• «1998 ve 1999 Tasarısı»ndaki Gerekçe

     Madde 644 - Yürürlükteki Kanunun 584 a maddesini karşılamaktadır.

    Elbirliği mülkiyetinde malikler kural olarak hep birlikte hareket etmek zorunda olduklarından, bir çok konuda maliklerden birinin karşı koyması durumunda sorunlar çözümsüz kalabilir. Bu da ilişkileri işlemez duruma sokar. Bu sakıncaları dikkate alan kanun koyucu 3678 sayılı kanunla 584/a maddesini kabul ederek, bu gibi durumlara çözüm bulmak üzere, paylaşım davası açılmaksızın, yani paylaşıma gidilmeksizin de elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete dönüş-türülmesi yoluyla maliklerden her birine elde edeceği pay üzerinde tasarruflarda bulunabilme olanağını getirmiştir. 3678 sayılı kanunla getirilmiş bulunan yürürlükteki hüküm aynen korunmuştur. Sadece maddedeki «iştirak hâlinde mülkiyet» ya da «iştirak hali» yerine, «elbirliği mülkiyeti» terimi kullanılmıştır.



  • «1984 Tasarısı»ndaki Gerekçe:

     

    ‘Madde 568 - Yürürlükteki kanunda bu maddeyi karşı-layan bir hüküm yoktur. Madde, mirasta tereke üzerinde elbirliği mülkiyetinin uygulamada doğurduğu bazı sakıncalar gözö-nüne alınarak, terekenin tümü veya tereke mallarının bir kısmı üzerindeki elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete dönüştürülmesi imkânını öngörmekte ve şartlarını düzenlemektedir.

    Mirasçılar, terekeyi taksim etmeğe mecbur kalmadan elbirliği mülkiyetine tâbi olmaktan kurtulmak isterlerse, bu mad-dede öngörülen imkândan yararlanabileceklerdir.

    Tüm tereke üzerindeki elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete dönüştürülmesi ancak bütün mirasçıların rızasına bağlıdır. Ayrı ayrı tereke mallarındaki elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete çevrilmesini mirasçılardan her biri talep edebileceklerdir. Fakat diğerleri buna itiraz edebilirler. Özellikle tereke borç-larının henüz ödenmemiş olması önem taşır.’:

     

    «D. Elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete dönüştürülmesi

    Madde 568 - Mirasçıların tümünün sulh mahkemesinden talepte bulunması hâlinde, tereke mallarının tamamı üzerindeki elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete dönüşmesine karar verilebilir.

    Bir mirasçı, tereke mallarından biri üzerindeki elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete dönüştürülmesini talep ettiği takdirde hâkim, diğer mirasçılara tebligat yaparak tayin edeceği süre içinde onları, itirazları varsa bildirmeye davet eder.

    Elbirliği mülkiyetinin o mal üzerinde devamını haklı kılacak bir itiraz ileri sürülmediği veya mirasçılardan biri, tayin edilen süre içinde mirasın paylaştırılması dâvası açmadığı takdirde, o mal üzerindeki elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete dönüşmesine karar verilir.

    Terekeye dahil diğer hakların ve alacakların paylar ora-nında bölünmesi hususunda da yukarıdaki hükümler uygulanır.»


  • «1971 Tasarısı»ndaki Gerekçe:

     

    ‘1) Terim ve ifade: Terimler yukarıki maddelere uygun olarak yazılmak suretiyle bu madde yeniden tedvin edilmiştir. Memleketimizde Medenî Kanunun kabulünden sonra, bir mirasta eşitlik şartları içinde beraber mirasçı olanlar için bazan «birlikte mirasçılar» bazan «müşterek mirasçılar» terimleri kullanılmaktadır. Bunların hepsinin yerine, yukarıki maddelerde olduğu gibi kısaca « mirasdaşlar» denilmesi uygun bulunmuştur.

    2) Biçim değişikliği: Bu madde yasaya yeniden eklenmiş olduğu için, biçim değişikliği söz konusu değildir.

