Vekâletname kapsamına göre İ.H.’ nin BK.’ nun 449. maddesi uyarınca davacı şirketin ticari mümessili olduğunun kabulü gerekir. Ticari mümessil iyi niyetli üçüncü kişilere karşı, müessese sahibi adına kambiyo taahhütlerinde bulunmak yetkisine haiz sayılır. Kaldı ki, adı geçen kişinin bu vekâletname kapsamında düzenlediği bir takım bono ve çeklerin davacı şirketçe ödenmiş olduğu da dosyaya sunulan belgelerden anlaşılmaktadır. Mahkemece açıklanan bu yönler gözetilmeden yazılı gerekçe ile “davanın kabulüne” karar verilmesi hükmün bozulmasına neden olacağı-
İcra takibinden önce açılan menfi tespit davası aynı alacak için daha sonra ilamsız icra takibi yapılmasını önlemez ve daha sonra yapılacak icra takibini kendiliğinden durdurmaz. Mahkemece verilen tedbir kararı, “bankadaki paranın menfi tespit davası sonuçlanıncaya kadar ödenmemesine” yönelik olup, menfi tespit davasından sonra yapılacak icra takibine engel olmadığı gibi, kendiliğinden durması da mümkün değildir. Mahkemece tedbir kararının yanlış yorumlanması sonucu “takibin iptaline” karar verilmesinin hükmün bozulmasına neden olacağı-
İcra İflas Kanununun 72. maddesi uyarınca açılan menfi tespit davasının kabulü halinde, talep eden borçlu lehine tazminata hükmedilebilmesi için, icra takibinin haksızlığı yanında alacaklının ayrıca kötüniyetli olduğunun da ispatlanması gerekeceği-
Menfi tespit davası sırasında verilen ihtiyati tedbir kararının kaldırıldığı tarihe kadar, alacaklının mahkemece belirlenen borç miktarı için; borçlunun sorumlu olduğu kısma hasren, faiz talep etmesi mümkündür. Tedbir kararı kaldırılmadığı sürece, ödeme ertelendiği için ve borç miktarının tahsilini sağlamak üzere para alacaklıya ödenemeyeceğinden, faiz istenmesinde yasaya aykırı bir yönün olmayacağı-
Davalının, bankalarda ki mevduatın sınırsız devlet güvencesi altında olduğu bu dönemde, yaşanan ekonomik kriz nedeniyle hızlı para çıkışından dolayı mali bünyesi zayıf düşen ve daha sonra TMSF’ye devredilen davacı banka ile mevduat gücünü kullanarak aşırı menfaat sağlayacak şekilde sözleşme yapması müzayaka halini oluşturduğu, ahlaka ve dürüstlük kuralına aykırı olduğu, edimler arasında açık nispetsizlik olmasının, bankanın müzayaka halinden faydalanmak suretiyle gerçekleştiğinin kabulünün gerekeceği-
Davacı aleyhine girişilen icra takipleri nedeniyle borçlu bulunulmadığının tesbitine ilişkin davada, mahkemece, icra takip tarihleri itibariyle davacının borçlu olup olmadığı saptanarak, varsa ödemeler de gözetilmek suretiyle uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekeceği-
Davalı alacaklı (hamil) davaya verdiği cevabında "dava konusu çekin keşide tarihinde davacıların davadışı A.Ş.yi temsile yetkili bulunmadığını bildiğini" açıkladığından, dava konusu çeke dayanarak yetkisiz temsilcilerin şahsi sorumluluğuna gidilemeyeceği-
Davacı ile davalı dava konusu senedin kısmen gübre satışı, kısmen de verilen borç para karşılığı düzenlendiği konusunda ittifak etmişlerdir. Bu durumda taraflar senedin ihdas nedeni hakkında birleşmiş olduklarından, ispat külfetinin yer değiştirmeyeceği, başka bir deyimle davacının iddiasını kanıtlamakla yükümlü olacağı-
Çek bir ödeme vasıtası olup mevcut bir borcun tediyesi amacıyla verildiğinin kabulü ile, çeklerin teslim alınan malların bedeli olarak değil, ileride teslim edilecek mallara karşılık avans niteliğinde verildiği ve karşılığında malların teslim edilmediği iddiasının davacı tarafça kanıtlanması gerektiği-