"Davalının cevap süresinin, yasal sürenin bitim tarihinden itibaren geçerli olmak üzere iki hafta uzatılmasına" karar verildiğinden ve davalı tarafından ek cevap süresi içerisinde, cevap dilekçesi dosyaya sunulduğundan, dava dilekçesinin davalıya tebliğ edildiği tarihin buna göre belirlenmesi gerekeceği- Davalı kadının cevap dilekçesinin süresinde olduğunun kabulü gerektiği-
"Fazlaya dair haklar saklı tutularak, şimdilik ...TL’nin davalıdan" tahsili istenmiş olup davanın açıkça belirsiz alacak davası olduğunun belirtilmediği, yargılama devamında ise alınan bilirkişi raporu üzerine, dava değerinin ıslah edildiği anlaşıldığından, davanın bu hali ile kısmi dava olduğunun tartışmasız olduğu- Kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olmasının, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmeyeceği, zamanaşımının, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesileceği- Taraflardan yalnız birinin hükmü temyiz etmesi halinde Yargıtayın temyiz eden tarafın yararına olarak verdiği bozma kararına uyan yerel mahkemenin artık, temyiz eden tarafın önceki bozulan karara oranla daha aleyhine bir hüküm veremeyeceği-
Somut olayda, dava dilekçesinin davalıya 16.10.2012 tarihinde usule uygun şekilde tebliğ edildiği, davalı tarafından süresi içerisinde cevap dilekçesinin sunulmadığı, böylece davalının dava dilekçesinde yer alan tüm iddialarını inkâr etmekle birlikte savunmasına yönelik herhangi bir vakıaya dayanmadığı, davalının kanunla kesin şekilde belirlenen iki haftalık süreden sonra 05.11.2012 tarihinde, davaya cevap vererek aynı dilekçe ile tanık deliline dayandığı, mahkemece yapılan 12.12.2012 tarihili ön inceleme duruşmasına her iki taraf vekilinin katıldığı, davacı ve vekilinin süresinden sonra verilen cevap dilekçesine muvafakatinin olmadığı anlaşıldığı- Bu durumda; süresi içerisinde cevap dilekçesi vermemekle inkâr savunmasına dayanak vakıa ve delile dayanmayan davalının süresinden sonra bildirmiş olduğu tanıklarının karşı ispat hakkı kapsamına taşınarak dinlenilmesine de imkân bulmadığı-
Türk Borçlar Kanunu'nun 19. maddesi uyarınca muvazalı olan taşınmaz satışlarının iptali istemi-
Davalının sunduğu cevap dilekçesi davacıya tebliğ edilip dilekçeler aşaması tamamlanmadan, ön inceleme ve tahkikat aşamalarına ilişkin usul hükümleri izlenmeden sözlü yargılamaya geçilerek karar verildiği görülmüş olup; mahkemece öncelikle cevap dilekçesinin davacıya tebliğ edilip, davacının cevaba cevap verme süresinin dolmasının, davacının süresinde cevaba cevap vermesi halinde bunun davalıya tebliği ile davalının ikinci cevap dilekçesini verme süresinin dolmasının beklenmesi, dilekçeler aşaması tamamlandıktan sonra usulünce ön inceleme ve tahkikat yapılarak sözlü yargılamaya geçilip karar verilmesi gerektiği-
HUMK döneminde açılan davada, belirsiz alacak davasına ilişkin HMK'nin 107. maddesinin uyuşmazlıkta uygulanma olanağı bulunmasa da, dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 127. madde uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı def'inde bulunulabileceği- Ecrimisil hesabının uzmanlık gerektiren bir husus olduğu- Taşınmazın niteliğine uygun bilirkişi marifetiyle keşif ve inceleme yapılarak ve taleple bağlı kalınarak haksız işgal tazminatı miktarının belirlenmesi gerektiği- Ecrimisil istenilen ilk dönem başlangıç tarihi olarak baz alınmak suretiyle hesaplama yaptırılarak ilk dönem için miktarın belirlenmesi, sonraki dönemler için ise ilk dönem için belirlenen miktara ÜFE artış oranının tamamının yansıtılması suretiyle miktarın belirlenmesi, sonucunda talep miktarı ve kazanılmış müktesep haklar gözetilerek ecrimisile hükmedilmesi gerektiği-
