HUMK. nun 388 maddesi gereği hükmün infazda tereddüt yaratmayacak bir biçimde açık şekilde kurulması gerekir. Yerel mahkeme hükmünde asıl alacak ve faizden oluşan toplam miktara hükmedilmiş ise de, hüküm fıkrasında hükmedilen miktarın ne kadarının asıl alacak ne kadarının faiz olduğu açıklanmamıştır. Hükmün devamında ise; “asıl alacağa takipten itibaren faiz yürütülmesi” biçiminde hüküm kurulmuştur. Takipteki asıl alacak miktarı ile yerel mahkemenin gerekçesinde ve hükme dayanak yapılan bilirkişi raporundaki asıl alacak miktarı farklı olduğundan, hükümde bu yönlerin açıkça gösterilmesi gerekip, mahkemece bu yönler gözetilmeden hüküm kurulmasının bozmayı gerektireceği-
Davacı tarafından davalı aleyhine başlatılan icra takibinde borçlu davalıya ödeme emri tebliğ edilmiş olup, İİK.’nun 62. maddesinde öngörülen yedi günlük yasal süre dolmasına rağmen, bu süre geçirildikten sonra davalı borçlu mal beyanı dilekçesi başlığı altında, ‘’... gerçek borçlu ben değilim...’’ şeklinde itiraz edildiğinden takip kesinleşmiştir. Hal böyle olunca kesinleşen takibe karşı alacaklının itirazın iptali davası açmasında hukuki yararı olmadığı gözetilerek, “davanın reddine” karar verilmesi gerekirken, mahkemece yazılı ve yanlış gerekçe ile davanın reddi kararı verilmişse de; sonucu itibarıyla doğru olan kararın gerekçesinin, “davalı yönünden kesinleşen takibe karşı alacaklının itirazın iptali davası açmakta hukuki yararı bulunmadığı” şeklinde düzeltilerek, hükmün HUMK.’ nun 438/son maddesi uyarınca düzeltilerek onanması gerekeceği-
Davanın temelini oluşturan icra takibine konu olan borcun icra takibinden önce ödenmiş olduğu mahkemece de kabul edildiğine göre, ödenmiş olan borçla ilgili olarak takibe girişilmesinde kötü niyetin varlığının kabulü gerekir. Bu durumda mahkemece İİK.’ nun 67/2. maddesi gereğince davalı yararına kötüniyet tazminatına hükmedilmesi gerekirken, bu yöndeki talebin reddinin hükmün bozulmasına neden olacağı-
Nispi karar ve ilam harcı, itirazın iptaline karar verilen miktar üzerinden alınmalıdır. %40 icra inkâr tazminatı tutarı, harç hesabında dikkate alınmaz. Mahkemece inkâr tazminatı da ilave edilerek toplam miktar üzerinden nispi karar ve ilam harcına hükmedilmesi doğru olmadığı gibi, davacı yararına verilecek vekâlet ücreti bakımından da hüküm altına alınan miktar üzerinden karar tarihindeki AAÜT’deki oranlar dikkate alınarak, bulunacak vekâlet ücretinin mahkemece hatalı hesaplanması da hükmün bozulmasına neden olacağı-
Dava, TTK.’ nun 1472. maddesinden kaynaklanan kasko rücu davasıdır. Davalı sigorta şirketi aleyhindeki dava, zarara neden olan aracın trafik sigortacısı sıfatıyla açılmıştır. ZMSS Genel Şartları’nın A.2. maddesine göre, bu sigorta Türkiye sınırları içinde geçerlidir. Somut olayda, kaza, yurt dışında meydana geldiğinden, hasar trafik sigortası teminatı dışında olacağı-
Taraflar arasındaki uyuşmazlık sözleşmeye ilişkin değil; haksız eylem nedeni ile zarara uğrayana ödenen tazminatın, haksız eylem sorumlusuna rücuna ilişkin olduğundan, davaların dayanağı rücu yolu ile tazminat ve sebepsiz zenginleşmedir. Bu davalar için öngörülen zamanaşımı süreleri; ödeme gününden itibaren bir yıl olup, icra takibinin başladığı ve birleşen davanın açıldığı günlere göre dava, zaman aşımına uğramıştır. Yerel mahkemece açıklanan olgular gözetilerek, asıl ve birleşen davanın zaman aşımı nedeni ile reddedilmesi gerekeceği-
Vesayet altındaki kişi, fiil ehliyetini haiz olduğu hususunda diğer tarafı yanıltmış olması halinde zarardan sorumlu olacağı öngörüldüğünden, hacir altındaki kişinin karşı tarafın aleyhine olacak şekilde kendi mal varlığında meydana gelen sebepsiz zenginleşme oranında sorumlu olacağı- Banka kredisinden yararlanan ve aldığı kredi kartını kullanmak sureti ile bir menfaat elde etmiş olan kimsenin, davacı bankanın ödeme talebine kadar tam ehliyetli biri gibi hareket edip borcun ifası istendiğinde ehliyetsizliğini ileri sürerek ifadan kaçınmasının hakkın kötüye kullanılması olarak kabul edileceği-
Dava konusu alacak Tarımsal Kredi Sözleşmesi’nden kaynaklanmakta olup, likit nitelikte olduğundan, İİK. nun 67/2 maddesi uyarınca davacı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilmesi gerekeceği-
Davalı kefilin, kefalet limitinin belirlendiği sayfada ve limit artırımında imzasının bulunmasına, imzaya itiraz edilmemiş olmasına, faiz oranının sözleşmeye göre belirlenmesine, alacak likit olmasına göre; hüküm olunan meblağ üzerinden %40 icra inkâr tazminatı verilmesinde yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Mahkemece “yapılan yargılama sonucunda, davacı banka ile davalı şirket arasında imzalanan kredi sözleşmesi nedeni ile davalı şirkete krediler kullandırıldığı, davalıların sözleşmede kefil sıfatı ile imzalarının bulunduğu ve ayrıca kredisinin teminatı olarak davalılara ait taşınmaz üzerinde ipotek tesis edildiği, kredi borcunun ödenmemesi üzerine davacı bankaca, dava konusu ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile ayrıca dava konusu edilmeyen ilamsız takibe geçildiği, ipoteğin TMK’ nun 851. maddesi uyarınca üst sınır ipoteği niteliğinde olduğu” gerekçesi ile “davanın kabulüne” karar vermesinde yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-