Trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin davada, en yakın üniversitenin Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı'ndan veya Adli Tıp Şube Müdürlüğü'nden "Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği" hükümlerine göre davacının daimi işgücü kaybının tespiti yönünden maluliyet raporu alınması gerektiği-
25.09.2009 tarihinde gerçekleşen kazanın maluliyet oranının tespiti açısından Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin esas alınması gerektiği-
Davacının itirazlarını karşılar nitelikte ve adli tıp kurumunun ön raporunda belirtilen yerlerden davacının muayenesinin tamamlanmadan alınan rapora itibar edilerek hüküm kurulmasının doğru olmadığı-
Davada kaza meydana gelmiş, ceza mahkemesi dosyasından alınan rapora göre davacıda meydana gelen kemik kırığının 2. derecede olduğu kabul edilmiş ve manevi tazminatın takdirinde ise bu veriler dikkate alınmış olup, davacıdaki yaralanmanın niteliği, iyileşip iyileşmediği ve iyileşme süresi gibi unsurlar manevi tazminatın takdirinde önemli yer tuttuğundan mahkemece bu konuda araştırma yapılarak karar verilmesi gerektiği-
Trafik kazasından kaynaklanan iş gücü kaybı tazminatı istemine ilişkin davada, davacının kaza nedeniyle meydana gelen işgücü kaybı hususunda Ankara Üniversitesi Tıp fakültesi Adli Tıp Kurulu'ndan alınan raporu hükme esas alınmış ise de rapor kaza tarihinde yürürlükte bulunmayan Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğüne göre düzenlenmiş olup, maluliyet oranının tespiti açısından Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği yürürlükte olduğundan davacının trafik kazası nedeniyle iş gücü kaybı oranının kesin olarak belirlenmesi için kaza tarihinde yürürlükte bulunan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği'ne göre rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-
Yargılama sonunda ihbar olunan hakkında hüküm tesis edilmemiş olması, ihbar olunanın asli ya da fer'i müdahil sıfatıyla da yargılamaya katılmamış bulunması, hükmü temsilen değil, kendisi bakımından ve kendisi adına temyiz etmiş olması, ihbar olunanın davayı temyiz hakkını doğurmayacağı, Y.İ.B.K. uyarınca, yerel mahkemece temyiz isteminin reddine karar verilmediği hallerde, Yargıtay tarafından da bir karar verilmesinin mümkün olduğundan, ihbar olunanın temyiz isteminin HUMK mad. 432/4 uyarınca reddine karar vermek gerektiği- Usul işleminin, yargılama sırasında yapılmaya başlanıp, tamamlandıktan sonra, yeni bir usul kuralı yürürlüğe girerse, söz konusu usul işlemi geçerliliğini koruyacağından, davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan mülga HMK mad. 109/2'ye göre yapılmış olan usul işlemlerinin, karar tarihinden sonra yürürlüğe giren yasa değişikliğine göre yeniden yapılmasına gerek kalmadığı- Davalı kooperatifin defter, kayıt ve belgeleri üzerinde kooperatif uygulamaları konusunda uzman bilirkişi aracılığıyla inceleme yapılarak, vekaletname tarihi ile borç senetlerinin imzalandığı tarihi arasındaki dönemde, ihbar olunan tarafından alınan vekaletnameye dayalı olarak vekaletname kapsamı dışında davacı adına başkaca işlemler yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise bu işlemlerin davacı tarafça benimsenip benimsenmediği, taraflar arasında bu hususta bir teamül oluşup oluşmadığı araştırılıp, buna göre karar verilmesi gerektiği-
Yetkisiz temsilci tarafından yapılan işlemin icazet verilmediği taktirde geçerli hale geldiği-
Borçlu şirketin icra mahkemesine başvurusunun, çeki keşide eden kişinin temsile yetkisi olmadığından kendilerinin borçtan sorumlu olmadığına ilişkin olup, İİK. 169 kapsamında borca itiraz olduğu- Adi ortaklığın ortağı olan borçlu, icra mahkemesine başvurusunda takibe konu çekteki imzaya itiraz etmediğine, bir başka ifadeyle iş ortaklığı müdürüne ait olmadığını ileri sürmediğine göre, imzanın adı geçen yetkiliye ait olduğunun kabulünün gerekeceği-
Mahkemece, kooperatif uygulamaları konusunda uzman bilirkişi aracılığıyla kooperatif kayıt ve belgeleri, ödeme makbuzları incelenerek 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 38. maddesi uyarınca davacı kooperatifin yetkilileri dışında şahıslara yapılan ödemeleri benimseyip benimsemediği, bu konuda uygulamalarının ne olduğu hususunda rapor alınıp, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde eksik inceleme ve yanılgılı gerekçeye dayalı olarak hüküm kurulmasının doğru olmadığı-
Alacak davalarında alacağın varlığını kanıt yükünün davacıda olduğu- Avalist kambiyo senedindeki imzasından borçludan bağımsız olarak sorumlu ise de, uyuşmazlık konusu olayda bono borçlusu ile avalist arasında bir organik bağın mevcut olması nedeniyle burada artık avalistin imzasının istiklalinden de, söz edilemeyeceği- Mahkemece, borcun varlığı saptandığı takdirde ise, temsilcinin kendisiyle sözleşme yapma yasağına aykırı davranıp, davranmadığı konusunun tartışılması gerektiği- Dava konusu olayda, uyuşmazlık konusu bonoların keşidecisi, müflis şirketi münferit temsile yetkili temsilcisi olup, kendisini borçlu gösterip, şirketi bonoya avalist (kendisine kefil) yaptığından temsilcinin kendi kendisiyle sözleşme yapma yasağı, menfaat çatışması hususları değerlendirerek mahkemece alacaklının alacağının gerçek olup olmadığı ve temsilcinin yetkisini aşıp aşmadığı hususları irdelenmek ve oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmek gerektiği-
  • 1
  • 2
  • 3
  • kayıt gösteriliyor