Dava konusu taşınmazın davalının murisi adına beyanlar hanesine muhdesatı ile yazımının sağlandığı satış protokolünde zikredilmiş olup, davalının yanı sıra protokolün diğer tarafı olan dava dışı kişilerin de mirasçılar olmasına karşın, icra hukuk mahkemelerindeki tahliye davalarının sadece davalı tarafından açıldığı, elbirliği ile mülkiyet ilişkisi göz önünde bulundurulduğunda tahliye davası açısından bu kişiler arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğu ve bu nedenle menfi tespit davasında "tahliyenin durdurulmasına" yönelik ihtiyati tedbir talebinin kabulü gerektiği-
"Karbon nüshanın imza incelemesine esas alınamayacağını" kabul eden bozma kararına uyulmakla, artık sunulan suret belgenin davacı tarafça verilmiş bir belge olarak kabul edilemeyeceği, davacı lehine usuli kazanılmış hak doğduğundan bu belgeye hukuken değer atfedilmesinin artık mümkün olmayacağı- Somut olayda bir delil başlangıcının var olup olmadığı (karbon nüsha makbuzun delil başlangıcı olup olmadığı) tartışması artık yapılamayacağından, ispatla ilgili istinai hâlin varlığından da bahsedilemeyeceği- Ödeme savunmasında bulunan davalının karşı tarafa yemin teklif etmek istediklerine ilişkin beyanı göz önünde bulundurularak davalıya yeminle savunmasını ispat imkânı tanınması gerektiği-"Uyulan bozma kararında belge aslının sunulamaması hâlinde izlenecek yolla ilgili olarak mahkemeyi bağlayacak şekilde kesin bir yol haritası çizilmediği, mahkemenin bozmaya uygun şekilde belge aslını sorduğu ve aslın sunulamaması üzerine dosyadaki delilleri tekrar değerlendirerek bir sonuca vardığı, yemin delilinin en son kullanılabilecek bir ispat yolu olduğu, karbon nüshanın herhangi bir fotokopi belgeden farklılık arz ettiği, bu özelliğinden dolayı somut olayda bilirkişinin 'karbon nüsha üzerinde imza incelemesi yapılabileceğini' belirterek 'imzanın davacıya ait olduğunu' tespit edebildiği, dosya kapsamı itibarıyla bu tespitin aksinin ortaya konulamadığı gözetildiğinde mahkemenin belgenin davacı elinden çıktığını kabul ederek nüshaya delil başlangıcı olma vasfı atfetmesinin ve tanıkla ispatı mümkün görmesinin haklı ve yerinde olduğu" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Uzun süreli kira sözleşmelerinde edimler arasındaki dengenin aşırı bozulması ve sözleşmenin taraflar açısından çekilmez hale gelmesi durumunda kira parasının günün ekonomik koşullarına uyarlanması için her zaman “uyarlama” davası açılabileceği-
Davaya konu senedin bononun “keşide tarihi”ni taşımaması nedeniyle adi senet niteliğinde olduğunun kabulü gerektiği- Davacı alacaklı Savcılık ifadesinde "senedin elden borç olarak verilen para karşılığı düzenlendiğini" açıkladığından, malen kaydının bulunan takibe konu belgenin düzenleniş nedeninin talil edilmiş olacağı ve bu talili ispatlayacak başkaca delil de sunulmaması ve davalının "elden para verilmediğini" savunması, ispat yükü üzerine düşen davacının yazılı bir delil sunulmaması ve yemin teklif hakkı hatırlatılmasına rağmen yemin teklif edilmemesi nedeniyle, davacı tarafça icra takibine dayanak malen kaydı ile düzenlenmiş adi senetten kaynaklanan alacağın ispat edilememiş olduğu-
