• «1998 ve 1999 Tasarısı»ndaki Gerekçe

     “Madde 288 - İsviçre Medenî Kanununun 256b maddesinden esinlenen bu madde, yürürlükteki Kanunun 244 üncü maddesini karşılamaktadır.

    Birinci fıkrada, yürürlükteki metinden farklı olarak, yüzseksen günlük süre bir ölçü olarak öngörülmemiş ve sadece “evlenmeden önce ..... ana rahmine düşmüşse” ibaresi kullanılmıştır. Çünkü, evlilik içinde ana rahmine düşmüş olma keyfiyetinin hangi durumda kabul edileceği, yüzseksen günlük süre ölçüsü de belirtilmek suretiyle zaten bir önceki maddede düzenlenmiştir ki, o maddenin zıt anlamı, evlenmeden önce ana rahmine düşmenin ne zaman sözkonusu olacağını da ortaya koymaktadır. Ayrıca bu fıkrada, yürürlükteki metinden farklı olarak, ayrılığa hükmedildikten sonra ana rahmine düşmüş olma değil, “ayrı yaşama sırasında ana rahmine düşmüş” olma şeklinde daha geniş bir ifade kullanılmış ve böylece 1984 tarihli Öntasarının 226 ncı maddesinde olduğu gibi fiilî ayrılık da hükmün kapsamına alınmış, burada da davacı olarak “koca” yerine “davacı” terimi kullanılmıştır. Hükme göre, çocuk evlenmeden önce veya eşlerin ayrı yaşaması sırasında ana rahmine düşmüşse, davacının bu olguyu kanıtlaması yeterlidir.

    İkinci fıkrada, 1984 tarihli Öntasarı ve İsviçre Medenî Kanunu örnek alınmıştır. Yürürlükteki metinde yer alan “... birlikte ikametinin ...” ifadesi yerine, “kocanın karısı ile cinsel ilişkide bulunduğu konusunda kuvvetli olasılık varsa ...” ibaresi kullanılmıştır. Böylece bu hükme göre, gebe kalma sırasında kocanın karısı ile cinsel ilişkide bulunduğu konusunda kuvvetli bir olasılık varsa, kocanın babalığına ilişkin karine geçerliliğini koruyacaktır."



  • “1984 Tasarısı”ndaki Gerekçe:

     

    ‘Madde 226 - Madde, yürürlükteki Kanunun 244. mad-desini karşılamaktadır. Yürürlükteki metinden farklı olarak tasa-rıda soybağının reddi hususunda delil kolaylığı bakımından, gebe kalma döneminde eşlerin ayrı yaşamaları yeterli gö-rülmüş “kadının gebe kaldığı zamanda kocasından ayrılığına hükme-dilmiş” olması şartı aranmamıştır. Zira önemli olan fiilen ayrı yaşamadır.

    Ayrıca mevcut metnin ikinci fıkrasındaki çeviri yanlışı düzeltilmiş ve hüküm, amacına uygun bir ifade şekline sokul-muştur. Gerçekten karinenin yeniden geçerlilik kazanması açı-sından önemli olan, eşlerin birlikte ikameti değil, cinsel ilişkinin kuvvetle muhtemel olmasıdır.’:

    «b. Evlenmeden önce veya ayrılık sırasında ana rahmine düşen çocuklarda

    Madde 226 - Çocuk evlenmeden itibaren yüzsekseninci gününden önce doğarsa veya gebe kalma döneminde eşler ayrı yaşamaktaysalar, soybağını red için başka bir delil gerekmez.

    Ancak gebe kalma döneminde kocanın karısı ile cinsel ilişkide bulunduğu kuvvetle muhtemel ise kocanın babalığı hu-susundaki karine geçerliliğini korur


  • “1971 Tasarısı”ndaki Gerekçe:

     

    ‘1) Terim ve ifade: Terimler Anayasa’ya ve yukarıdaki maddeye uydurulmuş, ifade sadeleştirilmiştir.

    2) Biçim değişikliği, yoktur.

    3) Hüküm değişikliği: Bu maddenin bugünkü metninde bulunan bazı aksaklıklar, uygulamada tereddüt doğurmuştur. Özellikle birinci fıkradaki (karının gebe kaldığı zamanda) iba-resi sanki muayyen bir zamanı, yani çocuğun ana karnına düştüğü döllenme anını ifade etmektedir ki burada güdülen amaç bir an’ın belirtilmesi değil, doğumdan önceki yüzsekse-ninci gün ile üçyüzüncü gün arasındaki döllenme dönemidir; başka bir deyimle bu yasa ile kabul edilmiş olan en az ve en çok gebelik süresi arasındaki döllenme devresidir. Nitekim İsviçre Medenî Kanununun Almanca ve İtalyanca metinlerinde buna döllenme dönemi (Zeit der Empfangnis, al tempo del concepimento) denilmektedir. Bu kelimelerdeki (Zeti, tempo) kelimeleri iki anlama, yani (zaman ve dönem) anlamlarına gelmekte ise de, yukarıda belirtilen sebeblerle kanunkoyucunun maksadı mu-ayyen bir zamanı ifade etmek değil bir zaman devresini, yani bir dönemi belirtmek olduğu için (döllenme dönemi) kelimesi, as-lında olduğu gibi, bir terim olarak tasarıya konulmuş ve bu-günkü metinde mevcut olan (gebe kaldığı zamanda) kelimelerinin yerini almıştır.

    Maddenin bugün yürürlükte olan metninin ikinci fıkrasındaki (birlikte ikâmetinin tahakkuku halinde), ifadesi baş-tan aşağı yanlış bir tercümenin mahsulüdür. Maksat, karının kocası ile birlikte ikâmet etmesi değil, döllenme döneminde onunla cinsî münasebette bulunduğunun kuvvetle muhtemel bulunmasıdır. Bu nokta kanunun Almanca ve özellikle İtalyanca metinlerinde açıkça belirtilmiştir. Eğer bu kuvvetli ihtimal ispat edilirse, birinci fıkradaki durumun bulunması halinde çürümüş olan düzgün sondanlık belirgesi, maddenin ikinci fıkrası ile yeniden doğacak ve böylece koca, birinci fıkradaki durumun varlığına rağmen soydanlığı doğrudan doğruya reddedemeyip başka delil göstermek suretiyle düzgün soydanlık belirgesini çürütmek zorunda kalacaktır. İşte bu durumu, hiçbir tereddüde yer vermeyecek şekilde göstermek için, maddenin metni yukarıda görüldüğü gibi değiştirilmiştir.’:

    «3. Çocuğun evlenmeden önce veya ayrılık sırasında ana karnına düşmesi durumunda.

    Madde 244 - Çocuk, evlenmenin yapılmasından başlı-yarak yüzsekseninci günden önce doğar veya eşler, döllenme döneminde mahkeme karariyle ayrı yaşamakta bulunurlarsa, koca soydanlığın reddi davasında başka bir kanıt göstermek zorunda değildir.

    Ancak döllenme döneminde karının, kocası ile cinsel mü-nasebette bulunduğu kuvvetle muhtemel ise soydanlık yine düz-gün sayılır