Dava konusu parselin kadastro çalışmaları sırasında tarla niteliği ile senetsizden davalı adına tespiti yapılmışsa da, bilimsel içerikli uzman bilirkişi raporları esas alınarak bu tür yerlerin TMK.’ nun 715, 999 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16/C maddesi uyarınca, nitelik itibarı ile özel mülkiyete konu edilemeyeceği gözetilerek davanın reddi yerine takdiri delil niteliğinde olan mahalli bilirkişi ve tanıkların beyanlarına üstünlük tanınarak kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir. Çünkü davacı Hazine, belirtilen Kanun maddeleri uyarınca iptal ve terkin isteğinde bulunmamış, özel mülkiyete konu olacak biçimde iptal ve adına tescil isteğinde bulunmuştur. HMK.’nun 26 maddesi gereğince hâkim istekle bağlı olup, ondan fazlasına ve başka bir şeye karar veremez. Bu ilkeyi gözardı eden mahkeme hükmünün, hükmün bu nedenle bozulmasına sebep olacağı-
Tapu iptal ve tescil isteği-
Mahkemece, tapu kaydı iptal edilmeden davacı adına tesciline karar verildiği, tapu kaydı iptal edilmeden tescile karar verilmesinin çifte tapuya yol açacağı, mevcut tapu kaydı iptal edilmeden, aynı taşınmazın ikinci defa tapuya tesciline karar verilmesinin Kanun’a aykırı olduğu-
Mahkemece mahallinde yeniden keşif yapılarak dava konusu taşınmazın, 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca öncelikle idare tarafından belirlenen 1975 tarihli kıyı kenar çizgisine ilişkin krokinin, uzman bilirkişisi kurulu aracılığıyla yapılacak keşifte uygulanmasının, kıyı kenar çizgisinin adli yargıca belirlenmesi mümkün bulunduğundan, gerek görüldüğü takdirde kıyı kenar çizgisinin bizzat mahkemece belirlenmesinin düşünülmesinin, 3621 sayılı Yasa’nın 9. maddesine göre oluşturulacak bilirkişi heyeti vasıtası ile kıyı kenar çizgisinin belirlenmesinin, bilirkişi heyetinden idare tarafından belirlenen kıyı kenar çizgisi ile 25.01.2008 tarihli keşif sonucu belirlenen kıyı kenar çizgisi arasındaki çelişkiyi giderecek ayrıntılı denetime açık rapor temin edilerek sonucuna göre karar verilmesinin gerekeceği-
Kural olarak, mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi görevinin Adli Yargı’ya ait olduğu, ancak 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun 9. maddesi uyarınca idare tarafından kıyı kenar çizgisi belirlenmiş ve yazılı bildirime rağmen yasal süresinde İdari Yargıya başvurulmaması nedeniyle yargı yolunun kapanmış olması veya İdari Yargı tarafından verilip kesinleşmiş karar bulunması durumlarında, bunlara uygun şekilde kıyı kenar çizgisinin Adli Yargı tarafından saptanmasının gerekeceği-
Dava konusu taşınmaz bölümünün, 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla belirlenen veya belirlenecek olan kıyı kenar çizgisine göre değerlendirilmesinin ve ayrıca 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 16. maddesiyle 3402 sayılı Yasa’nın 36. maddesine bazı ilaveler getiren 36/A maddesi hükmüne göre kadastro işlemleri sebebiyle açılan davalar nedeniyle yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulamayacağı hususunun da gözetilmesinin gerekeceği-
Tescil konusu taşınmazın Kızılırmak'ın kuvaterner yaşlı iri blok çakıl, kum, kil ve silt boyutundaki genç alüvyon malzemelerinin üzerinde yer aldığı, bölgede su akış hızının arttığı, Kızılırmak ve Uluçay olmak üzere aktif dere yataklarına doğal sınırı bulunduğu, aktif dere yatağı olmamakla beraber dere taşkın sahası içerisinde kaldığı jeolog bilirkişinin raporundan anlaşıldığı, taşınmazın dere sularının etkisi altında olması nedeniyle, TMK.nun 715. maddesi uyarınca kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla tapuya tescilinin mümkün olamayacağı-
Kadastro işlemleri sebebiyle açılan davalar nedeniyle yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulamayacağı-
İptalin, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemeyeceği ve henüz anlaşmazlık halinin, devam ediyorsa iptalin kapsamına gireceği-