• «1998 ve 1999 Tasarısı»ndaki Gerekçe

     «Madde 123- Yürürlükteki Kanunun 87 nci maddesini karşılamaktadır.

    Madde, nişanlılığın sadece bozulması hâlini değil, ölüm, gaiplik gibi diğer sona erme sebeplerini de kapsayacak şekilde kaleme alınmıştır. Böylece maddeye “Nişanlılığın sona ermesinden doğan dâva hakları” ifadesi konulmak suretiyle bozma dışındaki diğer sona erme hâllerinde açılan dâvaların da buradaki özel zamanaşımı süresine tâbi olduğu anlatılmak istenmektedir.

    Burada gerek süre gerek bu sürenin işlemeye başladığı tarih itibarıyla özel bir hüküm söz konusudur. Maddede zamanaşımı süresinin işlemeye başlaması, sona erme sebebinin öğrenilmesine tabî olmayıp bu süre sona ermeden itibaren işlemeye başlayacaktır. bu yolla tarafların “sona ermeyi daha geç öğrenmiş oldukları” iddiasıyla yıllar sonra bu tür dâvalarla karşı karşıya getirilmesi yerinde görülmemiştir.»



  • “1984 Tasarısı”ndaki Gerekçe

    ‘Madde 85- Madde, yürürlükteki Kanunun 87. maddesini karşılamaktadır. Hüküm değişikliği yoktur.’:

    «IV. Zamanaşımı

    Madde 85- Nişanın sona ermesinden doğan dâva hakları, sona ermeden itibaren bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.»


  • “1971 Tasarısı”ndaki Gerekçe

    ‘1) Terim ve ifade: Terimler öteki maddelere uydurulmuş, ifade sadeleştirilmiştir. (Sakıt olur) tabiri yerine zamanaşımına uğrar) deyimi kullanılmıştır. Çünkü (sakıt olur) kelimeleri zamanaşımını değil, (hakkın düşmesi)’ni belirtir. Halbuki bu maddede bahis konusu olan süreler hak düşümü süreleri değil zamanaşımı süreleridir.

    2) Biçim değişikliği, yoktur.

    3) Hüküm değişikliği: Bu maddenin bugün yürürlükte olan metninde dâvaların (nişanın bozulduğu tarihten) itibaren bir yıl sonra zamanaşımına uğrayacağı kuralı konulmuştur. Oysa nişanın bozulduğu tarihten başlayarak bir yıllık sürenin mutlak olarak kabulü, nişanın bozulduğunu uzun bir süre öğ-renmemiş olan ve henüz nişanın devam ettiğini sanan diğer tarafın haklarını teminattan yoksun bırakacak bir nitelik ta-şımaktadır. Bu sebeple (nişanın bozulması tarihi) ile (bunu öğrenme) tarihini ayrı ayrı sürelere başlangıç olarak kabul etmek gerekir. Böyle olunca zamanaşımı süresini (öğrenme) tarihinden başlayarak bir yıl ve nişanın bozulmasından itibaren de herhalde beş yıl olarak kabul etmek yerinde olur. Nitekim Medenî Kanun Komisyonu bu çözüm tarzını kabul etmişti. İsviçre’li müelliflerden Egger ve Gmür, bu maddedeki bir yıllık sürenin (Öğrenmeden) başlayarak hesap edilmesi gerektiği dü-şüncesindedirler ve Türk doktrini de aynı düşünceye katılmış bulunmaktadır. Ancak nişanın bozulmasından başlayarak beş yıl geçmekle, bozulmadan doğan dâvaların herhalde zamana-şımına uğrayacağını da bu maddeye eklemek yerinde görül-müştür. Bu suretle (nişanın diğer tarafça bozulduğunu bilmiyordum) gibi iddiaların beş yıl geçtikten sonra ileri sürülmesine ve böylece suistimallere imkân bırakılmamış olur.’:

     

    «IV. Zamanaşımı.

    Madde 87- Bu ayırımdaki dâvalar nişanın bozulduğunu öğrenme tarihinden bir yıl ve herhalde nişanın bozulmasından beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.»