun kabulüyle, itirazında haksızlığına karar verilen borçlunun, İİK.’ nun 67/2 maddesi gereğince icra inkâr tazminatıyla sorumlu tutulması gerekeceği-
Davalı tarafça icra dairesinin yetkisine de itiraz edilmiştir. İtirazın iptali davalarında hem icra dairesinin hem de mahkemenin yetkisine itiraz edilmesi durumunda İİK.’ nun 50. maddesi uyarınca öncelikle icra dairesinin yetkisine yönelik itirazın incelenmesi gerekir. Bu husus dava şartıdır. Mahkemece icra dairesinin yetkisine yönelik bir inceleme yapılmadan mahkemenin yetkisine yönelik itiraz reddedilip işin esasına girilmesinin hükmün bozulmasına neden olacağı-
Tüketici mahkemesi sıfatıyla asliye hukuk mahkemesinin vermiş olduğu karar “görevsizlik kararı” olup, işbölümü kararı niteliğinde değildir. HUMK.’ nun 193. maddesinde öngörülen 10 günlük hak düşürücü süre görevsizlik kararının kesinleşmesinden itibaren başlar. Bu yönler gözetildiğinde davanın süresinde yenilenmiş olduğu açıktır. O halde, mahkemece işin esasına girilerek, iddia ve savunma çerçevesinde araştırma ve inceleme yapılıp, bir karar verilmesi gerekeceği-
Kredi kartı sözleşmesinden kaynaklanan alacağın likit olduğu gözetilerek davacı lehine icra inkar tazminatına karar verilmesi gerekirken, aksi düşünceyle bu istemin reddine hüküm oluşturulmasının hükmün bozulmasına neden olacağı-