Ziynet alacağı hakkı olduğunu iddia eden kadın eşin, varlığını kanıtladığı dava konusu ziynetlerin kendinde olmadığını şüpheye yer vermeyecek şekilde kanıtlanmakla yükümlü olduğu- Uyuşmazlık konusu ziynet eşyaları hakkında erkek eşin “evlilik birliği içerisinde bu eşyaların bozdurularak harcandığı ancak ziynetlerin miktarının iddia edilen kadar olmadığını” kabul ettiği, bu durumda erkek eşin, kadının kişisel malı niteliğinde kabul edilen bu eşyaları iade ettiği veya iade edilmemek üzere aldığı hususunda ispatla yükümlü olduğu- Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce; dava konusu edilen ziynet eşyalarının erkek eş tarafından bozdurularak harcandığı beyanının delil ikamesi olduğu, delil ikamesi niteliğindeki bu beyanla ispat yükünün yer değiştirmediği, direnme kararının bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüşün Kurul çoğunluğunca benimsenmediği-
Kimin, ne amaçla para yatırdığı belli olmaksızın yalnızca “Bankamatik yatan” yazılı hesap özetinin, senet niteliği taşımadığı ve ödünç iddiasını ispata elverişli kabul edilemeyeceği- Davalı "paranın borç olarak gönderildiğini" kabul etmemiş, aksine "kendisine olan borcun ödendiğini" savunmuşsa da, bu savunmanın ödünç verilme olgusunu inkar anlamına geldiği ve ispat yükünün hâlen daha davacı üzerinde olduğu; davalının karşı ispat için delil sunmasının bu durumu değiştirmeyeceği- 1086 s. HUMK'nun yürürlükte olduğu dönemde verilen dava dilekçesinde "ve sair kanuni deliller"e dayanan davacıya yemin delili hatırlatılarak varılacak sonuca göre hüküm kurulması gerektiği-
Somut olayda, dava dilekçesinin davalıya 16.10.2012 tarihinde usule uygun şekilde tebliğ edildiği, davalı tarafından süresi içerisinde cevap dilekçesinin sunulmadığı, böylece davalının dava dilekçesinde yer alan tüm iddialarını inkâr etmekle birlikte savunmasına yönelik herhangi bir vakıaya dayanmadığı, davalının kanunla kesin şekilde belirlenen iki haftalık süreden sonra 05.11.2012 tarihinde, davaya cevap vererek aynı dilekçe ile tanık deliline dayandığı, mahkemece yapılan 12.12.2012 tarihili ön inceleme duruşmasına her iki taraf vekilinin katıldığı, davacı ve vekilinin süresinden sonra verilen cevap dilekçesine muvafakatinin olmadığı anlaşıldığı- Bu durumda; süresi içerisinde cevap dilekçesi vermemekle inkâr savunmasına dayanak vakıa ve delile dayanmayan davalının süresinden sonra bildirmiş olduğu tanıklarının karşı ispat hakkı kapsamına taşınarak dinlenilmesine de imkân bulmadığı-
Facebook üzerinden elde edilen davacının ve boşandığı eşinin birlikte görüldüğü fotoğraflara dayanılarak davacının aylığının kesilmiş ve davalı kurum işleminin iptali istemli dava da, "facebookta paylaşılan fotoğraflara" vurgu yapılarak reddedilmişse de; “boşanılan eşle eylemli olarak birlikte yaşama” olgusunun mevcut olup olmadığının eksik inceleme ve araştırmaya dayalımı olarak değerlendirilmesinin hatalı olduğu, mahkemece  ilgili mevzuat hükümleri göz önünde bulundurulmak suretiyle yöntemince araştırma yapılması gerektiği-
