• «1998 ve 1999 Tasarısı»ndaki Gerekçe

     «Madde 540 - Yürürlükteki kanunun 487 nci maddesini karşılamaktadır.

    Hüküm değişikliği yoktur. Buna karşılık madde, kaynak Kanunun 507 nci maddesinde olduğu gibi üç fıkra hâline getirilmiştir. Arılaştırılmak suretiyle yeniden kaleme alınmıştır.

    Maddenin üçüncü fıkrasına eklenen yeni bir hükümle ülke sınırları dışında ulaşım araçlarında seyreden kişilerin yaptıkları sözlü vasiyetlerinde ilgili ulaşım aracının sorumlu yöneticisinin; sağlık kurumlarında tedavi edilmekte olan kişile-rin sözlü vasiyetlerinde ise sağlık kurumunun en yetkili yöneticisinin hâkim yerine geçeceği öngörülmüştür. Ülke sınırları içinde seyahat edenlerin olağanüstü koşullar içinde bulunması hâlinde yapacağı sözlü vasiyetin Türk mahkemelerine ulaştırılmasında güçlükler yaşanmadığı hâlde, yurt dışına seyahat esnasında yapılan sözlü vasiyetlerde çoğu kez tanıkların bu vasiyeti mahkemeye götürüp teslim etmekte gayret göstermeyeceği, bu yolla kişinin son arzularını yaşatmanın mümkün olmayacağı düşünülmüştür. Aynı şekilde sağlık kurumlarında tedavi edilmekte olan kişiler için de kolaylık sağlanmak üzere sözlü vasiyetin tevdi edileceği makam konusunda yeni bir hüküm getirme ihtiyacı doğmuştur.»



  • «1984 Tasarısı»ndaki Gerekçe:

     

    ‘Madde 464 - Madde, yürürlükteki kanunun 487. madde-sini karşılamaktadır. Hüküm değişikliği yoktur. Buna mukabil madde, kaynak İsviçre Medenî Kanununun 507. maddesine uygun olarak üç fıkra hâlinde düzenlenmiştir.

    Gerekli ifade düzeltmeleri yapılmış ve ayrıca yürürlükteki Kanundaki «vazife başında bir asker» deyimi yerine «as-kerlik hizmetinde bulunan kimse» deyimi konulmuştur. Böylece hükmün sadece erlere değil subaylara da uygulanabileceği açıklığa kavuşturulmuştur. Sözlü vasiyetname yapmak isteyenin bir subay olması hâlinde başvurulacak subayın, daha yüksek rütbeli olması gibi bir şart da aranmamıştır.’:

     

    «b. Belgeleme

    Madde 464 - Mirasbırakan tarafından görevlendirilen tanıklardan biri kendilerine beyan edilen son arzuları, yer, yıl, ay ve günü gösteren tarihi belirterek hemen yazar, bu belgeyi imzalar ve diğer tanığa imzalatır. Yazılan belgeyi ikisi birlikte vakit geçirmeksizin bir sulh veya asliye mahkemesine verirler ve mirasbırakanı vasiyetname yapmaya ehil gördüklerini, onun, son arzularını olağanüstü durum içinde kendilerine anlattığını hâkime beyan ederler.

    Tanıklar, daha önce bir belge düzenleyecekleri yerde, vakit geçirmeksizin mahkemeye başvurabilirler ve yukarıdaki husus-ları  beyan ederek mirasbırakanın son arzularını bir tutanağa geçirtebilirler.

    Sözle vasiyetname yoluna başvuran askerlik hizmetinde bulunan bir kimse ise, teğmen veya daha yüksek rütbeli bir subay hâkim yerine geçebilir.»


  • «1971 Tasarısı»ndaki Gerekçe:

     

    ‘1) Terim ve ifade: Terimler yukarıki maddeye uydurulmuş, ifade sadeleştirilmiştir.

    2) Biçim değişikliği: Bu maddenin yürürlükteki metni iki fıkradır. Oysa üç bağımsız kuralı kapsayan madde İsviçre as-lında üç fıkradır. Ön tasarıda da madde üç fıkra haline konulmuş ve tanıkların okur-yazar olmamaları durumunda, vasiyetin mut- laka bir tutanakla belgelenmesi gerekliliği maddeye eklenen bir fıkra ile belirtildiği için bu madde dört ayrı fıkralık bir madde durumuna gelmiştir. İkinci fıkrada, mahkemece tutulacak tutanağın, hem bildirmeyi yapan tanıklar, hem de yargıç ve katip tarafından imzalanacağı açıkça belirtilmiştir.

