Mevcut bilirkişi kuruluyla yeniden dava konusu taşınmazda keşif yapılması, taşınmazın farklı noktalarında gözlem çukurları açılarak bu çukurlardan alınan verilerin incelenmesi, açılan gözlem çukurlarının harita üzerinde işaretlenerek gösterilmesi ve topoğrafik memleket haritalarından da yararlanılarak kıyı kenar çizgisinin tespit edilmesi, keşfen bilirkişi kurulunca tespit edilen kıyı kenar çizgisi ile Bakanlık tarafından onaylanan kıyı kenar çizgisinin fen bilirkişi tarafından kadastral paftayla tersimatı yapılmış ölçekli kroki üzerinde gösterilmesi, her ikisinin çakışmaması halinde çelişkinin nedenlerinin bilimsel verilere dayalı olarak bilirkişiye açıklattırılması, eksikliğin bu şekilde giderilememesi halinde aynı nitelikleri haiz farklı bir bilirkişi kuruluyla yeniden inceleme yapılarak eksikliğin giderilmeye çalışılması gerektiği- Kadastro işlemleri sebebiyle açılan davalar nedeniyle, yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulamayacağı hususunun gözetilmesi gerektiği-
Mahkemece, öncelikle çekişme konusu taşınmazın bulunduğu bölgede kadastro çalışması yapılıp yapılmadığının merciinden sorulması, kadastroya tabi tutulmuş ise yeni oluşan tapu kayıt ve krokilerinin getirtilerek son mülkiyet ve çap durumu gözetilerek uygulama yapılması, kadastro çalışması yapılmadığının anlaşılması halinde ise; yansız yerel bilirkişiler ve tanıkların usulüne uygun olarak taşınmaz başında dinlenilmesi, dayanılan tapu kaydının kapsamının belirlenmesi, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği-
Mahkemece; 597 parsel sayılı taşınmaz hakkında kadastro mahkemesinde yargılama devam ederken yapılan 6831 sayılı Kanunun 3302 sayılı Kanunla değişik 2/B madde uygulamasının yok hükmünde olduğu, çekişmeli taşınmazın Kadastro Mahkemesinin 2002/5 – 2002/18 sayılı kararıyla orman niteliği ile tescil edilen 597 sayılı parsel içinde kaldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de yapılan araştırma ve incelemenin hüküm kurmaya yeterli ve elverişli olmadığı-
Sınırlar değişebilir nitelikte ise veya tam olarak kapanmayıp açık yönler kalıyorsa, kayda değişmez sınırlarla bağlantı kesilmemek suretiyle miktarına göre kapsam belirlenmesi, ayrıca tapu fen memuru veya mühendisi sıfat ve yeteneğini taşıyan uzman bilirkişi veya bilirkişilerden keşifte saptanan bilgi ve bulgulara uygun ve uygulamayı tam olarak yansıtan, infaza elverişli rapor ve kroki alınması zorunlu olduğundan ve keşif yerinde dinlenen yerel bilirkişinin tarafsız olmadığı yönündeki itirazlarda dikkate alınmadığından çekişme konusu taşınmazın bulunduğu bölgede kadastro çalışması yapılıp yapılmadığının merciinden sorulması, kadastroya tabi tutulmuş ise yeni oluşan tapu kayıt ve krokilerinin getirtilerek son mülkiyet ve çap durumu gözetilerek uygulama yapılması, kadastro çalışması yapılmadığının anlaşılması halinde ise; yansız yerel bilirkişiler ve tanıkların usulüne uygun olarak taşınmaz başında dinlenilmesi ve dayanılan tapu kaydının kapsamının belirlenmesi gerektiği-
Tescil ilamının, HMK'nun 303. maddesinde öngörülen kesin hüküm nedeni ile tescil ilamını alan davacı ve mirasçıları ile bu kişinin halefi durumundaki davalıyı ve aynı zamanda kararın tarafı olan Hazine'yi bağlayacağı- Mahkemece, tescil hükmüne esas olan krokinin mahallinde yapılacak keşifte zemine uygulanması, bilirkişilerden gerekçeli denetime açık rapor alınarak dava konusu yerin tamamının veya bir kısmının kroki kapsamında kalıp kalmadığının TMK'nun 719. ve 3402 sayılı Yasa'nın 20. maddesi hükmü uyarınca saptanması, tescil krokisine ait dosyanın gözönünde bulundurulması, belirlenen durumun krokiye yansıtılması, kayıt kapsamında kalan yerin tamamının veya bir kısmının belirlenen kıyı kenar çizgisine göre -tarifi 3621 Sayılı Yasanın 4. maddesinde yapılan- kıyıda kaldığının anlaşılması halinde, kararın tarafı olan Hazine'yi bağlayacağının düşünülmesi, kesin hüküm ile ilgili durum açıklığa kavuşturulduktan sonra bir karar verilmesi gerektiği-
Yerinde yeniden keşif yapılarak hangi davalının nereyi kullandığının tanıklar yeniden dinlenmek suretiyle açıklığa kavuşturulması ve her bir davalı için el attığı bölüm yönünden el atmanın önlenmesine karar verilmesi gerektiği- Aralarında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmayan her davalının müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulmasının isabetsiz olduğu, her birinin el attığı bölüm yönünden yargılama giderlerinden sorumlu tutulması gerektiği-
4342 sayılı Mera Kanununun değişik geçici 3. maddesinde Belediye ve mücavir alan sınırları içersinde kalan ve 1.1.2003 tarihinden önce kesinleşen imar planları içersindeki yerleşim yeri olarak işgal edilen ve mera olarak kullanımına artık olanak bulunmayan taşınmazların tahsis amacının değiştirilmesi suretiyle Hazine adına tesciline olanak sağlanmışsa da bu hüküm ancak öncesi mera olan ve yasada öngörülen unsurları taşıyan taşınmazlar bakımından uygulanabileceği-
Tapu iptali ve tescil davasında, taksim sözleşmesi teknik bilirkişi vasıtasıyla zemine uygulanıp, temin edilecek ölçekli krokiyi içerir bilirkişi raporuna göre bir karar vermek gerekeceği-
Dava konusu taşınmaz bölümünün, 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla belirlenen veya belirlenecek olan kıyı kenar çizgisine göre değerlendirilmesi ve ayrıca 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 16. maddesiyle 3402 sayılı Yasanın 36. maddesine bazı ilaveler getiren 36/A maddesi hükmüne göre, kadastro işlemleri sebebiyle açılan davalar nedeniyle yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulamayacağı hususunun da gözetilmesi gerekeceği-