• Adalet Komisyonu Raporu

     “Tasarının 299 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ”tanıyanın" kelimesinden sonra “,” konmuştur."



  • “1998 ve 1999 Tasarısı”ndaki Gerekçe

     “Madde 299 - Maddede İsviçre Medenî Kanununun 260b maddesi örnek alınmıştır.

    Birinci fıkraya göre davacı tanıyanın baba olmadığını kanıtlamak zorundadır. Ancak yürürlükteki Kanunun 293 ve 294 üncü maddelerinde yer alan, tanımanın çocuk için zararlı olduğu ve tanımanın kanunen yasak olduğu gerek-çesiyle itiraz davası açılması olanağı ve bu olanak kullanılırsa bu hususların kanıtlanması zorunluluğu maddeye alınmamıştır.

    İkinci fıkrada ise hem 1984 tarihli Öntasarısı ve hem de İsviçre Medenî Kanununun düzenlenmesi takip edilerek, ana veya çocuk tarafından açılan itiraz davasında, önce davalının baba olması olasılığını kanıtlaması aranmak suretiyle, davacının ispat yükü hafifletilmektedir."



  • “1971 Tasarısı”ndaki Gerekçe:

     

    ‘1) Terim ve ifade: Terimler yukarıki maddelere uydurulmuş, ifade sadeleştirilmiştir.

    2) Biçim değişikliği: Bu madde dört ayrı hükmü kapsadığından, dört fıkra haline konulmuştur.

    3) Hüküm değişikliği: Maddenin birinci fıkrasında esaslı bir hüküm değişikliği yapılmamış olmakla beraber, tanımaya yapılan itirazın, mahkeme tarafından sonuçlandırılacak bir (idarî işlem) olmayıp tanımanın kaldırılması amacına yönel-tilmiş bir dava olduğu belirtilmiştir. İsviçre’de bu itiraz, şahsî hal (nüfus) memuruna yapılan ve onun tarafından işleme konulan bir idarî muameledir. Bizde vaktiyle Medenî Kanun kabul edilirken bu çözüm tarzı benimsenmiyerek, maddenin birinci fıkrasındaki (hakime) kelimesiyle bu nokta gösterilmiştir. Ancak maddenin ikinci fıkrasında bu nokta gözden kaçmış ve itirazdan hiç haberi olmayan şahsi hal (nüfus) memuruna bir tebligat mükellefiyeti yüklenmiş olup, bu mükellefiyet, birinci fıkranın koymuş olduğu kural karşısında manasız ve açıkta kalmaktadır. Bu sebeple birinci fıkranın düzenleme yolu kar-şısında artık anlamsız ve gereksiz kalan bu ikinci fıkranın yasadan çıkarılması uygun bulunmuştur. Böylece bugünkü metnin iki cümleden ibaret olan ikinci fıkrası yasadan kaldırılınca, artık (itirazın reddi davası) gibi bir dava da bahis konusu olmayacaktır. Çünkü itiraz davası açıldığı takdirde davalının ken-di müdafaasını, (itirazın reddi davası) biçiminde değil, kendisine karşı açılan davanın def’i biçiminde yapacağı tabii görülmüştür. (İtirazın reddi) bu yoldan gerçekleşmiş olacaktır. Böylece 293 üncü maddenin metninde (itiraz) kaldırıldığı ve bu cihet da-vadaki savunma ile sağlanacağı cihetle maddenin ikinci kenar başlığı değiştirilerek (ananın veya çocuğun istemi üzerine) şekline konulmuştur. Tasarıya eklenen ikinci fıkra ile isbat yü-künün davalıya ait olduğu belirtilmiştir; zira maddenin bugün yürürlükte olan metnine ve İsviçre aslına göre isbat yükünün esasen davalıya ait olduğu anlaşılmaktadır: Maddenin koyduğu usule nazaran, ana veya çocuk tanımaya itiraz edecekler, bu itiraz tanıyana tebliğ edilecek, tanıyan ise kendisinin baba ol-duğunu isbat edecektir. 293 üncü maddenin birinci fıkrasında (itiraz) yerine (dava) kavramı yerleştirildiği ve maddenin ikinci fıkrası da kaldırıldığı için eğer isbat yükü meselesi ikinci fıkrada belirtilmemiş olsaydı, isbat hususundaki genel kurallara göre, isbat yükü davacılara, yani tanımanın kaldırılmasını dava eden ana veya çocuğa veya altsoyuna düşecekti. Bu ise hiç doğru olmazdı; zira tanıyan kimseden, çocuğu tanırken, herhangi bir noktanın isbatı istenmediğine ve tanınan kimsenin muvafakati de aranmadığına göre, bir kimse evlilik dışı doğmuş bir çocuğu, yasanın koyduğu şekil ve şartlara uygun olarak, tanıdığı takdirde, çocuğun veya anasının bu tanımayı kaldırtması çok güç-leşecekti; çünkü onlar tanıyanın baba veya büyükbaba olma-dığını isbat zorunda bulunacaklardı. Tanıyan kimse çocuğu tanırken herhangi bir kanıt ileri sürmekle yükümlü tutulmadığı halde, tanınan çocuğun veya anasının bunun tersini yani tanıyanın baba olmadığını isbatla yükümlü tutulmaları bir adaletsizlik olurdu. Bu sebeple gerek İsviçre aslında ve gerek bugün yürürlükte bulunan metindeki çözüm yolu isbat yükü bakımından, aynen alıkonulmuş ve tanımanın kaldırılması davası açıl-dığı zaman isbat yükü tanıyan kimseye, yani davalıya yüklenmiştir. Herhangi bir tereddüte ve karışıklığa meydan vermemek için bu nokta ikinci fıkrada açıkça belirtilmiştir.

