Menfi tespit davasına konu icra takibi alacaklının vekili tarafından başlatılmış olsa dahi, menfi tespit davası icra işleminin devamı niteliğinde takip hukukuna ilişkin bir dava olmayıp genel hükümlere tabi olduğundan menfi tespit davasında dava dilekçesinin asile tebliğ edilmesi gerektiği- TTK'nın 5/a. maddesi uyarınca dava açılmadan arabulucuya başvurunun dava şartı olduğu; davada bu şartın gerçekleşmediği gerekçesi ile davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden red kararının davacı vekiline tebliğine rağmen tebliğ giderlerinin karşılanmamış olması nedeniyle davacının istinaf talebinden vazgeçmiş sayılacağı-
Temyize konu edilen miktarın 6.667,17 TL olması nedeniyle 01.04.2019 tarihli karar kesin nitelikte olduğu- HUMK döneminde oluşturulan 1.6.1990 gün ¾ sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca kesin olan kararların temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi Yargıtay tarafından da temyiz isteminin reddine karar verilebileceği iş bu kararının HMK döneminde de uygulanmasının mümkün olduğu-
İstinaf mahkemesinin kararlarının, kesin olup olmadığını değerlendirme görevinin ilk derece mahkemesine değil, istinaf mahkemesine ait olduğu-
Tebliğ memurunun, muhatabın adreste bulunmama sebebini, adresinden geçici mi yoksa sürekli mi ayrıldığını, tevziat saatlerinden sonra adresine dönüp dönmeyeceğini, dönecekse ne zaman döneceğini tevsik etmeden ve en yakın komşu durumdan haberdar edilmeden gerekçeli kararı muhtara tebliğ etmesi ve 2 nolu fişin kapıya yapıştırılması ile tebliğ işlemini tamamlaması halinde, yapılan tebliğin usulsüz olduğu- İlk derece mahkemesinin gerekçeli kararı istinaf edene usulüne uygun olarak tebliğ edilmediğinden, istinaf talebinin süresinde olduğu-
Davacı vekilince "3.000,00TL" manevi tazminatın tahsili talep edilmiş, Özel Dairece davanın esastan reddine karar verilmiş ve reddedilen 3.000,00TL manevi tazminat yönünden davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuş olduğundan, dava değeri karar tarihi itibarıyla temyiz kesinlik sınırı olan 25.000,00 TL’nin altında kaldığı anlaşıldığından, anılan karara karşı temyiz yoluna başvurulmasının miktar itibariyle mümkün bulunmadığı-
Muhtırada yapılması gereken işlemin ne olduğu açıkça ve ilgili tarafın yanılmasına neden olmayacak biçimde gösterileceği, ikmal edilecek harç ya da giderin miktarı ile yatırılma merci ve süresi, bunun yapılmamasının sonuçları net biçimde açıklanması gerekeceği, “dosyaya yatırılması” şeklindeki ifade tarafın yanılmasına neden olabileceğinden, bu ifadeyi taşıyan muhtıranın geçersiz olacağından, ilk derece mahkemesince davalı vekiline gönderilen muhtırada tutarın ya tamamı ya da 1/4'ünün dosyaya yatırılması gerektiği yazıldığı gibi davalı vekilince maktu olarak ödenen miktarın da mahsup edilmediği ve böylelikle gönderilen muhtıranın usulüne uygun olmadığı-
İstinaf başvurusunun süresinde olmaması halinde kararı veren mahkemece HMK 346/1. madde gereği istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi gerekeceği, karar verilmeksizin dosya bölge adliye mahkemesine gönderilmiş ise 01.06.1990 tarih 1989/3 esas, 1990/4 sayılı içtihadı birleştirme kararı gereğince dosyanın mahalline çevrilmesine gerek olmaksızın bölge adliye mahkemesi hukuk dairesi tarafından da istinaf başvurusunun reddine karar verilebileceği, bu içtihadı birleştirme kararı HUMK hükümleri nedeniyle verilmiş olsa da HMK’daki benzer düzenlemeler de aynı yorum ve sonucu gerektirdiğinden HMK hükümlerine göre istinaf ve temyiz yönünden de uygulanması gerektiği-
Kesinlik sınırının iş mahkemelerinde verilen kararlarda da uygulanması gerektiği, grup halinde açılan davaların salt iş mahkemelerine özgü bir dava türü olmadığı, bu nedenle seri olarak açılan davalarda her dosya için kesinlik sınırına bakılması gerektiği-