Davacı tarafça her ne kadar dava tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmesi istenmiş ise de TMK'nun 239/son fıkrası gereğince tasfiyenin sona erdiği tarih kararın verildiği tarih olduğundan karar tarihinden itibaren edinilmiş mallar bakımından yasal faize hükmedilmesi gerektiğinden TMK'nun 239/son maddesi gereğince katılma alacağına mal rejiminin tasfiye tarihi olan karar tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmesi gerekeceği-
Hükmün bozulmasından sonra davanın ıslah edilmesinin mümkün bulunmadığı- Dava konusu 9 numaralı dairenin arsa payının yapılan yargılamalar sonucunda henüz kesinleşmeyen karar ile arsa sahiplerine özgülendiği anlaşıldığından, davacının dilekçesinde "hukuki imkansızlık nedeniyle 9 numaralı dairenin arsa payı yerine yükleniciye düşen 7 numaralı bağımsız bölümün arsa payının tapusunun iptali ile davacı adına tescilini, bu talepler yerinde görülmezse çoğun içinde az da vardır ilkesi gereğince ayni hak talebimiz içinde sözleşmeye uygun teslimi yapılmayan taşınmazın değerlerinin tespit edilerek davacıya verilmesini" talep ettiği, davacının bu talebinin yargılama sürecinde oluşan yeni duruma göre davanın açıklanmasından ibaret olduğu, kısaca davacı davasını açıklamak suretiyle davasını tapu iptali ve tescil ikinci kademede ise tazminat talep ettiğinden tazminat talebinin değerlendirilip incelenmesi gerekeceği-
Taraflar arasındaki birleştirilen tapu iptali, tescil ve kooperatif ortaklığının tespiti davaları-
Tapudaki satış bedeli dışında yapılan ödemelerin davalı 3. kişi tarafından devir tarihi veya devir tarihine yakın tarihli banka hesap hareketleri, banka ödemesi, kredi kullanımı gibi delillerle ispatlanması mümkün olup bu belgelerdeki meblağların tapudaki bedele eklenerek bedel farkının varlığının değerlendirilmesi gerekeceği-
Davacı, dava dilekçesinde .. 15 parsel sayılı taşınmazın satış vaadi sözleşmesine uyarınca adına tescilini ikinci kademede de rayiç değerinin tahsilini talep etmiş, tapu kayıtlarından bu taşınmazın tarla niteliğiyle dava dışı Köy adına kayıtlı iken satış yoluyla davalı adına tescil edilerek, aynı tarihte 442 s. Köy Kanunu'nun 3367 s. K. ile değişik ek 13/son maddesi uyarınca 10 yıl süreyle devir ve temlik yasağı getirilmiş olduğu ve taşınmazda yapılan imar uygulaması sonucu ... 16 parsel olarak 1726/2400 payı davalı, 674/2400 payı da Hazine adına tescil edilmiş olduğu, daha sonra, taşınmazın bulunduğu Köyünün tüzel kişiliği kaldırılarak mahalle statüsü verildiği anlaşılmış olup, davacının dayandığı satış vaadi sözleşmesi sözleşmeye konu taşınmazın tapu kaydında devir ve temlik yasağı bulunmaktaysa da, dava açılmadan önce yürürlüğe giren 442 sayılı Kanunun geçici 1. maddesi uyarınca tapu kaydındaki devir ve temliki önleyen sınırlandırma hükümsüz duruma dönüşmüş olduğundan ve  dava açılmasından sonra sınırlandırma sona ermekte olduğundan, davacının dayandığı satış vaadi sözleşmesinin ifa olanağının bulunduğu, bu nedenle, davacının öncelikli isteminin değerlendirilmesi gerekirken, ikinci kademedeki isteminin hüküm altına alınmasının hatalı olduğu-
Kendisine konut tahsis edilmeyen ortağın tazminat istemi-
Yargıtay'ın yerleşen içtihatlarına göre bedel konusunda yapılan keşif ve bilirkişi görüşü tek başına yeterli delil olarak kabul edilemez, ancak diğer delillerin tamamlayıcısı ya da o delillerin takdirine esas alınabilecek bir yan delil olarak kabul edilebileceği-
Evlilik birliği içerisinde davacının ve davalının, sürekli ve düzenli gelir elde ettiklerinin sabit olduğu, mahkemenin, davacının söz konusu taşınmazlar yönünden katkı payı alacağı olduğuna dair kabulü yerinde ise de, hükme esas alınan hesap bilirkişi heyet raporu incelendiğinde gelirlerin yöntemince dikkate alınmadığının anlaşıldığı, tarafların evlilik tarihi 1968 yılından boşanma dava tarihi olan 2012 yılına kadar gelirler toplamı üzerinden hesap yapılıp katkı oranı belirlenmesinin ve bu katkı oranına istinaden katkı payı alacağının tespitinin hatalı olduğu, mahkemece yapılacak işin, tarafların evlilik tarihinden taşınmazların edinme tarihlerine kadar olan süre nazara alınarak tarafların elde ettiği gelirleri toplamı üzerinden davacının katkı payı alacağı miktarının belirlenmesi olması gerekeceği-
Somut olayda, hükme esas alınan bilirkişi raporunda şirket aktiflerinin rayiç değerlerine göre borca batıklık miktarı belirlenmesi gerekirken kaydi değerlere göre belirlendiği gibi, şirketin ortaklarına borçlarının pasifte gösterilmesi ve borca batıklıkta dikkate alınmasının doğru olmadığı- Bu durumda mahkemece önce, şirket varlıklarının rayiç değerlerinin ve bu kapsamda borca batıklığın tespiti, bu şartın yerine geldiğinin anlaşılması halinde de iyileştirme projesinin ciddi ve inandırıcı olup olmadığının, somut verilere dayalı olarak, bilimsel şekilde değerlendirilmesi gerektiğinden, alanında uzman yeni bir bilirkişi heyetinden yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda şirketin mali durumunu ve iyileştirme projesini açık ve somut dayanaklarla değerlendiren; açıklamalı, gerekçeli ve denetime elverişli bir rapor alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Dava konusu taşınmazın tapudaki satış bedeli ile bilirkişi tarafından belirlenen rayiç değeri arasında misli fark bulunmamasına, davalılar arasında akrabalık, yakın arkadaşlık sosyal ve hukuki ilişki olduğunun, yani davalı ...’in İİK’nun 280/1 maddesi kapsamında kötüniyetli olduğunun davacı tarafından ispatlanamaması nedeniyle davanın reddinde bir isabetsizlik bulunmadığı-

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.