    Yetkili mahkemeye gelince: Bugün yürürlükte olan me-tinde (mahalli mahkeme) denilmektedir ki, bu deyim tereddütler doğurmaktadır. Eğer burada genel kurallara göre, davalı-nın ikamtegâhı mahkemesinin yetkili olduğu kabul edilirse uygulamada, tanımanın kaldırılması davası çok güçleşecek ve bazı durumlarda belki de imkânsız hale gelecektir. Meselâ yurdun uzak bir köşesinden İstanbul’a gelen ve orada evlilik dışı bir çocuğu tanıyan kimseye karşı tanımanın kaldırılması davası-nı açmak zorunda kalan ana veya çocuk, tanıyanın ikametgâhının bulunduğu yer mahkemesinde dava açmak zorunda kalacaktır ki, bu, birçok durumlarda imkânsızdır. Bu sebeple boşanma-larda ve şahsi hallerle ilgili öteki birçok davalarda olduğu gibi yetkili mahkeme olarak davacının ikametgâhı mahkemesini kabul etmek zarureti vardır. İşte 293 üncü maddenin dördüncü fıkrasında bu nokta açıklanmıştır.

    Tanımanın kaldırılması davasının, tanıyana veya miras-çılarına karşı açılması gerektiği bugün yürürlükte bulunan metnin ikinci fıkrasının ifadesinden anlaşıldığından, bu nokta yo-ruma bırakılmayarak, bir üçüncü fıkra halinde 293 üncü mad-dede açıkça belirtilmiştir.

    Şu noktayı da açıklamak faydalı olacaktır ki, Tasarının 293 üncü maddesinin ikinci fıkrasında da, birinci fıkrada olduğu gibi (altsoyu eşit füruu) tabiri kullanılmış olup, (çocuğu) denilmemiştir. Çünkü tanıma yalnız baba tarafından değil, babanın babası tarafından da olabildiği için, eğer tanımanın kaldırılması davası çocuğu tanıyan büyükbabaya karşı açılmışsa, o çocuğun kendi füruu, yani altsoyu olduğunu isbat etmek, davalı büyükbabaya düşecektir. Burada (çocuğu) denilmeyip, (altsoyu) denilmesinin sebebi budur.’:

    «III. Kaldırılması.

    1. Ananın veya çocuğun istemi üzerine.

    Madde 293 - Gerek ana, gerek çocuk ve çocuğun ölümü halinde alt soyu, tanımayı öğrendikleri günden başlıyarak üç ay içinde, tanıyanın baba veya büyükbaba olmadığını veya tanı-manın çocuk için zararlı olduğunu ileri sürerek, tanımanın kaldırılmasını dava edebilirler.

    Bu durumda çocuğun, tanıyanın altsoyu olduğunu isbat etmek davalıya düşer.

    Tanımanın kaldırılması davası, tanıyana veya mirasçı-larına karşı açılır.

    Yetkili mahkeme, davacının ikametgâhı asliye mahkemesidir.»

    ‘1) Terim ve ifade: Bu madde, yürürlükteki metnin aynı numarayı taşıyan 294 üncü maddesini karşılamaktadır. Maddenin terimleri yukarıki maddelere uydurulmuş, ifade sade-leştirilmiştir.

    2) Biçim değişikliği: Yürürlükteki metinde iki cümleden ibaret bir tek fıkra halinde bulunan bu madde, tasarıda üç müstakil fıkra haline konulmuştur.

