• 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunda Yer Alan Madde Gerekçesi

    2675 sayılı Kanunun 2 nci maddesini kısmen karşılamaktadır.

    2675 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan ve "atıf" "renvoi" diye isimlendirilen bu hüküm, her türlü hukukî ihtilâf için uygulanacak yabancı hukukun kanunlar ihtilâfı kurallarının başka bir hukuku yetkili kılması hâlinde bu hukukun maddî hukuk kurallarının uygulanmasını öngörmekteydi. Tatbikatta, mahkemelerin yabancı hukuku uygulamasındaki güçlükler ve özellikle yabancı hukukun kanunlar ihtilâfı hükümlerinden hareketle, diğer bir yabancı hukuku araştırıp bulmasındaki zorluklar dikkate alınarak, mevcut hüküm sadece "kişinin hukuku ve aile hukukuna ilişkin ihtilâflarla" sınırlandırılmıştır. Çünkü, milletlerarası özel hukuk kuralları düzenlenirken kişinin menfaatinden hareket edilen kişinin hukuku ve aile hukuku alanında, kişiye en yakın hukuk olarak kabul edilen "millî hukuk" gibi bir hukukun milletlerarası özel hukuk kuralarının da dikkate alınarak uygulanması adil bir yaklaşımdır. Ayrıca 2 nci maddenin üçüncü fıkrasında atfın genel olarak uygulanacağına ilişkin hüküm yanında uygulanmayacağı halleri saymak yerine, kişinin hukuku ve aile hukuku gibi uygulanacağı konular açıkça hüküm altına alınarak basit ve anlaşılması kolay bir düzenleme getirmek amaçlanmıştır.

    Maddeye eklenen dördüncü fıkra ile, uygulanacak hukukun taraflarca seçimine imkân verilen bütün hâller için genel bir hüküm getirilmiş ve uygulanacak hukukun taraflarca seçimi hâlinde seçilen hukukun kanunlar ihtilâfı kurallarının dikkate alınmayacağı ilkesi benimsenmiştir. Taraflarca aksi açıkça kararlaştırılmadıkça, seçilen hukukun maddî hukuk hükümlerinin uygulanacağı kabul edilmiştir. Doktrinde de genellikle kabul edilen bu görüş, bir kanun hükmü hâline getirilmekle, doğabilecek tereddütler bertaraf edilmiştir.

    Maddeye eklenen beşinci fıkra ile, bölgesel coğrafî birimlere ve bu birimlerin her birinde diğerinden farklı bir hukuk düzenine sahip devletlerin hukukunun uygulanması gerektiğinde, bu farklı hukuklardan hangisinin dikkate alınacağını gösteren bir hüküm getirilmiştir. Buna göre, hangi bölge hukukunun uygulanacağını bizzat o bölgenin hukuk düzeni belirleyecektir. Eğer bu hukuk düzeninde bu konuda belirleyici bir hüküm yoksa, hukukî ihtilâfla "en sıkı ilişki" içerisinde bulunan bölge hukuku uygulanacaktır. Böylece, bu tip devletlerin hukukunun uygulanması gerektiğinde, doğabilecek tereddütler giderilmiş olmaktadır.