“Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan olgunun mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği ve bu ilkenin kamu düzeni ile ilgili olup, Yargıtayca kendiliğinden dikkate alınması gerektiği ve hakimin değişmesinin 'usuli kazanılmış hak' ilkesine etki yapamayacağı- Taraflardan yalnız birinin temyizi halinde hüküm, temyiz edenin aleyhine bozulamayacağı gibi Yargıtay'ın temyiz eden tarafın lehine verdiği bozma kararına uyan yerel mahkeme de temyiz eden tarafın bozulan karara oranla daha aleyhine bir hüküm veremeyeceğinin "aleyhe hüküm verme yasağı" olduğu-
Kesinleşmeden infaz edilemeyecek (takip konusu yapılamayacak) ilamların infaz edilecek kısmının, hüküm bölümü olduğu- Hüküm bölümünde, "... ... borçlu olmadığının tespiti ile ...TL 'nin istirdadı ile davacıya verilmesine'' karar verildiğinden, hüküm fıkrasının menfi tespiti de içerdiği ve ilamın infazı için kesinleşmesi gerektiği-
Dava, kooperatife üye olmadığının ve aidat borcu bulunmadığının tespiti istemine ilişkindir...Kooperatif genel kurulunda karar alınmadan yönetim kurulunca peşin bedelli üyelik tahsis edilemez ancak bu şekilde bir genel kurul kararı olmamasına rağmen kendisine bağımsız bölüm devredilen üyeden uzun süre aidat talep edilmemesi halinde üyeliğinin peşin bedelli olduğunun zımnen benimsendiğinin kabulü gerekir. Davacı kooperatiften bağımsız bölüm devraldığı tarihte tapuda herhangi bir devir yapılmadığına göre kooperatif üyesi olmadığı itirazında bulunamaz. Hal böyle olunca davacının kooperatife peşin ödemeli ortak olduğunun kabulü gerekir.
Yetkisiz kişi tarafından tanzim edilen bono nedeniyle borçlu olunmadığı- Davacı şirketin hakim hissedarının kardeşi olan davalı, davacı şirketin bir dönem yönetim kurulu üyesi ve yine şirketin döviz bürosunda uzun süre çalışanı olup, diğer davalının dava konusu bonoyu davacı şirketin aleyhine bir borç yaratmak kastı ile bilerek aldığı ispat edemediğinden, davacı yararına kötü niyetli takip tazminatına hükmolunmasının hatalı olduğu-
Bonodan kaynaklanan menfi tespit istemine ilişkin davada, mahkemece, davanın kabulü ile davalı aleyhine kötü niyet tazminatı hükmü kurulmuş ise de, anılan hükmede gerekçe bulunmadığı, bu bağlamda, salt davaya konu bonodaki imzanın davacıya ait olmamasının kötü niyet gerekçesi olamayacağı da göz önüne alınarak anılan hususa ilişkin gerekçeli karar kurulmasının gerektiği-
Davalı tarafından takibe konulan çekteki keşideci imzasının davacıya ait olmadığından bahisle çek ve bu çek yerine verilen bono nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti ile bononun iptali ve davalıya yapılan ödemelerin tahsili istem- Harç-
Tehdit hukuki sebebine dayalı olarak açılan menfi tespit davası "bononun teminat olarak verildiği" belirtilerek ıslah edildiğinden, istinaf mahkemesince tehdit hukuki nedenine dayalı menfi tespit istemine ilişkin hüküm kurulmasının hatalı olduğu-
Davanın, keşidecisi dava dışı E.Ltd. Şti., lehtarı davacı şirket olan 3 adet çek nedeniyle menfi tespit istemine ilişkin olduğu - Davacı yanca bir sureti dosyaya sunulan belge aslının ilgili bankaya müzekkere yazılarak dosyaya kazandırılmadığı - Davalının çeki kötü niyetle iktisap ettiğine yönelik iddia yukarıda belirtilen yasa hükümlerinin sözü edilen belge aslı ve yukarıda ifade edilen maddi vakıalar gözetilerek incelenip sonuçlandırılmadığı, dolayısıyla eksik inceleme ve yetersiz gerekçeye dayalı olarak karar verilmesinin doğru olmadığı-
Gerçek kişilerin yer aldığı senette, senet metnini talil eden davacıların senetlerin teminat amacıyla verildiğini, bu teminatın da davacı şirketin davalı şirketten sipariş ettiği kumaşlara yönelik olduğunu, daha sonra da senetlerin teminat amacının işlevsiz kaldığını yani bedelsiz kaldığını ispat yükü altında olduğu- Davacıların iddiasını ispat için, davada taraf şirketlere ait ticari defterlere dayanabileceği- Ticari defterlerin bilirkişi marifetiyle incelenmesi talebinin reddedilmesi isabetli olmadığı- Bilirkişi incelemesi neticesinde mahkemece verilecek hükmün, davacı şirket ile davalı şirkete ticari ilişkiye ilişkin tespitler barındıracak olmasına ve şirketlerin senetten doğan haklarını da etkileyecek bulunmasına göre, bu davada davacı şirket ile davalı şirketin sıfatının bulunduğunun da kabulü gerektiği-
Davacı, iptalini talep ettiği icra takibi ile ilgili olarak önce icra dairesine başvurarak, takipte alacaklı görünenin takibe müstenid ilamda lehine ödeme yapılmasına karar verilen dava dışı şirketin yetkili temsilcisi olmadığı itirazında bulunmuşsa da bu talebi icra müdürlüğünce reddedilmiş, sonrasında ise bu dava ile takibe dayanak gösterilen ilamda gösterilen alacaklının davalı değil, dava dışı ... Ltd. Şti. olduğunu ileri sürmüş olup, davalı vekili tarafından icra dairesine verilen dilekçede, ilam icraya konulurken sehven alacaklı olarak ilamda davacı sıfatını taşıyanın adına yer verildiğini, bu hatanın düzeltilmesi için takibe dayanak ilamda ...’ya ödenmesine karar verilen, icra takibindeki ilam vekalet ücreti ve yargılama giderlerine ilişkin alacak hakları hariç diğer alacak kalemlerinden vazgeçtiklerini, takibin buna göre devamını talep etiklerini belirtmiş olup, icra dairesince aynı tarihte davalı vekilinin talebinin kabulüne karar verilmiş olduğundan, dava açıldığı tarih itibarı ile davacının dava açmakta hukuki yararının olduğu- Mahkemece, davalının davaya cevabında, maddi hatanın düzeltilmesi yönünde yaptıkları başvuru sonucu verilen kararı da belirttikleri dikkate alınarak davanın, icra takibinde talep olunan ve maddi hata dilekçesi sonucu düzeltilen kısmına göre davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmesi gerektiği-