    3) Hüküm değişikliği: 294 üncü maddede aşağıdaki kural değişiklikleri yapılmıştır:

    a) Bu maddede tanımanın kaldırılması davasını açma yetkisini, yürürlükteki metin (Hazine veya herhangi bir alâ-kadar) a tanımıştır. Bu metin İsviçre Medenî Kanununun 306 ncı maddesinden tercüme edilirken (yurt kantonunun yetkili makamı) yerine bizde (Hazine) tabiri konulmuştur. Oysa bu maddede (Hazine) nin yeri ve anlamı yoktur; zira İsviçre’de (yurt kantonunun yetkili merciine) tanımaya itiraz hakkının verilmesi, orada kantonların kimsesiz çocuklara bakma mü-kellefiyetleri bulunmasından ileri gelmiştir. Kantonlardan hiç-biri haksız yere böyle bir mükellefiyet altına girmek istemeyeceği için, kendi malî menfaatini korumak üzere tanımaya itiraz edebilir. Yani bu maddedeki kural, İsviçre’nin idarî ve mülkî özelliğine göre konulmuş bir kuraldır. Bize gelince: Hazine olsa olsa, son mirasçı sıfatıyla, tanıma bakımından, bir (ilgili) olabilir ve o zaman (ilgili) veya (menfaati olan herkes) sıfatıyla tanı-manın kaldırılmasını dava edebilir. Buna bir engel yoktur. Bu maddenin asıl amacı nesep suçlarına meydan bırakmamak, daha doğrusu soydanlığın gerçeğe uygun şekilde meydana çıkmasını sağlamak üzere yukarıda 245 ve 251.nci maddelerde olduğu gibi, (Hazine) yerine (Cumhuriyet Savcısı) na bir dava hakkının tanınması gerekmektedir. İşte birinci fıkra o yolda değiştiril-miştir.

    b) Yine birinci fıkradaki (herhangi bir alâkadar) deyimi çok geniş olduğundan bunun yerine, İsviçre aslında olduğu gibi (çıkarı olan herkes) deyimi konulmuştur.

    c) Yukarıda 293 üncü maddenin gerekçesinde açıklandığı gibi, Türkiye’de tanıma işlerinde şahsî hal (nüfus) memurunun - kendisine bildirilen tanımayı nüfus kütüğüne geçirmekten başka - bir yetkisi olmadığından, maddenin birinci fıkrasından (selâhiyettar ahvalî şahsiye memurunun bulunduğu mahal mah- kemesinde) ibaresi kaldırılmış ve bunun yerine, 293 üncü maddenin gerekçesinde belirtilen sebeplerle, davayı ve yetkiyi tayin eden kural üçüncü fıkra olarak maddeye eklenmiştir. Bu suretle 293 üncü maddeyle 294 üncü madde arasında mantıkî bir bağ-lantı kurulmuştur.

    d) 294 üncü maddenin yürürlükteki metninde bulunan (isbat mecburiyetindedirler) cümlesi tabii bir kuraldır; yani davacının davasını isbatla zorunlu olduğu esasen tabii ve zarurî bulunduğundan, bu cümlenin maddede tekrar edilmesi gereksiz görülmüş ve maddenin birinci fıkrası (..... ileri sürerek tanı-manın kaldırılmasını dava edebilir) şeklinde bitirilmiştir.

    e) Bu maddenin son iki fıkrası kaldırma davasında, da-vanın kime karşı açılacağını ve yetkili mahkemeyi belirtmektedir. Bu nokta üzerinde yukarıda bu gerekçenin (c) bendinde durulmuştur. Yetki hususunda, Cumhuriyet Savcısının davayı açacağı yerin bu maddede belirtilmesi esasen zarurî idi; çünkü birinci fıkrada Cumhuriyet Savcısına, tanımayı kaldırma davası açma yetkisi tanındığına göre onun bu davayı hangi mahkemede açacak olduğunu belirtmek, doğması muhtemel tereddütlere yer bırakmaz.’:

     

    «2. Üçüncü kişilerin istemi üzerine.

    Madde 294 - Cumhuriyet Savcısı veya çıkarı olan herkes, tanımayı öğrendiği günden başlıyarak üç ay içinde tanıyanın, çocuğun babası veya büyükbabası olmadığını veya tanımanın yasaya göre yasak olduğunu ileri sürerek, tanımanın kaldırılmasını dava edebilir.

    Kaldırma davası, tanıyana veya mirasçılarına karşı açı-lır.

    Yetkili mahkeme, davacının ikametgâhı veya Cumhuriyet Savcısının görevli bulunduğu yer asliye mahkemesidir.»