5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce, iştirakçi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanun’a göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden Sosyal Güvenlik Kurumu’nun tesis edeceği işlem ve yapacağı muameleler idari işlem niteliğini korumaya devam edeceğinden bunlara ilişkin ihtilaflarda idari yargının görevli olmaya devam edeceği- 5510 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce iştirakçi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanuna göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden Sosyal Güvenlik Kurumunca tesis edilen işlem ve yapacağı muamelelerin “idari işlem” ve “idari eylem” niteliğini korumaya devam edeceği, dolayısıyla, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-a maddesinde belirtilen idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları kapsamında bulunan, emekli kamu personeli olan davacı tarafından açılan davanın, görüm ve çözümünün idari yargı yerinde görüleceği, 5510 sayılı bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmaya başlayanların ise 5510 sayılı Kanunun 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacağı ve haklarında 5434 sayılı Kanunun değil 5510 sayılı Kanunun öngördüğü kural ve esasların uygulanacağı dolayısıyla ihtilafların da adli yargı yerinde çözümleneceği- Uyuşmazlığın çözümünün idari yargının görev alanına girmesi halinde, HMK. mad. 114/1-b uyarınca, dava şartı olan "yargı yolunun caiz olmaması" nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği-
Hizmet süresinin tespiti istemi-
Sigortalı hizmetin tespiti davası ile işçilik haklarından kaynaklanan tazminat ve alacak davalarının birbiriyle bağlantılı olduğu, birlikte açılıp, sonuçlandırılmalarının olanaklı olduğu, anılan davaların salt temyiz inceleme mercilerinin ayrı olduğu ve ispat şekillerinin farklı olduğu gerekçesiyle ayrılmaları gerektiği hususunun bozma nedeni yapılamayacağı-
Gerçek veya tüzel bir kişinin birden çok yerde şubelerinin bulunması durumunda o şubenin işlemlerinden dolayı, iflas davası ayrık olmak üzere anılan şubenin bulunduğu yerde de dava açılabileceği-
Davalı ile diğer davalılar arasında asıl- alt işveren ilişkisi olduğu, davalı asıl işveren Belediye Başkanlığı ile son işveren ... Şirketi'nin davacının tüm alacak ve haklarından sorumlu olduğu ancak devreden davalı şirketin sorumluluğunun ise, devir tarihi itibariyle oluşan hizmet süresi ve ücretle sınırlı olacağı - Davacının ücret ve asgari geçim indirimi alacağı talebi, devreden şirketin ihalesinin bitiminden sonraki döneme ilişkin olduğundan, devreden davalı şirketin ihale bitiminden sonra ödenmeyen ücret ve asgari geçim indirimi alacaklarından sorumlu olmadığı - Davacının  fazla mesai yaptığı iddiasıyla fazla mesai ücreti talebi, tanıkların çalışma saatlerine ilişkin somut beyanlarda bulunmadan genel ifadelerle yetinmeleri dolayısıyla  tanık beyanların fazla mesai yapıldığını ispata yeterli olmadığı-
Cezai şartın asıl borcun akıbetine bağlı olduğu, asıl borç geçersiz ise bunun mueyidesi olan cezai şartında geçersiz olduğu - tek taraflı özellikle işçi aleyhine cezai şart öngören hizmet sözleşmelerinin bu kısmının geçersiz olup sonuç doğurmayacağı-
Sigortalıların askerlik sürelerini borçlanabilmeleri için, sosyal sigortalar yasasına tabi bir işte çalışır durumda olmaları gerekeceğinden bu niteliğe uymayanların ölümleri durumunda hak sahipleri askerlik borçlanmasından yararlanamazlar; ancak sigortalının sigortalı bir işte çalışırken ölmesi durumunda hak sahiplerinin yararlanabileceği-
Davacı vekili tarafından ek davadan önce her iki davalıya tebliğ edilen ihtarname ile ek davaya konu alacaklar ile ihbar tazminatı isteklerinde bulunulduğu, sonradan açılan ek dava ile bu temerrüt tarihinden itibaren faiz yürütülmesinin talep edildiği, mahkemece buna rağmen temerrüt tarihi yerine daha sonraki ek dava tarihinden itibaren faize karar verilmesinin hatalı olacağı-
Davayı kabul etme yetkisinin ancak kendisine karşı dava açılmış olan kişiye yani davalıya ait olduğu- Dava ehliyeti olmayan davalıya karşı veya onun tarafından yapılan usul işlemlerinin geçersiz olduğu, ancak kanuni temsilcinin davalıya karşı veya onun tarafından yapılan işlemlere icazet verebileceği, davaya kabul beyanının aynı zamanda vesayet makamının iznini gerektireceği- İlk derece mahkemesi kararının, bozulmasına karar verilmiş olduğundan, HMK'nin 373. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, iş bu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararının da kaldırılmasına karar verilmesi gerekeceği-
11/05/1981-14/12/1988 tarihleri arasında tutuklu kaldığı sürenin hizmetten sayılmasına ve bu sürelere ait primlerin hazinece karşılanmasına-

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.