Davacı ve davalının akraba oldukları, yıkılan yerin taraflarca değil aile büyükleri tarafından inşa edildiği, içinde birkaç ailenin toplu olarak birlikte yaşadığı, daha sonra davacı ve ailesinin Antalya'ya taşındıkları, davalı ve ailesinin ise evi hep kullanmaya devam ettikleri, bir kısmı zaman içerisinde kendiliğinden çöken evin kalan kısmın ise tehlike oluşturmaması adına muhtarlık yardımı ile davalı tarafından yıktırıldığının anlaşıldığı, nizalı yerde davacı tarafında yapılan herhangi bir nizalı yapının bulunmadığı bu nedenle, dava konusu taşınmazda üstün ve korunmaya değer zilyetliği bulunmayan davacının açmış olduğu davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Davacıya ait eserin davalı tarafça izinsiz kullanılması nedeniyle, FSEK. mad. 68 uyarınca açılan tazminat istemli davada, hükme esas alınan bilirkişi raporunda, hem davacı tarafından sunulan satış fiyatları üzerinden davacının diğer müşterilerine yaptığı indirim oranlarının ortalaması uygulanarak varsayımsal bedel, hem de davacının söz konusu bilgisayar programını davalılara yıllık olarak kiralaması hâlinde uygulanacak varsayımsal bedel tespit edilmiş olup, varsayımsal sözleşme bedeli belirlenirken, emsal sözleşme örnekleri ile indirimli satışlara ait bilgiler ve faturalar da dikkate alınarak davacının bilirkişi raporuna itirazları değerlendirilmesi gerekeceğinden, davacının bilirkişi raporuna itirazları HMK. mad. 281 gereğince değerlendirilmeden ve FSEK’in 68. maddesinde düzenlenen “varsayımsal bedelin” mütecavizi caydırmaya yönelik medeni ceza niteliğinde olduğu gözetilmeden "yıllık kiralama bedeli" üzerinden hesaplanan varsayımsal sözleşme bedeline göre davanın kısmen kabulüne karar verilmesinin doğru olmadığı-
Dava konusu yerde davacının zilyetliğin korunması talep edildiği ve mülkiyet hakkına ilişkin talepte bulunmadığına göre taraflar arasındaki uyuşmazlığın zilyetlik hükümleri çerçevesinde çözümlenip sonuçlandırılması gerekeceği, bu tür davalarda taşınmaz üzerinde hangi tarafın üstün ve korunmaya değer zilyetliğinin bulunduğunun saptanması, uyuşmazlığın buna göre çözümlenmesi gerekeceği-
Taraflar arasındaki çekişmeli taşınmazın zilyetliğine ilişkin davada, dava konusu çekişmeli alanın çok önceleri davacının annesi ve kız kardeşi tarafından kullanıldığı, bunların taşınmazı kullanmayı bırakmalarından sonra uzun bir süre davalı tarafından kullanılmaya devam edilip, davacının ise bu süre zarfında yurt dışında bulunduğu ve taşınmazda bir zilyetlik tesis etmediği anlaşıldığından üstün zilyetliğin davalıda olduğunun benimseneceği-
Müdahalenin öğrenilmesinden sonra açılan tecavüzün meni ve zilyetliğin korunması davasının o haksız eylemin sonlandırılmasına yönelik olduğu, o haksız eylem sona erdikten sonra yeniden meydana gelecek bir tecavüzün yeni bir davanın konusunu oluşturduğu, önceki müdahalenin yeni dava bakımından kesin hüküm olmayacağı gibi derdestlik itirazına da konu edilemeyeceği-
Husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesi halinde davanın görüldüğü mahkemeye göre avukatlık ücretine hükmolunacağı-
Bir kimsenin zilyetliğinin korunmasını isteyebilmesi için öncelikle zilyetliğinin tecavüze uğraması (gasp-saldırı) yani filli bir müdahalenin bulunması gerekeceği-
Zilyetliğin korunması amacıyla açıldığına ve esasen davada Vakıflar Genel Müdürlüğü taraf bulunmadığına göre taraflar arasındaki uyuşmazlığın zilyetlik hükümleri çerçevesinde çözümlenip sonuçlandırılması gerekeceği, eş anlatımla bu tür davalarda taşınmaz üzerinde hangi tarafın üstün ve korunmaya değer zilyetliğinin bulunduğunun saptanması gerekeceği-
Zilyetlik hukuken korunan eylemli bir durum olduğuna göre, bu durumun bir hakka dayanıp dayanmamasının önemli olmadığı, zilyetliğin hukuki fonksiyonlarından birisinin de, fiili durumun başkaları tarafından keyfi olarak bozulmasını önlemek olduğu, burada kişilerin kendi haklarını kanun yolları dışında bizzat almaya kalkışmalarından doğacak sakıncalar bu suretle önlenmek istenildiği, zilyetlik davalarının en belirgin özelliğinin, davada hakkın tartışma konusu olmaması, öte yandan davayı kazanma veya kaybetmenin mevcut ya da mevcut olabilecek hak üzerinde herhangi bir etkisinin olmayışı olduğu-
Dava, zilyetliğin korunması amacıyla açıldığına ve esasen davada Hazine taraf bulunmadığına göre uyuşmazlığın zilyetlik hükümleri çerçevesinde çözümlenip sonuçlandırılması ve bu tür davalarda, taşınmaz üzerinde hangi tarafın üstün ve korunmaya değer zilyetliğinin bulunduğunun saptanması ve uyuşmazlığın ona göre çözümlenmesi gerekeceği-