Tedavülden sonraki ciroların, alacağın temliki hükümlerini doğuracağı—
Sözleşmeden kaynaklanan edimin yerine getirilmemesi sonucu talep edilen bedelin tahsili amacıyla başlatılan icra takibine itirazın iptaline ilişkin davada, genel yetkili mahkemenin, davalının yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesi olduğu ve sözleşmeden doğan davalar için, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinin de yetkili olduğu- Para alacağına ilişkin davalarda aksi kararlaştırılmadıkça para borcu alacaklının yerleşim yerinde ödenmesi gerektiğinden alacaklının bulunduğu yer mahkemesinin de yetkili olduğu-
Hakimlerin hukuki sorumluluğunun HMK. mad. 47'de öngörülmüş olduğu- İcra mahkemesi kararlarının hüküm ve sonuç doğurması için kesinleşmesine gerek olmadığından, icra mahkemesi kararı ile "ödeme emrinin iptali"nin sonucu olarak taşınmaz üzerindeki haciz kalkmış olacağı ve bu kararın icra müdürlüğüne ibrazı ile mahcuz taşınmaz mülkiyeti üçüncü kişi üzerinde iken, haczin terkin edilmiş olduğu- Alacaklının takip konusu alacağını alıp almayacağı henüz belli olmadığından ve alacaklının tasarrufun iptali davası açabilme, borçlunun başka mal ve alacakları üzerine haciz koydurabilme ve alacağını tahsil edebilme imkanı varken takip dosyası işlemsiz bırakılarak bu davanın açıldığı görülmekte olup davacı vekilinin "geçici veya kesin aciz belgesi almadıklarını İİK'nun 277 ve devamı hükümlerine göre tasarrufun iptali davası da açmadıklarını" beyan ettiği de anlaşıldığından, icra hakiminin davaya konu kararı ile bir zararın meydana geldiğinin söylenemeyeceği-
Somut olayda temlik 05.04.2012 tarihinde noterde yapılmış, takas def'i ise 09.04.2012 tarihli olup icra kefili konumunda olanlar, ilamdan kaynaklı alacakları nedeniyle takas-mahsup def'ini dosya alacağını temlik alana karşı da ileri sürebileceği, bu durumda takas def'inin incelenip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken alacağın 05.04.2012 tarihinde temlik edildiğinden bahisle istemin reddinin isabetsiz olduğu-
Sıra cetveline kayıtlı olmayan davalı hakkında sıra cetveline itiraz davası açılamayacağı-
İcra dairelerinin icra işlerinde birinci derecede sorumlu oldukları yaptıkları işlemlerin bazılarında hiç takdir yetkisi bulunmadığı, takdir yetkisi tanınan hallerde takdir yetkisini kullanırken, ilgililerin menfaatlerini en iyi şekilde gözetmek zorunda oldukları ve yaptıkları işlemlerin yerindeliğinin denetiminin ancak şikayet yolu ile icra hakimliklerine ait yetki olduğu, icra müdürlüklerinin verdikleri karardan kendiliğinden dönerek yeni bir karar vermelerinin mümkün olmadığı–
İİK. mad. 134/2'de ihalenin feshini isteyebilecek ilgililerin sınırlı olarak, satış isteyen alacaklı, borçlu ve pey sürmek sureti ile ihaleye iştirak edenler şeklinde belirtildiği, satışı yapılan menkul hakkında, ihaleden önce kendi dosyasından satış isteminde bulunmayan haciz alacaklısının, ihalenin feshi davası açmaya yasal imkanı olmadığı- Alacaklı sıfatına haiz olduğunu belirten şirket, alacaklı olduğu takip dosyalarından ihale konusu menkul ile ilgili satış istemedikçe, ilgili sayılmayacağından satış kararında satış ilanının tebliğine karar verilen ilgililerden de sayılmayacağı-
Somut olayda; Katma Değer Vergisi’nin tahsil edildiği noktasında tartışmanın bulunmadığı, bu bağlamda verginin iadesinin muhatabı vergi dairesi olduğundan, mahkemece yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken işin esasının incelenerek yazılı şekilde hüküm kurulmasının, istinaf başvurusu üzerine de Bölge Adliye Mahkemesince, başvurunun esastan reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
İnanç sözleşmesine dayalı alacak istemi- "Tutanak" başlıklı belgenin davadaki tarafların elinden sadır olmadığı, davada sonradan ileri sürüldüğü, davalı tarafça kabul edilmediği dikkate alındığında yazılı delil başlangıcı olarak değerlendirilemeyeceği- Davacının eşi ile davalı arasındaki telefon konuşmalarına ilişkin CD çözümü bir bütün olarak ele alındığında, davadaki taraflardan sadır olmadığı, konuşmalarda dava konusu hukuki uyuşmazlığı açıkça ikrar eden ibareler bulunmadığı dikkate alındığında bu delilin de yazılı delil başlangıcı olarak değerlendirilmeyeceği- Davanın başından itibaren inanç sözleşmesine dayanan davacının sonradan ileri sürdüğü üzere "aralarında adi ortaklık bulunduğuna" ilişkin iddiaya yönelik davasını bu yönden tümden ıslah etmediği- Davacı yan tarafından davada yazılı delil başlangıcı sunulamadığından tanık beyanına da itibar edilemeyeceği-
İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.