Kendisine konut tahsis edilmeyen ortağın tazminat istemi-
Yargıtay'ın yerleşen içtihatlarına göre bedel konusunda yapılan keşif ve bilirkişi görüşü tek başına yeterli delil olarak kabul edilemez, ancak diğer delillerin tamamlayıcısı ya da o delillerin takdirine esas alınabilecek bir yan delil olarak kabul edilebileceği-
Evlilik birliği içerisinde davacının ve davalının, sürekli ve düzenli gelir elde ettiklerinin sabit olduğu, mahkemenin, davacının söz konusu taşınmazlar yönünden katkı payı alacağı olduğuna dair kabulü yerinde ise de, hükme esas alınan hesap bilirkişi heyet raporu incelendiğinde gelirlerin yöntemince dikkate alınmadığının anlaşıldığı, tarafların evlilik tarihi 1968 yılından boşanma dava tarihi olan 2012 yılına kadar gelirler toplamı üzerinden hesap yapılıp katkı oranı belirlenmesinin ve bu katkı oranına istinaden katkı payı alacağının tespitinin hatalı olduğu, mahkemece yapılacak işin, tarafların evlilik tarihinden taşınmazların edinme tarihlerine kadar olan süre nazara alınarak tarafların elde ettiği gelirleri toplamı üzerinden davacının katkı payı alacağı miktarının belirlenmesi olması gerekeceği-
Somut olayda, hükme esas alınan bilirkişi raporunda şirket aktiflerinin rayiç değerlerine göre borca batıklık miktarı belirlenmesi gerekirken kaydi değerlere göre belirlendiği gibi, şirketin ortaklarına borçlarının pasifte gösterilmesi ve borca batıklıkta dikkate alınmasının doğru olmadığı- Bu durumda mahkemece önce, şirket varlıklarının rayiç değerlerinin ve bu kapsamda borca batıklığın tespiti, bu şartın yerine geldiğinin anlaşılması halinde de iyileştirme projesinin ciddi ve inandırıcı olup olmadığının, somut verilere dayalı olarak, bilimsel şekilde değerlendirilmesi gerektiğinden, alanında uzman yeni bir bilirkişi heyetinden yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda şirketin mali durumunu ve iyileştirme projesini açık ve somut dayanaklarla değerlendiren; açıklamalı, gerekçeli ve denetime elverişli bir rapor alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Dava konusu taşınmazın tapudaki satış bedeli ile bilirkişi tarafından belirlenen rayiç değeri arasında misli fark bulunmamasına, davalılar arasında akrabalık, yakın arkadaşlık sosyal ve hukuki ilişki olduğunun, yani davalı ...’in İİK’nun 280/1 maddesi kapsamında kötüniyetli olduğunun davacı tarafından ispatlanamaması nedeniyle davanın reddinde bir isabetsizlik bulunmadığı-
Eser sahipliğinden kaynaklanan mali haklara tecavüzün durdurulması ve FSEK 68/1. maddesi gereğince maddi ve manevi tazminat istemi-
Taraflar arasında resmi şekilde yapılmış mülkiyeti nakleden bir sözleşme olmadıkça, “ferağa icbar davası” açılamayacağı-
Tazminat davası-
Hükmüne uyulan bozma ilamında davacının dava konusu ettiği payı yönünden davanın HMK 150. maddesi (HUMK 409. maddesi) gereğince işlemden kaldırılmasına ve sonuçta da açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiği belirtildiği halde mahkemece dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmeksizin doğrudan davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesinin doğru olmadığı-
Davalı devralan, 3.kişi konumunda olup İİK'nın 283/2.maddesi gereğince devrolunan taşınmazın değeri nispetinde tüm mal varlıkları ile tazminattan sorumlu olup başka bir ifadeyle takip konusu alacak miktarından sorumlu olmadığından, ihtiyati haciz karar tarihi itibariyle, henüz taşınmazın devir tarihindeki rayiç değeri belirlenmediğinden, mahkemece İİK'nın 281/2. maddesi gereğince verilen ihtiyati haciz kararının dava değeri üzerinden yatırılan teminata kaydırılmasında usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı- Kaldı ki tarafların yargılama süresi içerisinde taşınmazın devir tarihindeki değer tespitine göre teminata ve ihtiyati hacze yönelik talepte bulunabilecekleri-
İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.