    3) Hüküm değişikliği: Ön tasarıdaki 487. maddenin met-nine göre, tanıkların okur-yazar olmaları durumu ile olma-maları durumu birbirinden ayrılmış ve her iki ihtimale göre yapılacak işlem ayrı ayrı tesbit edilmiştir. Birinci fıkra uyarınca, okur-yazar olan tanıklar, sözlü vasiyeti yazı ile tesbit ve imza ederek mahkemeye verirler. Bu sebeple maddeye «tanıkların okur-yazar olması durumunda» deyimi eklenmiştir. Bununla birlikte tanıklar okur-yazar olsalar bile, kendilerine, 486. mad-dede yazılı olağanüstü durumlarda, anlatılan vasiyeti kedileri yazmayıp, bir mahkemeye bildirerek tutanağı bağlatabilirler; yani mahkemede tutanağı bağlatmak yalnız okur-yazar olma-yan tanıklara tanınmış bir yetki olmayıp, 487. maddenin ikinci fıkrasının deyiminden açıkça anlaşıldığı gibi, okur-yazar tanıklar da, isterlerse, bu yola başvurmakta serbesttirler.

    Medenî Kanunumuzun «mahkeme» veya «hakim» şeklinde soyut olarak zikrettiği merciin belirlenmesi konusunda, uygulamada çoğu kez anlaşmazlık çıkmaktadır. Sözlü vasiyet gibi ivedi bir işin, yetki anlaşmazlıklarının çözümlenmesini beklemeye tahammülü yoktur. Bu nedenle Medenî Kanun Ko-misyonu 487. maddede sözü edilen «mahkeme»den maksadın, görev ve yetki kayıtları aranmaksızın «herhangi bir sulh veya asliye mahkemesi» olduğu noktasında birleşmiş ve bu nokta dördüncü fıkrada, bugünkü metnin ikinci fıkrasına göre «teğ-men» rütbesinde bulunması gereken subayın rütbesi «asteğ-men» olarak değiştirilmiştir; zira kıt’alarda takım komutanları, genel olarak asteğmenlerdir. Böylece askerlik görevi başında bulunan bir kimse, 486. maddede yazılı olağanüstü durumlar yüzünden bir sözlü vasiyet yaparsa, vasiyet kendilerine anlatılmış olan tanıklar, mahkeme yerine hemen  bir asteğmene veya daha yüksek rütbeli bir subaya başvurarak bu sözlü vasiyeti tesbit ettirip belgeye bağlatmak imkânına sahip olacaklardır.

    Özellikle harp zamanlarında bu noktanın önemini ayrıca açıklamağa lüzum yoktur.’:

     

    «b) Belgelenmesi

    Madde 487 - Sözlü vasiyet, tanıkların okur-yazar olması durumunda, vasiyetin yapıldığı yıl, ay ve gün gösterilmek sure-tiyle, bunlardan biri tarafından hemen yazılır ve her ikisince imzalanır. Tanıklar bu belgeyi vasiyet esnasında vasiyetçinin tasarrufa yetenekli durumda bulunduğunu ve vasiyetini ola-ğanüstü haller içinde kendilerine anlattığını, hiç gecikmeksizin, bildirmek suretiyle bir mahkemeye verirler.

    Her iki tanık böyle yapacaklarına, vasiyeti belgeletmek için, aynı bildirmeyi mahkemeye yapabilirler; mahkemece dü-zenlenen tutanak bu tanıklar ile yargıç ve kâtip tarafından imzalanır.

    Şahitler okur-yazar değilse bir tutanakla vasiyetin belgelenmesi için bildirmenin mahkemeye yapılması şarttır.

    Bu maddede yazılı mahkeme, herhangi bir sulh veya asliye mahkemesidir; vasiyetçi sözlü vasiyeti askerlik hizmetinde bulunurken yapmışsa, asteğmen veya daha yüksek rütbede bir subay mahkeme yerine geçebilir.»