Alacaklının franchise sözleşmesine ve teminat senedine dayanarak ilamsız takibe başladığı, sözleşmenin 18. maddesinde ve dayanak senette İstanbul mahkemelerinin (icra dairelerinin) yetkili kılındığı, sözleşmenin taraflarca imzalandığı, senette de alacaklının lehtar ve borçlunun keşideci olduğu, tarafların ticaret şirketi olduğu bu durumda, sözleşmede ve senette düzenlenen yetki anlaşmasının tarafları bağladığının kabulü gerekeceği, aynı maddeye göre, taraflarca aksi kararlaştırılmamışsa takibin yetki sözleşmesinde belirlenen yerde başlatılması gerekeceği, borcun dayanağı olan sözleşme ve senette yetkili yer olarak ............... İcra mahkemelerinin belirlendiğinin ve kanunen yetkili kılınan genel veya özel yetkili icra dairelerinin de yetkisini devam ettirmek istedikleri yönünde bir ibare bulunmadığının görüldüğü, alacaklının, HMK’nın 17. maddesine uygun bir şekilde yetkili olan İstanbul İcra Müdürlüğünde takibe başladığı, HMK'nın 17. maddesinde düzenlenen yetki, kesin yetki niteliğinde olup, alacaklı tarafından sözleşmede belirlenen yerde takip başlatılmasının zorunlu olduğu- Borçlu yetki itirazı ile birlikte borca, faize ve faiz oranına itiraz etmiş olup alacaklı ile arasındaki akdi ilişkiyi (sözleşmeyi) açıkça inkar etmediği, akdi ilişkinin kabulüne ilişkin beyan bulunmaması borca itiraza etkili olmadığı gibi, borca itiraz, borcun olmadığı itirazı, akdi ilişkinin inkarı anlamına gelmeyeceğinden Bölge Adliye Mahkemesinin TBK'nın 89. maddesi yönünden yanılgılı değerlendirmesinin doğru olmadığı, o halde, incelenen İlk Derece Mahkemesinin davanın kabulü ile borçlunun yetki itirazının kaldırılmasına ilişkin kararının yerinde olduğu-
Davalının malları teslim etmemesi üzerine havale bedelinin iadesi için yapılan icra takibinin davalı yetki itirazında bulunmuşsa da, TBK. mad. 89/1 uyarınca para borçları, alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde ifa edileceğinden davacının ikametgahı icra dairesinde takip yapılabileceğindeni, icra dairesinin yetkisine yapılan davalı borçlunun itirazının reddi gerekeceği-
Satışı vaad edenin, taşınmazın maliki olmaması satış vaadinin geçerliliğini ve içeriğini etkilemeyeceği- Resmi şekle uygun olarak geçerli bir biçimde kurulan sözleşmede yer alan davalının taşınmazın mülkiyeti devir ediminin ifasının, üçüncü kişinin aynı taşınmazla ilgili açtığı davada verilen “üçüncü kişi lehine” iptal kararı nedeniyle, ilerde de imkansızlaşması nedeniyle, davalının taşınmazın mülkiyetini devir vaadine ilişkin “aynen ifa” nın yerini “tazminat borcunun” alacağı- 
Davacının olumsuz zararını isteyebilmesi için, sözleşmenin feshedilmesinde bir kusurunun olmaması gerekeceği, davacının irtifak hakkının iptal edilmesinde kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini kanıtlayamadığı, bilakis sözleşmenin davacının kusurlu davranışı sonucu iptal edildiği anlaşıldığından, olumsuz zararını da isteyemeyeceği-
12. HD. 14.11.2016 T. E: 6220, K: 23510-
Uyuşmazlığın; davalı şirket nezdinde 19.08.2005-06.02.2014 tarihleri arasında yedi dönem fasılalı olarak çalışan davacının 19.08.2005-21.11.2005; 20.10.2007-11.11.2008 ve 17.03.2013-06.02.2014 tarihleri arasında Rusya’da geçen çalışmaları dönemlerine ilişkin 17.08.2005, 18.10.2007 ve 18.03.2013 tarihli iş sözleşmelerinin ilgili hükümleri kapsamında Rusya Hukukunun uygulanması konusunda 5718 sayılı Kanun’un 27 nci maddesinin birinci fıkrasına uygun ve geçerli bir hukuk seçimi yapıp yapmadıkları ayrıca bu dönemlerde Rusya Hukukunun mutad işyeri hukuku olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre Rusya Hukukunun mu yoksa sözleşmelerde öngörülen hukuk seçiminin geçerli olmadığı ve daha sıkı ilişkili hukukun Türk Hukuku olduğu kabulüne göre Türk Hukukunun mu uygulanması gerektiği noktasında toplandığı-
Aidat borcunun ödenmemesine ilişkin üyelik ihracının iptali istemi-
Taraflar arasındaki alacak davası-
Sözleşme konusu cihazın, teknik şartnamede belirtilen koşullarda tesliminin mümkün olmadığı, zira bu özelliklere sahip bir cihazın dünya çapında bulunmadığı, dolayısıyla konusu imkansız olan sözleşmenin kesin hükümsüz olduğu, davacının ticaret şirketi olduğu ve bu nedenle ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etme yükümlülüğü altında olduğu, davalı idarenin ise uzmanlık gerektiren bir alanda kamu adına faaliyet yürüttüğü, bu yüzden taraflardan her ikisinin de sözleşmenin geçerliliğine etki edebilecek ve faaliyet alanlarını ilgilendiren hususlarda öngörü sahibi olmaları gerektiği- Bu itibarla, her ne kadar ortada kesin hükümsüz bir sözleşme olsa da tarafların sözleşme görüşmeleri kapsamında oluşan zarardan sorumluluklarının tespiti için yapılan değerlendirmede; sözleşmenin imzalanması ve teknik şartnamenin düzenlenmesi sırasında tarafların hava ve su soğutmalı cihazın üretiminin bulunup bulunmadığı hususunda gerekli özeni göstermediği, davalı idare tarafından sözleşme hükümlerine uygun davranılmadığı, davacının imkansızlığa rağmen bunu ileri sürmeyerek işe devam ettiği ve bilirkişi raporu ile birlikte tüm bu hususlar değerlendirildiğinde, tarafların eşit kusurlu olduklarına göre kanuna uygun olan kararın onanmasına karar verilmesi gerektiği-

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.