    3) Hüküm değişikliği: Medenî Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra miras hukuku alanında en çok şikâyet doğuran kurallardan biri, mirasçılar arasındaki ortak (yani iştirak ha-linde) mülkiyetin devamından ileri gelen anlaşmazlıkların mah-kemeleri gereksiz yere meşgul etmesi ve bu mülkiyet biçiminin, halkın anlayışına ve sosyal bünyemize uymasıdır. Eski hukukumuza göre mirasçılar, mirasbırakanın borçlarından yalnız kalıt mevcudu ile sorumlu olduğundan, o sistemde «iştirak halinde mülkiyet» müessesesine lüzum yoktur; mirasçıların kalıtta pay-lı (müşterek) malik sıfatı ile mülkiyet hakları olduğu kabul edilmişti ve mahdut mesuliyet prensibine göre bu çözüm tarzında bir sakınca bulunmuyordu. Buna karşılık Medenî Kanu-numuz mirasçıların sınırsız, yani kendi malvarlıkları ile de sorumlulukları ilkesini - yasadaki istisnalar dışında - kabul ettiğinden, onların kalıt malları üzerindeki mülkiyetinin, bu öntasarıda ortak mülkiyet denilen «iştirak halindeki mülkiyet» olması zorunluluğu vardı. Mirasçıların sınırsız sorumluluğu kabul edilince, kalıtın, paylaşmaya değin bir bütün olarak mu-hafazasında özellikle mirasbırakanın alacaklılarının menfaati vardır. Fakat Medenî Kanunumuz anlaşarak paylaşma ve kalıttaki diğer önemli masrafların yapılması için bütün ortak maliklerin oybirliği şartını aradığından ve bu mirasçıları bir araya getirmek veya herbirinden bir vekâletname almak bir çok durumlarda güçlük ve hatta imkansızlık doğurduğundan, miras işleri çoğu defa sürüncemede kalmakta ve bundan da özellikle mirasçılar arasında bulunan küçük çocuklar, yardıma muhtaç kimseler ve kadınlar zarar görmekte ve birçok haklar kaybolmaktadır. Yukarıda sözü edilen şikâyetlerin önemli bir kısmı bu noktalar üzerinde toplanmaktadır. Yargıtay evvelce bazı kararlarında, «mirasçılardan birinin istemi üzerine iştirak halindeki mülkiyetin müşterek mülkiyete çevrilebileceğine» karar verdiği halde, çoktan beri yerleşmiş bulunan son içtihatlarında, «mirasçıların hepsi istemedikçe ortak mülkiyetin (iştirak halinde mülkiyetin) paylı mülkiyete (müşterek mülkiyete) çevrilemiyeceği» sonucuna varmış ve bunu, 631 inci maddede iştirak halindeki mülkiyetin sona ermesi sebeplerinin tahdidi olarak göste-rilmiş bulunmasına ve orada sayılmış olanların dışında sadece mirasçılardan birinin istemi ile iştirak halinde mülkiyete son verilemiyeceği prensibine dayandırmıştır. Durum böyle olunca kalıt üzerindeki ortak mülkiyetin paylı mülkiyete çevrilebimesi için ancak bütün mirasçıların muvafakatının alınmasından baş-ka bir yol kalmamakta, bu yüzden mirasçılar şüyuun izalesi (ortaklığın giderilmesi) yoluna başvurmakta ve bunun sonucunda da zarar görmektedirler. Bütün bunları gözönüne alan ve bugünkü miras sistemimize göre, miras açılışının başlangıcında kalıt üzerinde ortak mülkiyetin mevcut olmasını zorunlu bulan Medenî Kanun Komisyonu, bu mülkiyetin belirli bir süre sonra kendiliğinden paylı (müşterek) mülkiyete dönüşmesini de memleketimizin ihtiyaçları ve sosyal ilişkiler bakımından son derece gerekli görmüştür. Böylece kalıtta ortak mülkiyetin uzun süre devamına ve hakların kaybolmasına set çekilmiş olacaktır.

