Davalı koca, yargılama sırasında Türk Medeni Kanunu'nun 405. maddesi gereğince akıl hastalığı nedeni ile kısıtlanmış olup, davalı kocanın eylemleri, (iradi olmadığından) kusurlu kabul edilemeyeceğinden, Türk Medeni Kanunu'nun 166/1. maddesine dayalı olarak açılan davanın reddi gerekirken, yazılı gerekçe ile kabulünün doğru olmadığı-
Boşanma kararı için evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının sabit olması gerektiği- Dinlenen davacı tanıklarının sözlerinin bir kısmı Türk Medeni Kanununun 166/1 maddesinde yer alan temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan beyanlar olup, bir kısmı ise, sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırıcı olmaktan uzak izahlardan ibaret olduğundan, boşanmaya karar verilemeyeceği-
Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden davalı kocanın davacı eşine fiziksel şiddet uyguladığı, hakaret ve tehdit ettiği ve birlik görevlerini yerine getirmediği anlaşılmakta olup, bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabit olduğundan, bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddinin doğru olmadığı-
Dinlenen davalı-davacı tanıklarının sözlerinin bir kısmı Türk Medeni Kanunu'nun 166/1 maddesinde yer alan temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan beyanlar olup, bir kısmı ise, sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırıcı olmaktan uzak izahlardan ibaret olduğundan, bu itibarla davanın reddi gerekirken delillerin takdirinde hataya düşülerek yetersiz gerekçe ile boşanmaya karar verilmesinin usul ve kanuna aykırı olduğu-
Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden davalı kocanın eşi ile birlikte yaşamaktan kaçındığının, eşini ve çocuğunu arayıp sormadığının, onların geçimleri ile ilgilenmediğinin, bu suretle evlilik birliğinin kendisine yüklediği yükümlülükleri yerine getirmediğinin anlaşıldığı, bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin mevcut ve sabit olduğu-
Taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabit olduğundan, bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddinin doğru olmadığı-
Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden; davalının bir başka kadına ilgisi olduğunu gösteren davranışlar sergilediği ve yakınlık duyduğunun, bu suretle güven sarsıcı tutum ve davranışlarda bulunduğunun anlaşıldığı, bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin mevcut ve sabit olduğu, olayların akışı karşısında davacının dava açmakta haklı olduğu-
Mahkemece, tarafların eşit kusurlu oldukları kabul edilerek boşanma kararı verilmiş ise de, yapılan soruşturma ve toplanan delillerden, evlilik birliğinin sarsılmasına neden olan olaylarda her iki tarafın kusurlu davranışları bulunsa da, tarafların birlik görevlerini yerine getirmediklerinin, ayrıca davalı kadının kayınvalidesine hakaret ettiğinin ve kocanın akrabalarını istemediğinin, boşanmaya neden olan olaylarda davacı kadının daha ağır kusurlu olduğunun anlaşıldığı, mahkemece tarafların eşit kusurlu bulunduklarına yönelik tespit yerinde değil ise de, Türk Medeni Kanunu’nun 166/2. maddesi koşulları gerçekleştiğinden boşanma kararı sonucu itibarıyla doğru olup davalı kocanın, bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının reddinin gerekeceği-