Verasetin iptali davası herhangi bir zaman aşımı ve hak düşürücü süreye tabi olmadığından her zaman açılması da mümkün olduğundan, somut olayda asıl olan kamulaştırmasız el koyma bedelinin gerçek hak sahip ya da sahiplerine verilmesi gerekeceği-
Davalı-davacı kocanın eşine sürekli fiziksel şiddet uyguladığı, ailesinin evlilik birliğine müdahalesine sessiz kaldığı, eşini aşağıladığı, davacı-davalı kadının ise kayınvalidesine hakaret ettiği, dövmek için üzerine yürüdüğü, boşanmaya sebep olan olaylarda her iki tarafta kusurlu olmakla birlikte davalı-davacı kocanın daha ziyade kusurlu olduğu anlaşılmakta olup, boşanma davasının kabulüne karar vermek gerekeceği-
Davalı kadının Belçika’da boşanması, orada evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını kabul etmesi, Türkiye’de kocanın açtığı davaya karşı çıkması, eski Medeni Kanun’un 134/2. maddesinde öngörüldüğü gibi, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu–
Tarafların sosyal ve ekonomik durumlarının araştırılmasında davacının bankadan emekli olduğunun, aylık 1400 TL. emekli maaşının olduğunun, ailesi ile birlikte oturup kira ödemediğinin, davalının ise ev hanımı olup 300 TL. kira ödediğinin anlaşıldığı, kaldı ki, anlaşmalı boşanma davasının üzerinden de bir yıllık bir sürenin geçtiği, günümüz ekonomik koşullarına göre davalının aldığı nafaka ile geçinmesinin ancak mümkün olabileceği, hatta ödediği kira da düşünüldüğünde çalışmasının da zorunluluk arz edeceği-
Yargısal içtihatlarda yapılan tanıma göre paydaşlar arasında fiili taksim bulunduğu takdirde önalım hakkının kullanılmasının dürüstlük kurallarına aykırı olduğunun kabul edilebilmesi için, yasal önalım hakkına konu payın ilişkin bulunduğu bir taşınmazın varlığının, bu taşınmazın, paydaşlarca kendi aralarında taksim edilmesi ve davacı ve davalıya pay satan paydaşın taşınmazın belirli bir kısmını kullanmalarının gerekli ve yeterli olduğu, paydaşlar arasında fiili taksim bulunması hâlinde yasal önalım hakkının kullanılamayacağına dair bir yasa hükmü bulunmasa da, taşınmazda fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre de paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemli olarak bağımsız bu oluşumun korunmasının,TMK’nın 2’nci maddesinde tanımını bulan dürüstlük kuralının gereği olduğu, zira TMK’nın 2’nci maddesinde herkesin haklarını kullanırken ve borçlarını ifa ederken dürüstlük kurallarına uyması zorunluluğunun getirildiği, uyulmamasının yaptırımı olarak da hakkın kötüye kullanılmasının hukuk düzeni tarafından korunmayacağının belirtildiği, bilindiği üzere hakkın açıkça kötüye kullanıldığı tüm hâllerde dürüstlük kuralına da aykırılığın söz konusu olduğu, fiili taksimin hukuki dayanağını da TMK’nın bu maddesinin oluşturduğu, nitekim öğretide paylı mülkiyette fiili taksim durumu Yargıtay kararlarından bağımsız olarak tanımlanmamış olup yalnızca yasal önalım hakkının dürüstlük kuralına aykırı kullanımlarından biri olarak nitelendirildiği-
Tarafların 7-8 yıldır ayrı yaşaması, kadının eşine sert davranıp bağırması, erkeğin de fiili ayrılıkta başka kadınla gezip tozması sadakate aykırı davranması olaylarına göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuz olup bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmediğinden davanın reddi gerektiği-
-6352 sayılı Kanun ile yapılan değişikliklerin Anayasaya aykırı olduğuna dair yapılan başvuru üzerine verilen- Anayasa Mahkemesi'nin  04.07.2013 T. E: 2012/100, K:84 sayılı kararı-
Birinci ve ikinci haciz ihbarnamelerinin şikayetçiye bizzat tebliğ edildiği, tebligatlardaki imzalara yönelik herhangi bir itirazda bulunulmadığı, üçüncü haciz ihbarnamesinin ve 103 davetiyelerinin usulüne uygun tebliğ edilmediğine dair herhangi bir iddia ileri sürülmediğinden, üçüncü haciz ihbarnamesi tebliğ tarihi esas alındığında icra mahkemesine başvurunun yasal 7 günlük süreden sonra olduğu, bu gerekçeye göre ilk derece mahkemesi kararının hukuka uygun olduğu-
Davalı kadının tekstil işinde çalıştığı düzenli ve sürekli gelirinin bulunduğu boşanmakla yoksulluğa düşmeyeceği anlaşıldığı, Türk Medeni Kanununun 175. maddesi koşulları davalı yararına gerçekleşmediği, bu nedenle yoksulluk nafakası talebinin kabul edilemeyeceği-
Davalı kadının ekonomik ve sosyal durum araştırmasında ev hanımı olduğu ve gelirinin bulunmadığının belirtildiği, oysa yargılama aşamasında davacı tarafından sunulan iş yeri adres bilgisinde davalı kadının otelde temizlik görevlisi olarak çalıştığının anlaşıldığı, bu nedenle mahkemece davalı kadının çalışıp çalışmadığı, çalışıyor ise gelirinin kendisini yoksulluktan kurtarıp kurtarmayacağının araştırılarak, sonuca göre bir karar verilmesi gerekeceği-

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.