Davacı tarafça temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunun ispatı bakımından gösterilen tanıklar dinletilememiş ise de delil listesinde dayanılan diğer delillerden mirasbırakanın PTT'den emekli olduğu ve maaş aldığı, temlik tarihi itibariyle ... parsel sayılı taşınmazda davalıya devrettiği paylar dışında üç mesken ile bir dükkana isabet eden payın daha adına kayıtlı olduğu, ayrıca memleketinde çok sayıda taşınmazının bulunduğu, yüklü miktarda malvarlığı ve geliri olan mirasbırakanın taşınmaz satmasını gerektirir nitelikte büyük bir ihtiyaç ya da haklı bir nedeninin bulunduğundan söz edilemeyeceği- Cevap dilekçesinde "... numaralı meskenlerin kat irtifakına ayrılan payların bedeli karşılığında davalıya satıldığı" savunulmuş, davalı tanıkları tarafından da mirasbırakanın köyünde yaptırdığı ev nedeniyle davalı oğluna yüksek miktarda borçlandığı, zaman içerisinde aldığı paraların listesini tuttuğu ve en sonunda dava konusu dairelere tekabül eden payı başkasına satmak yerine rayiç bedelini emlak işi yapan kişilerden öğrenip aradaki farkı nakit olarak almak suretiyle oğluna sattığı beyan edilmiş ise de mahkemece yapılan keşif ve alınan bilirkişi raporlarına göre köyde inşa edilen ev ile devri yapılan iki dairenin değerleri arasında oldukça yüksek oranda fark bulunduğu gibi davalının fark bedeli ödediğine dair bir belge de sunulmamış olduğu, murisin borcunu ödemek gibi bir gayesi olması halinde sadece bir daireye tekabül eden payı devredip aradaki farkı nakit olarak alması gerekirken, İstanbul'da bulunan iki ayrı daireye ait payları devretmesini gerektirir bir nedenin bulunmadığı, bunların yanında, davalının murisin tek erkek evladı olduğu, dinlenen davalı tanık beyanlarına göre de kök murisin kızı ... ile aralarının iyi olmadığı ve hiç konuşmadıkları dikkate alındığında "mirasbırakanın davaya konu payları mal kaçırmak kastıyla ve muvazaalı olarak üstün tuttuğu tek erkek evladına devrettiği" sonucuna varıldığı- Resmi akitte gösterilen satış bedeli ile dairelerin mahkemece belirlenen gerçek değeri arasında fahiş bir fark da bulunmadığı, Yargıtay'ın yerleşik kararlarında kabul edildiği üzere salt bedeller arasındaki oransızlık muvazaanın varlığının kanıtı için tek başına delil olmasa da tüm deliller ile açıklanan objektif olgular bir arada değerlendirildiğinde muvazaanın varlığının bir göstergesi olduğu- "Davalı tarafın gösterdiği tanık dahil tüm delillerle karşı ispat faaliyetini gerçekleştirerek, köyünde yaptırdığı ev nedeniyle oğluna yüksek miktarda borçlanan murisin zaman içerisinde aldığı borç paranın listesini tuttuğu, mirasçıları arasında hak kaybı olmaması için de dava konusu daireleri başkasına satmak yerine rayiç bedelini öğrenip aradaki farkı nakit almak suretiyle oğluna sattığını ve böylece temlikin bedeli karşılığında yapıldığını kanıtladığı, bu durumun davanın davacılar yararına sonuçlanmasında hukuki yararı bulunan murisin ikinci eşi tarafından dahi dile getirildiği, ayrıca davalının alım gücü bulunduğu gibi murisin çok sayıda başka taşınmazının da bulunduğu gözetildiğinde iddianın kanıtlanamadığı, davalı tanık beyanlarından da davacılar lehine sonuç çıkarılmasının HMK'nın 191. maddesine uygun olmadığı" görüşünün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
5510 sayılı Kanun'un 56/2. maddesine dayalı olarak Kurum tarafından açılan yersiz ödenen aylıkların geri alınması talebine ilişkin davalar ile hak sahibi tarafından açılan Kurum işleminin iptali ve aylık bağlanması talebine ilişkin davalarda özellikle boşanılan eşle kurulan ilişkinin "fiili olarak birlikte yaşama olgusu" kapsamında yer alıp almadığının, ilişkinin niteliğinin ve başlangıç tarihinin açıkça ortaya konulması gerekeceği-
  • 1
  • 2
  • kayıt gösteriliyor