Mahkemece “her ne kadar kredi kartı üyelik sözleşmesinde ‘garantörlük’ ve ‘garanti sözleşmesi’nden taraflar bahsetmiş ise de, davalının iradesinin kefalet yönünde olduğu ve sözleşmenin kefalet olarak yorumlanması gerektiği, kefaletin geçerli olabilmesi için kefilin sorumlu olacağı muayyen bir miktarın sözleşmede gösterilmesi gerekli olup,bu miktarın kefalet sözleşmesinden veya kefil olunan açıkça anlaşılması gerektiği,en azından asıl borç için kredi kartının açılış limitinin sözleşmede gösterilmesi gerekirken, hiçbir limit gösterilmediği, geçerli bir kefalet sözleşmesinin bulunmadığı” gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesinde yasaya aykırı yön bulunmayacağı-
Mahkemece dava tarihi itibarı ile Sulh Hukuk Mahkemesi’nin görev sınırlarını aşan dava değeri karşısında görevsizlikle, davanın Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmesi gerekirken, işin esasına girilip hüküm oluşturulmasının bozmayı gerektireceği-
Sigorta hukukunda ilke olarak, sigorta akdinin meydana gelmiş olması, sigortacının sorumluluğunun başlamış olmasını gerektirmez. Sigortacının sorumluluğunun başlayabilmesi için, primin tamamının veya taksitle ödemenin kararlaştırıldığı durumda da ilk taksidinin ödenmiş olması zorunlu olup, davacı sigortalı ile davalı sigortacının acentesi arasındaki poliçede takside bağlanan pirimin; ne peşinatının ne de takip eden taksitlerinin rizikonun gerçekleştiği tarihten önce davalı sigorta şirketine ya da acentesine ödendiğinin kanıtlanamadığı durumda davanın reddi gerekeceği-
Davacı takip talebinde ve dava dilekçesinde alacağın normal tüketim bedelinden kaynaklandığını belirttiği halde, mahkemece “kaçak tüketimden dolayı davalının borçları olmadığı” gerekçesiyle “davanın reddine” karar verilmesinin doğru olmayacağı-
Dava genel iflas yolu ile yapılan takibe yapılan itirazın kaldırılması ve iflas istemine ilişkin olup, mahkemenin toplanan delillere, bilirkişi raporu doğrultusunda tebliğ edilen depo emrine göre ödeme yapılmamasına ve yetkisiz olduğu yargılama ile anlaşılmasına rağmen, karardan hemen önce yetkisiz yerde açılan iflasın ertelenmesi davasının, yargılamanın uzatılmasına matuf olduğu ve bu nedenle sonucun beklenilmesine gerek bulunmadan “davalının iflasına” karar verilmesinde yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasında; davacının faturalara dayalı alacak iddiasına karşılık davalı, ödeme iddiasında bulunmuş ise de, bunu yazılı delille kanıtlayamadığından, davanın kabul edilmesinde kanuna aykırı bir yön bulunmadığı-
Genel haciz yoluyla yapılan takipte, borçlunun itirazının iptaline ilişkin asliye hukuk mahkemesinden alınan kararın asıl takip dosyasına ibrazı ile, itirazın iptaline karar verilen miktar üzerinden alacaklının takibe devam edebileceği; itirazın iptali ilamında yer alan yargılama gideri, icra inkâr tazminatı, vekâlet ücreti gibi alacakların tahsili için aynı icra dosyası üzerinden borçluya örnek (4-5) icra emrinin gönderilmesi veya ayrı bir dosya üzerinden ilamlı icra yapılması gerekeceği, bu kalemlerle ilgili borçluya icra emri gönderilmeden, icra müdürlüğünce, bu alacak kalemleri dâhil edilerek bakiye borç hesabı yapılmasının usulsüz olacağı-
Husumet def’i olmayıp bir itirazdır. Bu niteliği dikkate alındığında, yargılamanın her aşamasında öne sürülebileceği gibi, taraflarca öne sürülmese dahi mahkemece kendiliğinden dikkate alınması ve husumet sorunu çözümlendikten sonra işin esasına girilmesi gerekir. Kaçak su bedelinden ancak kaçak kullanım yapan gerçek ve tüzel kişiler sorumludur. Dolayısıyla kiralayanın, kiracının haksız fiilinden kaynaklanan zarardan sorumlu tutulmasının mümkün olamayacağı-
İcra dairesinin ve mahkemenin yetkisine itiraz eden davalı, ayrıca davanın esasına yönelik olarak da “davacı tarafından gönderilen malların ayıplı olduğunu” öne sürmekle, böylece taraflar arasında akdi ilişkiyi kabul etmiş sayılacağından, bu durumda alacaklı ikametgâhında davanın açılıp sürdürülebileceği-