İpotek alacağa bağlı bir hak olduğundan, tarafların alacağı ipotekle teminat altına alma konusunda anlaşmaları ve bu yöndeki iradelerini resmî şekilde işlem yaparak yerine getirmeleri gerektiği- Ortada, davacının dava dışı babasının veya babasının kurucu ortağı olduğu şirketin borçlarının teminatını teşkil etmek üzere davalı lehine dava konusu taşınmaza ipotek tesis edildiğine dair resmî şekilde düzenlenmiş ipotek akdi bulunmayıp aksine, davacının davalıdan aldığı borcun teminatı olarak ipotek tesis edilmiş olduğu, davalının da davacıdan alacaklı olmadığının kendi beyanı ile sabit olduğu anlaşıldığından, davacı ile davalı arasında davaya konu ipoteğe temel teşkil eden borç ilişkisinin mevcut olmadığı ve davacının davalıya borcu bulunmadığı anlaşıldığından davacının ipoteğin kaldırılması ve borçlu olmadığının tespitine karar verilmesi yönündeki talebinin yerinde olduğu- Davacı vekilinin, "davalının davacının iradesine aykırı olarak ve davalı ile birlikte hareket ederek davacıya ait taşınmazda davaya konu ipoteği davacı adına vekâleten tesis ettiğini, tesis edilen bu ipoteğin dayanaksız ve temel ilişki yokluğu nedeniyle yolsuz olduğunu" ileri sürerek "ipoteğin terkini, borçlu olmadığının tespiti" taleplerinin yanında "tazminat isteği" de bulunduğu gözetildiğinde, eldeki davada taşınmazlara ipotek tesis etmeye dair vekil tayin edilen davalıya husumet yöneltilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı-
Davanın, İcra ve İflâs Kanunu'nun 142. maddelerine dayalı olarak sıra cetvelindeki davalı alacağının esası ve miktarına itiraza ilişkin olduğu, İcra Müdürlüğü'nün 09.09.2011 tarihli işlemi ile satış bedelinin davalının dosya alacağına yetmediği, tüm paranın rüçhanlı ipotek alacaklısı olan davalıya ödenmesi gerektiğinden bahisle, takdiyat listesinde görünen diğer alacaklıların alacaklarının açıkta bırakılmasına karar verildiği, icra müdürlüğünün bu kararının, hukuki anlamda sıra cetveli niteliğinde olduğu, mahkemece, iddia ve savunma kapsamında inceleme yapılması için esasa girilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı-
Alacağı için «asıl borçlu»dan «teminat ipoteği» almış olan bankanın, «ipotek limiti miktarı kadar» borçlu hakkında «ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla», «ipotek limitini aşan miktar için» de, hem borçlu ve -«tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla»- kefiller hakkında «genel haciz yolu ile» takip yapabileceği–
«Lehine üst sınır ipoteği kurulmuş bulunan alacaklıya sıra cetvelinde, limit dışında (fazla) pay ayrıldığına» ilişkin iddianın sıraya yönelik bir itiraz olduğu—
Alacağın tüketici kredisinden kaynaklanması halinde, borçlunun temerrüde düşüp düşmediği, alacağın muaccel olup olmadığı, ne miktarının tahsil edilebilir olduğu faiz miktar ve oranlarının tespiti, Tüketici Kanunu koşullarında yargılama yapılmasını gerektirmekte olup, İİK.nun 68/b ve 150/ı maddelerinin tüketici kredilerinde uygulanma olanağının bulunmadığı-
İpotek resmi senedinde yer alan kefalet akdinin BK’nın 484. maddesindeki koşulları taşıdığından geçerli olduğu, kaldı ki tapu memuru huzurunda düzenlenmiş olan ipotek akid tablosunun borçlu tarafından okunarak imza altına alınmış olduğu, bu nedenle borçlunun hem ipotek veren üçüncü kişi, hem de müteselsil kefil sıfatıyla sorumluluk altına girmiş bulunduğu, bu durumda mahkemece "borçlu yönünden talebin kabulüne" karar verilmesi gerekirken "borçlu yönünden ihtiyati haciz talebinin reddine" karar verilmesinin doğru olmadığı-
Üst sınır ipoteğine dayalı takibe itiraz edilmesi üzerine açılan itirazın iptali davasında, ipotek limitini aşmamak üzere itirazın iptaline karar verilmesi gerekeceği–
«Asıl borçlu» ve «ipotek veren üçüncü kişi»ler dışında, müteselsil kefiller hakkında da ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapılıp bu kişilere, bu yola mahsus «icra emri» (ya da «ödeme emri») gönderilemeyeceği—
İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.