Konkordato istemine lişkin davada, davacının ön projenin gerçekleşmesi için öngördüğü kaynakların; alacakların tahsili, faaliyet kârı ve taşınmaz satışı olarak belirlendiği, ticari alacakların tahsili ile taşınmaz satışının belirli ve gerçek birer kaynak oldukları belirgin olmakla birlikte geçici mühlet içerisinde gerçekleşen aylık faaliyet kârı miktarı, arz talep dengesi, ön projede öngörülen kur, maliyet ve diğer ekonomik değerlerin kesinlik içermeyip değişkenlik göstermesi dikkate alındığında faaliyet kârının gerçekleşme ihtimali bulunmadığına dair mahkeme gerekçesinde yapılan değerlendirmelerin yerinde olduğu, projenin uygulanma ihtimalinin bulunmadığı, geçici komiser raporundaki konkordato projesinin gerçekleşme ihtimalinin bulunduğu yönündeki değerlendirmenin dosya kapsamı ile uyumsuz olduğu kanaatine varılmakla ve İİK.'nun 292. maddesinde sayılı şartların gerçekleştiği anlaşıldığından davacının istinaf istemlerinin yerinde olmadığı kanaatine varıldığı-
Gerekçeli kararda, kısa kararda belirtilen İİK. mad. 170/3 uyarınca hükmedilen para cezasına ilişkin bende yer verilmemesi halinde, kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki meydana getirilmiş olacağı ve mahkemece yeniden karar verilebilmesi için hükmün bozulması gerekeceği-
İcra müdürlüğünün daha önce yaptığı işlemlerden kendiliğinden dönmesi mümkün olmadığı- İtirazın yazılı yapılması halinde, bu hususta sınırlayıcı yasal bir düzenleme olmadığından, belirli sözcüklerin kullanılmasının zorunlu olmadığı, borçlunun; “borçlu değilim”, “borcum yoktur”, “alacaklının takibe yetkisi yoktur”, “senet sahtedir”, “itiraz ediyorum”, “borçtan sorumlu değilim” ve sair şekilde itiraz istemini dile getiren, itiraz iradesini ortaya koyan sözcüklerin kullanılmasının yeterli olduğu, bu konuda, kullanılan sözcüklerin sözlük anlamına bakılmayıp, onu kullanan kişinin gerçek maksat ve isteği göz önünde tutulması gerektiği- Borçlunun dilekçesinden genel olarak “itiraz iradesi” çıkarılabiliyorsa, bunun geçerli bir itiraz olarak kabul edilmesi gerektiği, bu konuda, kuşkuya düşülmesi halinde, borçlu lehine hareket edilmesi gerekeceği, zira, itirazın geçerli sayılmaması durumunda, borçlu borcu kabul etmiş sayılacağından, gerçek iradesine aykırı bir durumla karşı karşıya kalabileceği, kuşku bulunan hallerde, itiraz hakkı süreyle kısıtlanan borçlunun çıkarı, alacaklınınkine göre daha çok korunmaya değer olduğundan, borçlunun pek açık olmayan bildirimlerinin, bu bildirimden çıkarılacak gerçek irade de gözetilerek geçerli bir itiraz bildirimi olarak kabul edilmesinin yasanın düzenleniş biçimine ve amacına uygun olacağı-
İflasın ertelenmesi davası kapsamında verilen tedbir kararının yalnızca "icra veznesine yatırılan paraların alacaklıya ödenmemesine" ilişkin olduğu ve takibin durdurulmasına ilişkin olmadığı anlaşıldığından ve icra hakimi tarafından genel mahkemenin vermiş olduğu bu kararın yorumlanması ve genişletilmesi mümkün olmadığından, ayrıca, tedbir kararının verildiği mahkemece menfi tespit davasının reddine karar verilmiş olduğu anlaşıldığından, mahkemece, maaş haczinin kaldırılmasına ilişkin şikayetin reddi gerektiği-
İflasın ertelenmesi davasında verilen ihtiyati tedbir kararında özellikle tedbirin ihtiyati hacizleri de kapsayacağı belirtilmediği sürece, icra takiplerinin durdurulması yönünde verilen tedbir kararının, ihtiyati haczin infazını engellemeyeceği-
Senetteki imzanın borçluya ait olduğunu ispat külfeti, senet elinde olup takibe başlayan ve imzanın borçluya ait olduğunu iddia eden alacaklıya ait olduğu-
Borçlunun itirazını ispata yarar, İİK'nın 169/1. maddesinin aradığı nitelikte bir belge ibraz edemediği, alacaklının bu konuda kabul beyanı da bulunmadığından, borca itirazın reddine karar verilmesi gerektiği-
Davacının icra dairesinde aleyhine takibe girişilmesi üzerine süresinde borca itiraz ettiği ve icra müdürlüğünce de takibin durdurulmasına karar verildiği durumda davacının menfi tespit davası açmakta hukuki yararı bulunup bulunmadığı gözetilmeden yazılı şeklide işin esasına girilmesinin gerekmeyeceği-
Mahkemece her ne kadar asıl davadaki alacak iddiasının ispatlanamadığı gerekçesi ile bu davanın reddine karar verilmiş ise de, davacı arsa sahibine kat karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince verilmesi gereken 4 adet daireden; 3 numaralı bağımsız bölümün dava dışı X'e, 14 numaralı bağımsız bölümün ise davalı Y'ye ait 183/224 payın dışındaki 41/224 payın dava dışı Z adlı kişiye ait olduğu anlaşılmakla, davacının mahkemece birleşen dosyalarda verilen tapu iptali ve tescil kararı ile söz konusu dairelerin tam paylarını alamayacağı göz önünde bulundurulduğunda, maddi bir zarara uğradığı açık olup, bu zararın tespit ve tahsili ile ilgili olarak açılan iş bu davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığı - tapu iptali tescil davaları için taşınmazlardaki diğer paydaşlar ile davanın tarafları arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığı - Takibe dayanak belgenin kıymetli evrak niteliğindeki kambiyo senetlerinden olan ve soyut borç ikrarını içeren bir bono olup, söz konusu bononun taraflar arasındaki kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile ilgili olduğuna dair herhangi bir kanıt bulunmadığı - Bu alacağın kat karşılığı inşaat sözleşmesinde yer almayan ve senet içeriğinden "nakden ödenen bir para" olduğunun anlaşıldığı, dolayısıyla senet aksinin ancak aynı kuvvetteki bir yazılı delil ile kanıtlanması gerektiği - Kat karşılığı inşaat sözleşmesinin "bağımsız bölümlerin paylaşımı" başlıklı hükmünde, sözleşme tarihinde henüz bina ve bağımsız bölüm bulunmadığı, dairelerin sadece konumlarının gösterildiği dikkate alındığında anılan bağımsız bölümlerin sözleşmede konumları gösterilen dairelere karşılık gelip gelmediklerinin belirlenmemesinin isabetsiz olduğu-
İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.