Davalılar, dava konusu bağımsız bölümlerin bedeli karşılığında davacıdan alındığını, satış bedelinin davacıya elden ödendiğini savunmuş iseler de; anılan bedelin davacıya ödendiğinin senetle ispat edilemediği, davacıya herhangi bir ödeme yapılmadığı, öte yandan davalı tanıklarının anılan bağımsız bölümleri davacının ilk eşinden olma davalı oğlunun satın aldığını ifade ettikleri, ancak davalının bedelini ödediği taşınmazları kendi adına tescil ettirmemesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu, davalı hakkında yapılan sosyal ve ekonomik durum araştırmasında dört adet bağımsız bölümü tek seferde satın alma gücünün bulunmadığının tespit edildiği ve davalı tanığının alınan beyanında davalının davacının ilk eşinden olma oğlunun bacanağı olduğunu ifade ettiği, ayrıca davalının dava dışı bağımsız bölümü davalınn yetkilisi olduğu şirkete devrettiği, dava dışı bağımsız bölümler ile ilgili davaların da devam ettiği bir bütün halinde gözetildiğinde, davacı tarafından verilen vekaletnamenin kötüye kullanıldığı ve davalıların el ve işbirliği içerisinde hareket ettikleri sonucuna varıldığı-
22. HD. 05.02.2019 T. E: 2017/20107, K: 2318-
vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Senedin hangi ilişki kapsamında verildiğinin senet üzerinde yer almadığı ve ilgili bankacılık sözleşmeleri ve belgeler incelendiğinde takibe dayanak olan bononun teminat olarak verildiğine yönelik bir bilginin bulunmadığı ve alacaklı tarafından da teminat senedi iddialarının kabul edilmediği, teminat senedi olduğunun ispat edilmediği ve bono da kefil sıfatı ile atılan her imzanın aval hükmünde olduğu yine aval sıfatı ile atılan imzalar yönünden eş rızasının alınmasının gerekli olmadığı-  Kredi sözleşmesinde takibe dayanak bonoya herhangi bir atıf olmadığı görülmekle davanın reddine dair verilen ilk derece mahkemesi kararı yerinde olduğu-
Alacaklıya verilen süre içerisinde istihkak davası açılmadığı anlaşılmakla, alacaklının üçüncü kişinin istihkak iddiasını kabul etmiş sayılacağı, bu durumda 3. kişi tarafından açılan davanın konusuz kaldığının kabulü gerekeceği-
Altın ve Ziynet eşyaları kolay saklanan taşınabilen ve götürülebilen nitelikte eşyalardan olduğundan hayatın olağan akışına göre bu tür eşyaların kadının üzerinde olması ve evden ayrılırken de yanında götürmüş olmasının esas olduğu-
Kambiyo senedinin bedelinin hem yazı ile ve hem de rakam ile gösterilip, bu iki bedel arasında fark bulunması halinde, yazı ile gösterilene itibar edileceği; bedel, bonoda rakamla “12.500” TL. olarak gösterildikten sonra, yazı ile “On iki beş yüz” TL. olarak yazılmış ise, bononun miktarının yazı ile bono metnine yazılırken “bin” kelimesinin maddi hataya dayalı olarak yazılmamış olduğunun kabulü gerekeceği ve bu bonodaki “alacak miktarı”nın “12.500” TL olduğunun kabulü gerekeceği-
Davalı borçlu ile diğer davalı üçüncü kişinin enişte-kayınbirader olmaları, davalı borçlu, davalı üçüncü kişi ve davalı dördüncü kişinin aynı iş kolunda (kasap olarak) çalışmaları birlikte değerlendirildiğinde, davalı-üçüncü ve dördüncü kişilerin davalı-borçlunun mali durumunu ve ızrar kastını bilen/bilmesi gereken durumda olduğu anlaşılmakla, yapılmış olan dava konusu tasarrufun iptaline karar verilmesinde kanuna aykırılık bulunmadığı-
Davacının işe iadesine, iş akdinin feshinin geçersizliği kararı ile birlikte davacının 1 ay içinde işe başlatılmasına, başlatılmaması halinde davacıya 8 aylık ücret tutarında tazminat ödenmesine, kararın kesinleştirilmesine kadar çalıştırılmadığı süreler için 4 aylık ücret ve diğer haklarının ödenmesine karar verilmesini talep ettiği davada, taraflar arasındaki iş ilişkinin “bozma sözleşmesi” yoluyla sona erip ermediği hususunda uyuşmazlık bulunduğu- Bozma sözleşmesi yoluyla iş sözleşmesi sona eren işçinin, iş güvencesinden yoksun kaldığı gibi, kural olarak feshe bağlı haklar olan ihbar ve kıdem tazminatlarına da hak kazanamayacağı ve 4447 sayılı Yasa kapsamında işsizlik sigortasından da yararlanamayacağı- Tarafların bozma sözleşmesinde ihbar ve kıdem tazminatı ile iş güvencesi tazminatı hatta boşta geçen süreye ait ücret ve diğer haklardan bazılarını ya da tamamını kararlaştırmalarının da mümkün olduğu- Tarafların iş akdini 30/06/2015 tarihli ikale sözleşmesi ile akdini karşılıklı olarak anlaşarak feshettikleri, davacı vekilinin ikale sözleşmesindeki imzayı inkar etmediği, ikale sözleşmesi ile davacıya yasal tazminat ve hakları dışında net 3.702,00 TL ek menfaat ödemesi yapıldığı kabulü ile ikale sözleşmesine geçerlik tanındığı ancak, davacının ikale sözleşmesi düzenleyerek işten ayrılmak istediğine dair bir dilekçesinin bulunmaması ve davacının iş akdinin davalı işveren tarafından işletme ve iş gerekleri nedeniyle yapılan personel azaltılması neticesi feshedilmesi ve davacının iş yerindeki kıdeminin 12 yıl olması nedeniyle, yapılan 2 aylık ücret tutarındaki ek ödeme dikkate alındığında makul yararın yukarıda yazılı normatif düzenlemede izah edildiği üzere karşılanmadığı, bu nedenle ikalenin işveren feshinden farkının bulunmadığı anlaşıldığından, davanın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu- 
Yargılamanın yenilenmesi için gerekli başvuru süresinin en erken, ceza kovuşturması söz konusu olduğu durumlarda ceza mahkemesi, hukuk davası söz konusu olduğu hallerde ise, hukuk mahkemesi kararının kesinleştiği ve en son ise hilenin öğrenildiği (keşfolunduğu) tarihten itibaren başlayacağı-

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.