Gazetelerde yer alan, ancak davalı tarafından söylendiği kanıtlanamayan sözlerden dolayı davalının sorumlu tutulamayacağı-
Yayında sözü edilen kararın Yargıtay 8. Ceza Dairesi kararı olduğu açıkça belirtilip, kararın yargı kararı niteliği taşımadığı, bu karar ile milletin kararının gasp edildiği, kararın hukuki ayrıntı niteliğinde olduğunun açıklandığı, davacının Yargıtay 8. Ceza Dairesinin üyesi olup yayına konu kararda imzasının bulunduğu, bir yüksek yargı mensubu olarak imzasını taşıyan kararın bu şekilde nitelendirilmesinin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu, manevi tazminat koşullarının oluştuğu-
Basının, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapması gerekeceği, o an için o olay veya konu ile ilgili olan, görünen bilinen herşeyi araştırmak, incelemek ve olayları olduğu biçimi ile yayınlaması gerekeceği, bu işlevi ile gerek yazılı ve gerekse görsel basının, somut gerçeği değil, o anda belirlenen ve var olan ve orta düzeydeki kişilerce de yayının yapıldığı biçimi ile kabul edilen olguları yayınlaması gerekeceği, o anda ve görünürde var olup da sonradan, gerçek olmadığı anlaşılan olayların ve olguların yayınından basının sorumlu tutulmaması gerekeceği-
Basının ayrıcalık taşıyan konumu ve özgürlüğünün, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayacağı, yayınlarında kişilik haklarına saygı göstermesinin ve gerek Anayasanın Temel Hak ve Ö.lükler bölümünde yer alan ve gerekse MK.nun 24 ve 25. maddesinde ve yine özel yasalarda güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunmamasının da yasal ve hukuki bir zorunluluk ve gereklilik olacağı, bunun için temel ölçütün kamu yararı olacağı, yayının, salt toplumun yararı gözetilerek yapılması gerekeceği, toplumun çıkarı dışında hiçbir kişisel çıkarın, gerçeklerin yanlış olarak sunulmasına neden olmaması gerekeceği, haberin olduğu biçimi ile verilmesi ve kişisel katkının yer almaması gerekeceği, gerek yazılı ve gerekse görsel basının bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, yayında kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini ve haber verilirken özle biçim arasındaki dengeyi de korunması gerekeceği-
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün “İdare Amirlerinin görevleri” başlıklı 17. maddesi hükmünün İdare Amirlerine yüklediği görevlerin ve verdiği yetkilerin kapsamı itibariyle, güvenlikten sorumlu T.B.M.M. İdare Amiri olan davalının, davadaki manevi tazminat isteminin dayandırıldığı, dağıtımı yapılmak üzere başka bir milletvekilince gönderilen CD’lerle ilgili olarak, herhangi bir içerik denetimi yapma görevi ve bunun sonucuna göre de, gerektiğinde dağıtım izni vermeme yetkisinin bulunmadığı, dolayısıyla, davalının, kendisince hazırlanmayan, başkalarınca hazırlanıp, dağıtımı yapılmak üzere bir milletvekili tarafından gönderilen söz konusu CD’lerin sadece dağıtımına izin vermek şeklinde gerçekleşen eyleminden dolayı, davacıya karşı herhangi bir tazminat sorumluluğundan söz edilemeyeceği-
TMK. uyarınca, kişilik haklarına verilen zarardan kaynaklanan manevi tazminat davalarının, davacı ikametgahı mahkemesinde de açılabileceği-
Hakimin hak ve nesafete göre manevi tazminat miktarını takdir edeceği-
Kişilik haklarına saldırının koşul ve kapsamının, M.Y.nın 24. maddesinde belirtildiği, Borçlar Yasasının 49. maddesinde ise saldırının varlığı halinde yaptırımının düzenleme altına alındığı, her iki maddenin temel öğesinin hukuka aykırılık olduğu, eylemin hukuka aykırılığının varlığı için öze ve biçime ilişkin koşulların irdelenmesinin gerekeceği, öze ilişkin koşulların; gerçeklik, güncellik ve kamu yararı olduğu, kamu yararı öğesinin, toplumsal ilgi olarak da tanımlanabileceği, biçime ilişkin koşulun ise, anlatımda ve konunun sergilenişindeki ölçülülük olduğu, davalı aleyhine tanıklık eden kişiler ile davalı arasında çeşitli idari, hukuki ve cezai davaların bulunması nedeni ile husumet olduğu, bu durumda bu tanık beyanlarına dayalı olarak hüküm kurmanın mümkün olmadığı-
Hakimlerin, uzmanlık isteyen konularda, bilirkişi yerine geçerek kendi kişisel düşünce ve görüşlerine dayanarak hüküm veremeyecekleri,mahkemenin de bilirkişi düşüncesini benimsememesi durumunda kendisini bilirkişi yerine koyamayacağı, bu durumun yerel mahkeme için geçerli olduğu gibi Yargıtay için de geçerli olacağı, aksi halde usuli kazanılmış hak kuralının yukarda açıklandığı gibi ihlal edilmiş olacağı, basın yolu ile kişilik haklarına saldırıdan dolayı manevi tazminat istenebilmesi için hukuka aykırılık, kusur, zarar ve uygun neden - sonuç bağı koşullarının birlikte gerçekleşmesinin gerekeceği, yayımlanan bir haber ya da yapılan bir eleştirinin hukuka aykırı sayılması için ise, gerçeklik, güncellik, kamu yararı, toplumsal ilgi ve konu ile ifade arasında düşünsel bağlılık koşullarından birine aykırılık bulunmasının gerekeceği-
İzinsiz olarak köyde ders veren kurs hocalarının şikayet edilmesinin Anayasalarca yurttaşlara tanınan özgürlük haklarından olduğu, davacının böyle bir hakkı kullanması en tabii hakkı olduğu gibi, böyle bir hakkı kullanmadığı halde, kullanılmış gibi (şikayet etmiş gibi) gösterilmesinin de davacıyı üzecek, toplum içinde tartışılmasına ve dolayısıyla yaralanmasına neden olacak bir husus olmayacağı, kaldı ki, dinlenen tanık beyanlarına göre; davalının şikayeti davacının yapmış olabileceğini söylediği, söylenen sözün, davacının onurunu incitici ve manevi tazminatı gerektiren bir olgu olarak kabul edilmesinin düşünülemeyeceği-