    Mirasçılar arasında altsoy ile birlikte mirasbırakanın ana ve babası da sağ ise bu tasarı ile onlara tanınmış bulunan intifa (yararlanım) hakkının gelire çevrilmesi için bir yıllık bir süre konulduğuna ve mirasbırakanın ölümü ânında ana karnında onun bir mirasçısı daha bulunuyorsa, mirasın paylaştırılması doğuma erteleneceğine göre, ortak mülkiyetin kalıtta paylı mül-kiyet haline geçmesi için konulacak olan sürenin en az bir yıl olması kanunî bir zarurettir. Bunun yanında, kalıtın başka işlerinin de görülmesi, ananın doğumdan sonraki üç ay süre ile bakım isteminde bulunma hakkına sahip olması, altsoy ile birlikte mirasçı durumunda olan ana ve babanın intifa (yararlanım) haklarının gelire çevrilmesi sırasında çıkabilecek işlemlerin sona erdirilmesi, resmî defter tutma istemi olursa bu defterin düzenlenmesinin, bazı durumlarda, zamana muhtaç bulunması durumları gözönüne alınınca, bir yıllık sürenin yetmiyeceği muhakkaktır. Mirasbırakanın ölümünden başlıyarak iki yıllık bir süre konulması ve yukarıki maddede yazılı istisnalar dışında, bu süre dolar dolmaz kalıttaki ortak mülkiyetin otomatik olarak kendiliğinden paylı mülkiyete dönüşmesi, Me-denî Kanun Komisyonunca bu sebeple uygun bulunmuştur. Bu dönüşüm, kalıttaki taşınmazların, ilgililerin istemi üzerine, herhangi bir mahkeme kararına lüzum olmaksızın, tapu kütüğüne paylı mülkiyet olarak geçirilmesi sonucu doğurur. İşte 585/A maddesinin birinci fıkrası bu esaslar dairesinde hazırlanmıştır. Kalıtın paylaştırılması dava edilmiş veya resmî tasfiye veya resmî defter tutulması istenmişse, bunlarla ilgili işlemlerin sona ermesine değin ortak mülkiyetin devamının zorunlu olacağı, eğer bütün mirasçıların anlaşması ile ortak mülkiyet paylı mül-kiyete çevrilir veya miras taksim olunursa artık maksat ken-diliğinden hasıl olacağından, böyle otomatik bir dönüşmeye lüzum ve yer kalmıyacağı maddenin ifadesinden açıkça anlaşılmaktadır. Resmî defter düzenlenmesi istenmiş olup, mirasçı mirası, bu defterin düzenlenmesi işleminin tamamlanmasından önce veya sonra, kayıtsız ve şartsız kabul etmiş veya resmî defterin tamamlanmasından sonra bu defter uyarınca kabul eylemiş bulunursa, kalıt üzerindeki ortak mülkiyetin bu kabul tarihinde yine otomatik olarak paylı mülkiyete dönüşeceği bu maddenin ikinci fıkrasında belirtilmiştir.’:

    «E. Mirasdaşlar arasındaki ortak mülkiyetin sona ermesi

    Madde 585/A - Bütün mirasdaşlar anlaşarak kalıt malları üzerindeki ortak mülkiyeti paylı mülkiyete çevirmezlerse veya kalıt paylaştırılmaz veya mirasçılardan biri tarafından paylaştırma davası açılmaz yahut yasanın koyduğu süreler içinde kalıtın resmen tasfiyesi veya resmî defterinin tutulması istenmezse, mirasçıların kalıt malları üzerindeki ortak mülkiyete, bunlardan biri tarafından açılacak dava üzerine, asliye mahkemesince paylı mülkiyete çevrilebilir.

    Böyle bir dava açılmazsa, kalıt üzerindeki ortak mülkiyet mirasbırakanın ölümünden başlıyarak iki yıl geçmekle, başkaca bir işlem yapılması gerekli olmaksızın, kendiliğinden paylı mül-kiyeti çevrilmiş olur ve bu husus ilgilinin istemi üzerine, kalıttaki taşınmazların kütükteki sahifesine yazılır.

    Resmî defter tutulması sonunda mirasçı mirası kayıtsız ve şartsız veya resmî defter uyarınca kabul ederse, ortak mülkiyet, kabul tarihinde, aynı suretle, paylı mülkiyete çevrilmiş olur.»