Sebepsiz zenginleşenin, aleyhine zenginleştiği tarafa karşı geri verme borcu altında olduğu- Sebepsiz zenginleşmeye dayalı davalarda iki yıllık zaman aşımı süresinin (TBK. 82), hak sahibinin, mal varlığındaki eksilmeye yol açan işlemi ve sebepsiz zenginleşeni tam olarak öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlayacağı, ondan önceki noksan bilgiler ve tahminlerin bu sürenin başlangıcına esas olamayacağı- Harici satış sözleşmesine dayalı bedel talebine ilişkin davaya yasal süresi içerisinde cevap vermemiş olan davalının süresinden sonra vereceği cevap dilekçesi ile zamanaşımı def'inde bulunabilmesinin ancak davacının muvafakat etmesi ile mümkün olduğu-
Davalı vekili iki haftalık kanuni süre içerisinde mahkemeye başvurarak cevap süresinin uzatılması talebinde bulunduğu, mahkemece, 2 haftalık cevap verme süresinin sona erdiği tarihten itibaren cevap süresinin 1 ay uzatılmasına karar verildiği ve davanın adli tatilde görülebilecek dava ve işlerden olmadığı gözetildiğinde, dava dilekçesinin davalıya tebliğ tarihi adli tatil zamanına rastladığından cevap verme süresi adli tatilin bittiği günden itibaren 1 hafta uzadığı, ayrıca cevap süresinin bitiminden itibaren mahkemece HMK 127. maddesi uyarınca 1aylık ek süre verildiği, bu sebeple davanın cevap verme süresi 07/10/2019 tarihine kadar uzatılmış olduğu- Davalının yasal süresi içinde 16/09/2016 tarihinde sunmuş olduğu cevap dilekçesi ile usulüne uygun zamanaşımı def'ini ileri sürmesi nedeniyle davanın zamanaşımından reddine karar verilmesi yerinde olduğu-
Daha önce açılan boşanma davasında verilen ret kararının kesinleşmesinden itibaren başlayacak üç yıllık süre zarfında ortak hayatın yeniden kurulmadığını ispat yükünün taraflardan hangisine ait olduğu? Daha önce açtığı boşanma davası ispatlayamadığı gerekçesiyle reddedilerek kesinleşen ve kesinleşme tarihinden üç yıldan sonra eldeki davayı açan davacı, ön inceleme duruşmasında "davaya ilişkin bildireceğim delilim yoktur" demek suretiyle kanunda öngörülen üç yıllık süre içerisinde ortak hayatın kurulması amacıyla bir araya gelinmediği hususunda herhangi bir ispat vasıtası sunmayacağını ortaya koymuş, davalı kadın ise davaya cevap vermediği gibi duruşmalara da katılmamış olduğundan, HMK. mad. 128 gereğince dava dilekçesinde ileri sürülen vakıaların tamamını inkâr etmekle yetinmiş olup eldeki dava res'en araştırma ilkesinin uygulandığı bir dava da olmadığından, mahkemece, üç yıllık süre koşulu oluşmasına rağmen davacı kocanın delil bildirmemesi nedeniyle "bu sürede tarafların bir araya gelmediklerini" ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesini isabetli olduğu- "Olayın özelliği itibariyle ispat külfetinin davalıda olduğu, menfi bir olgunun ispatının davacıya düşmeyeceği, kanunun amacına uygun yorum yapılması gerektiği, TMK'nın 166/4. maddesinde dayalı olarak açılan davalarda bir karinenin varlığının söz konusu olduğu, daha önce açılan boşanma davasının tarafların ayrı yaşadığına dair bir karine olduğu ve HMK. mad. 190/2 uyarınca karinenin aksinin davalı tarafça ispat edilmesi gerektiği, yine tarafların yerleşim yeri adreslerinin ayrı olmasının ve davacının başka biriyle olan birlikteliğinden bir çocuğun dünyaya gelmesinin tarafların ayrı yaşadığını gösterdiği, bu durumda ispat yükünün yer değiştirdiği, sonuç olarak bozma kararının yerinde olduğu" şeklindeki görüşlerin HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
D.çeler safhası dolmadan görev konusunda karar verilebilir mi?