6183 sayılı Kanuna göre açılmış olan tasarrufun iptali davaları sonucunda, mahkemece-davanın kabulü halinde “tasarrufun yapıldığı tarihe kadar tahakkuk eden vergi asılları ve bunların işleyecek faiz ve eklentileri ile sınırlı olarak tasarrufun iptaline” karar verilmesi gerekeceği "tasarruf tarihinden sonra oluşan" vergi asıllarından da davalının sorumlu tutulamayacağı gibi, mahkemece "dava tarihine kadar doğan" alacak ve eklentileri için de iptal kararı verilemeyeceği)–
İşin, asıl işverenin işyerinde yapılmış olmasının muvazaa iddiasının kabulünün delili olamayacağı, zira taşeronların aldıkları işleri asıl işverene ait işyerinde yapıyor olmaları halinde, bu yerlerin alt işverenler yönünden de işyeri anlamını taşıyacağı, bu gibi durumlarda fiziki olarak tek olan yerlerin hukuki bakımdan hem asıl işverenin, hem de alt işverenin işyeri sayılacağı, alt işveren (taşeron) işçilerinin asıl işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden, asıl işverenle aralarında hizmet akdi bulunmadığı için yararlanmasının mümkün olmadığının Yargıtay’ca kabul edildiği, esasen anılan sözleşmeden taşeron işçileri yararlanabilecekleri kabul edilseydi dava konumuzda olduğu gibi muvazaa iddiasında bulunulmasına gerek kalmayacağı, ayrıca davacının yararlanmak istediği asıl işveren davalının taraf olduğu TİS’nin tarafı yetkili işçi sendikasının belirlenmesi safhasında taşeron işçileri ve bu arada davacı çalışan işçi sayısının içerisine alınmayacağı, açıklanan bu nedenlerle; davalı
Taşınmaz kaydına ihtiyati tedbir şerhi işlendikten sonra taşınmazın haczi nedeniyle tapu kaydına konulan haciz şerhinin mülkiyetin tedbir kararı lehine olan kişiye geçmesinin ve hacze konu alacağın da önceki malike ait bulunması halinde haciz şerhinin terkininin gerekeceği, somut olayda, davalı Belediye’nin 6183 sayılı Yasa’ya dayanarak yaptığı takibin dayanağının taşınmaza ait emlak vergi borcu olduğu, davacının da borcun doğduğu tarihte taşınmazın paydaşlarından diğer bir anlatımla icra takibinin borçlularından olduğu, bu nedenle de haciz şerhinin terkini olanağının bulunmadığı, mahkemece Konak Belediyesi adına açılan davanın reddinin gerekeceği-
Tanık anlatımlarından davalı adına olan ticari işlerin kocası tarafından yürütüldüğü, taşınmazı satın alan 3. kişinin davalının kocası ile ortak olduğu anlaşıldığından, üçüncü kişinin borçlunun durumunu bilen veya bilmesi lazım gelen kişilerden olduğunun kabulü gerekeceği-
Davanın açılmasına sebebiyet vermeyen İdarenin vekalet ücreti ve yargılama giderlerinden sorumlu tutulamayacağı-
Borçlunun temerrüdünün banka tarafından akdi ilişkinin sona erdirilip hesap kat edildikten sonra, borçluya gönderilen ihtarnamenin tebliğinden veya "ihtarnamede ödeme için süre verilmiş ise bu sürenin bitiminden itibaren oluşacağı"-
İhale konusu aracın takyidat bilgisinde birden çok haciz bulunduğundan ve sat bedeli bütün alacaklıların alacağının karşılanmasına yetmediğinden İİK'nin 140. maddesi gereğince sıra cetveli yapılmasının zorunlu olduğu- Takip alacaklısının yediemin alacağının mı yoksa motorlu taşıtlar vergisinin mi öncelikle ödenmesi gereken bir alacak olduğu hususların ise sıra cetveli yapılmasından sonra tartışılabilecek hususlar olduğu-
Borçluya ait mahcuz satış bedelinin bütün alacaklıların alacağını karşılamaması halinde düzenlenecek sıra cetveline itirazın, alacağın esas ve miktarına yönelikse dava yoluyla genel mahkemede, itiraz sadece sıraya yönelikse şikayet yoluyla İcra Mahkemesi'nde ileri sürülmesinin gerekeceği-(İİK 142) Haciz konusu bir malın satış tutarının kural olarak, İİK'nın 138. madde hükmü uyarıca haciz tarihindeki alacakla bu alacağa satışa kadar işleyen faiz miktarının toplamını karşılayacağı, haciz tarihinden sonra oluşan alacakların, önceki hacizden yararlanamayacağı-(İİK 138) Davacı tarafça adı geçen davalının temlik aldığı alacağın ödenmiş olduğu, yani alacağın esasına yönelik itirazda bulunduğu anlaşıldığından, mahkemece, bu davalı yönünden görevli olduğunun kabulü ile uyuşmazlığın esası incelenerek, sonucuna göre bir karar verilmesinin gerekeceği-
Azlık pay sahiplerinin mahkemeye müracaatla genel kurulun toplantıya çağrılmasını talep edebilecek olmaları uzun yıllardır toplantı çağrısında bulunmayan müdürün bu konudaki sorumluluğunu ve ağır kusurunu ortadan kaldırmayacağı- Görevde bulunduğu 7 yıllık süreçte en temel vazifelerinden olan genel kurulun toplantıya çağrılması şeklindeki görevini yerine getirmeyen, bu husustaki özensizliği ve ihmali sürekli hale gelmiş davalı müdürün azline karar verilmesi gerektiği-

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.