8. HD. 17.10.2018 T. E: 2016/11910, K: 17472-
İlamsız icra takibinden önce temerrüdün gerçekleşmesi halinde, asıl alacak ile temerrüt tarihinden takip tarihine kadar işlemiş temerrüt faizi miktarları ayrı ayrı gösterilmek ve toplamı üzerinden harcı yatırmak suretiyle talepte bulunulabileceği gibi, asıl alacağa takipten önce gerçekleştiği iddia edilen temerrüt tarihinden itibaren faiz yürütülmesi şeklinde de talepte bulunulabilmesini engelleyen bir yasa hükmü mevcut değildir. Kaldı ki, takipten önce temerrüdün oluşmadığının saptanması halinde, temerrüdün takiple gerçekleştiğinin ve talep edilen asıl alacağa takip tarihinden ödeme tarihine kadar faiz yürütülmesi gerektiğinin düşünülmemesi de isabetsizdir. Mahkemece bu yönler gözetilmeden, yanılgılı gerekçelerle yazılı şekilde hüküm kurulmasının, hükmün bozulmasına neden olacağı-
Bir sermaye şirketinin borca batıklık bildiriminde bulunarak iflasını istemesi halinde, bu durumun mahkemece re’sen tespiti edilmesi gerektiği, bu tespitin yapılmasında, mahkemece gerekli görülen tüm delillerin toplanması, ilgisi görülen kamu kurumlarından alınacak bilgilerin, yapılacak keşif ve mahkemece atanacak bilirkişilerce düzenlenecek raporların değerlendirilmesi gerektiği- Borca batıklığın sadece dava tarihi itibariyle değil, yargılama safhasındaki olumlu veya olumsuz gelişmeler de dikkate alınarak belirlenmesi gerektiği- Mahkemece, iflas erteleme talebi ile ilgili ilanlar yapılmış ve kayyım atanmış ise de, kayyım atanmasına ilişkin karar ile kayyımın mahkemece belirlenmiş görevi ve yetkilerinin ve bunların sınırlarının ilanı ve ticaret siciline tescili ile erteleme talebinin ticaret siciline tescili gerekirken, bu hususlar yerine getirilmeksizin karar verilmesinin isabetsiz olacağı-
Davanın açıldığı tarihten iflas kararının verildiği tarihe kadar geçen 3 yıla yakın yargılama safhatında, şirket borçlarında çok küçük miktarda bir iyileşmenin gerçekleşmesine rağmen, gerçekte alacaklıların alacağına işleyen faiz ile artan alacak miktarları dikkate alındığında borca batıklığın daha yüksek miktarlara ulaştığı, davacı şirketlerin dava tarihine göre borç yükünü satış, karlılık ve mal varlığına göre ödenemez hale dönüştüğünün çok açık biçimde görüldüğü, bu süre içinde borca batıklıktan kurtulacak miktarda satış ve karlılığın yaşanmadığı, alacaklıların davanın açıldığı tarihe göre karar tarihi itibariyle durumlarının son derece kötüleştiği ve alacak miktarlarının daha yüksek miktarlara ulaştığı, müdahil alacaklılardan bankanın yalnız başına alacağının 71.857.354.USD ve 44.590.028,07.TL olup, buna karşın her iki davacı şirketin toplam mal varlıklarının tek başına bu alacaklının alacağını dahi karşılamaktan son derece uzak olduğu göz önünde tutularak bu açık duruma göre davanın aylarca uzamasına yol açacak rayiç değerlere göre borca batıklığın tespitini gerektirecek yeni bir bilirkişi raporuna ihtiyaç olmadığı, her ne kadar karar tarihine kadar "on dokuz aylık kayyım ücretinin ödenmemesi" tek başına iflas kararının verilmesine gerekçe yapılamasa da, şirketlerin ekonomik durumunu göstermesi bakımından bir veri olarak kabul edilmesinde sakınca olmadığı, davacı şirketlerin ticari faaliyetleri ile ilgili işlemlerde kayyım heyetinden onay almamaları, onay almadan unvan değişikliklerine gitmeleri, dava süresince ciddi ve inandırıcı nitelikte iyileştirme projesi sunmadıkları gibi yeni kaynak yaratmaya ve şirketlerin borca batıklıktan kurtulmasına yönelik hiçbir tedbir almamaları, yaptıkları ciro ve kar miktarları ile borçlarını ödemelerinin mümkün bulunmaması göz önünde tutularak davacı şirketlerin iflasın ertelenmesi taleplerinin gerek davanın başlangıcı gerek yargılama süresince samimi olmadığı, davacı vekilinin son duruşmada davacı şirketlerin menkul ve gayri menkul mallarının bulunmadığı bu nedenle borçlarını ancak çalışarak ödeyebileceği, her iki şirket yönünden sunulan iyileştirme projesinin ciddi ve inandırıcı proje niteliğinin bulunmadığı, dava süresince verilen tedbir kararları nedeniyle alacaklıların dava tarihine göre durumlarının daha da kötüleşeceğinin bildirilmesi karşısında iflasın ertelenmesi istemlerinin reddi ile, borca batık olduğu belirlenen her iki şirketin de iflaslarına karar verilmesinin isabetli olduğu- İİK.nda yapılacak değişikliklerin beklenmesi için talep edilen sürenin dava ile ile bir ilgisi olmadığı-
Anonim şirket de pay sahipliğinin tespiti istemi-
Ana sözleşme değişikliğine ilişkin genel kurul kararının iptali istemi-
Pay sahiplerinin sermaye olarak şirkete verdiklerini geri isteyemeyeceği- "Sermaye borcu" ödemesi olarak nitelendirilen alacak kaleminden; davacıya ait ödenmemiş sermaye borcunun ve kredi kartı ödemesinin düşümü ile sonuca ulaşılması gerekirken; davacının menfi tespit, davalının ise takas mahsup talebi olmamasına rağmen, hatalı olarak davacı alacak kalemine eklenmesiyle yapılan hesaba dayalı hüküm kurulamayacağı-
11. HD. 09.10.2018 T. E: 2017/724, K: 6160-
Yeni pay senedi çıkarmak suretiyle esas sermayenin arttırılmasına ilişkin karar için bütün pay sahiplerinin onayının aranmayacağı, alınan böyle bir kararın sırf bazı pay sahiplerini zarara sokmak amacı güttüğü anlaşılmadıkça, «iyiniyet kuralları»na aykırılık nedeniyle iptal edilemeyeceği–
Genel kurul toplantısına katılan davacıların iptali talep edilen kararlarda usulüne uygun muhalefet şerhini tutanağa yazdırmadıkları gibi dilekçe ile muhalefetlerini bildirmedikleri de anlaşıldığından, kararların bazılarında oylamadan önce muhalefet dilekçesinin divana sunulduğu yazılmış ise de, bunun daha karar alınmadan önce karşı çıkma şeklinde olduğu, karara karşı peşin muhalefette bulunulduğu, bu şekildeki muhalefetin öneriye karşı çıkma mahiyetinde olup, kararın alınmasından sonra yapılmış bir karşı çıkmanın, muhalefetin bulunmadığı, bu durumda iptal davası açabilmek için kanunun aradığı “alınan kararlara muhalif kalma” koşulunun yerine getirilmediği-

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.