Yerleşik Yargıtay uygulamasında, ölüme bağlı tasarrufun ve iptal sebebinin öğrenildiği tarih yani bir yıllık hak düşürücü sürenin başlangıcı olarak, vasiyetnamenin açılıp okunduğu tarih veya hazır olmayanlar için tebliğ tarihi olarak kabul edilmekte olduğu- Her hâlde vasiyetnamelerde açılma tarihinden, miras sözleşmelerinde mirasın geçmesi (miras bırakanın ölümü) tarihinden itibaren on yıl geçmekle iyi niyetli davalılara karşı iptal davası açılamayacağı- İptal davaları, dava olunanın kötü niyetli olması hâlinde yirmi yıllık hak düşürücü süreye tabi kılınmış olduğu - Buradaki iyi niyetin, TMK’nın 3. maddesinde düzenlenen iyi niyet olduğu ve dava olunan kişinin ölüme bağlı tasarrufta iptal sebebi bulunduğunu bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde, buna rağmen ölüme bağlı tasarruftaki bağış ve menfaatleri kendisine mal etmesidir. Kötü niyetin bulunması için, dava olunan kişinin böyle bir tasarrufun yapılmasına sebebiyet vermiş olması şart olmadığı - Yirmi yıllık sürenin başlangıcı hakkında da hak düşürücü sürenin başlangıcı hakkındaki esasların uygulanacağı-
Davacı, yasada öngörülen süre içinde davayı açtığından hak düşürücü sürenin dolmadığı, mahkemece, dava süresinde açıldığından taraf delilleri toplanarak esastan bir karar verilmesi gerekeceği-
3. HD. 12.09.2018 T. E: 2016/22044, K: 8392-
Muvazaalı işlemin hiçbir hüküm doğurmayacağı ve muvazaa nedeninin ortadan kalkmasının ya da bir zamanın geçmesinin görünürdeki batıl işlemi geçerli hale gelmeyeceği- Muris muvazaası davalarında sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlı olduğu, bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşıdığı, bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk bulunduğu-
Taraflar dilekçelerinde tanık deliline dayandıkları halde mahkemece ön inceleme duruşmasında tanıklarını ve diğer delillerini bildirmeleri hatırlatılıp, davanın esasına girilerek, gösterdikleri veya gösterecekleri deliller toplanıp, tanıkları dinlendikten sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı-
Vasiyetnamenin tenfizi davasında, davanın kabulüne karar verilebilmesi için, diğer şartların yanı sıra vasiyetnamenin ayakta kalıp kalmadığının belirlenmesi gerektiği, bu sebeple, dava konusu olan vasiyetnamenin bir iptal davasına konu olup olmadığının araştırılması gerektiği, vasiyetname, bir iptal davasına konu olmuş ise, bu davanın bekletici mesele yapılması gerekip ulaşılacak sonuç uyarınca bir karar verilmesi gerektiği-
Vasiyetnamenin açılması kararının tebliği için davalıya(birleşen davada davacı)çıkartılan tebligat parçasının arkasındaki yazı incelendiğinde; muhatabın geçici olarak adreste bulunmadığını bildiren kişinin sıfatı yazılmadığından, komşusu olup olmadığının açıklanmadığı ve imzasının da alınmadığı, ayrıca, vasiyetnamenin açılmasına ilişkin dava dilekçesinin tebliği için çıkartılan tebligat, davacının(birleşen davada davalı) beyanı üzerine yapıldığından, her iki tarafın görülen davada hasım olmaları nedeniyle, dava dilekçesinin tebliğinin dahi usule uygun yapılmadığı, bu nedenlerle davalıya (birleşen davada davacı) yapılan tebligatlar usulsüz olup, usulüne uygun şekilde vasiyetname tebliğ edilmediği anlaşıldığından, birleşen davanın kanundaki 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açtığı gözetilerek, yapılacak yargılama neticesinde hasıl olacak sonuca göre davanın esası yönünden bir karar verilmesi gerektiği-
Ölüme bağlı bir tasarruf olan vasiyetnamenin iptali ve tenkisi davalarını açmak için belirtilen sürelerin, hak düşürücü süre olarak düzenlendiği, ancak gerek TMK. 559/2'de gerekse TMK. 571/3'te vasiyetnameye ilişkin açılmış bir davada hükümsüzlük ve tenkis iddiasının, defi yoluyla her zaman ileri sürülebileceği belirtildiğinden, mahkemece; davalı vekili tarafından def'i yoluyla ileri sürülen hükümsüzlük ve tenkis iddialarının incelenmesi gerekirken, uyulan bozma ilamının yanılgılı değerlendirilmesi suretiyle bu iddialar incelenmeden davanın kabulüne karar verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğu-
Vasiyetnamenin iptali davası açılması halinde sonucunda verilecek hüküm, vasiyetnamenin yerine getirilmesine ilişkin bu davanın sonucunu etkileyecek nitelikte olduğundan bir yıllık iptal davası açma süresi ve açılmış dava varsa sonucu beklenmeden yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm kurulmuş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğu-
Davacıya usulüne uygun vasiyetname tebliğ edilmediği, davacının vasiyetnamenin iptali ve tenkis davasını kanundaki 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açtığının kabulü gerektiği-