Yargıtayın maddi hukukun doğru olarak uygulanıp uygulanmadığı yönünden mutlak denetim yetkisi olduğu, takdir hak ve yetkisinin denetlenmesinin de Yargıtayın yetki alanında bulunduğu- Taşınmazın devri, sözleşmenin karşı tarafı olan alıcı şirket tarafından değil, vekilinin hilesi sonucunda yapılmış olup, üçüncü kişinin hilesiyle sözleşme yapan kişinin sözleşmenin iptalini isteyebilmesi için lehine hile yapılan karşı tarafın, sözleşmenin yapıldığı sırada hileyi bilmesi veya bilecek durumda olması gerektiği- Davalı şirket yetkili kıldığı kişinin tapuda bizzat gerçekleştirilen işlemi sonucunda dava konusu taşınmazı devraldığından, taşınmaz satış sözleşmesini vekil sıfatıyla bizzat yapan bu kişinin hilesinin -hileyi bilmesi veya bilecek durumda olması koşulu aranmaksızın- akidin hilesi olarak kabul edileceği- B.ye satış bedelinin tapu müdürlüğündeki işlemler bittikten hemen sonra ödeneceği konusunda taraflar anlaşmış ve davacı taraf da bu kanı ile devri yapmış olduğundan, akit tablosuna (TBK. 246; 235) ihtirazi kayıt konulmadığından bahisle, davacı tarafın sadece bakiye satış bedelini talep edebileceği, tapu iptali ve tescil isteyemeyeceği şeklindeki bir yorum yapılamayacağı-
"Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak amaçlarına bakılması gerektiği (TBK 19)- Taraflar arasında (11.09.2017 tarihli) kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapıldıktan sonra, (01.10.2017 tarihli) imzalanan ikinci adi yazılı sözleşmede "noter sözleşmesi geçersizdir"’ ifadesi geçmekteyse de, tüm dosya kapsamı, taraflar arasındaki kat karşılığı inşaat sözleşmesi ve son sözleşmenin tamamı birlikte değerlendirildiğinde, bu ifadenin kat karşılığı inşaat sözleşmesinin tamamına yönelik değil, sadece paylaşım hükümlerine yönelik olduğunun kabulü gerektiği- Kat karşılığı inşaat sözleşmesinin geçerli olduğu ve dava tarihi itibarı ile TBK 473. maddesi hükmüne göre, davalı yüklenicinin inşaatı süresinde tamamlayamayacağının anlaşılması karşısında sözleşmenin, geriye etkili feshine (dönme) ve tasfiyesine karar verilmesi gerektiği- Sözleşmeden dönme halinde taraflar karşılıklı olarak ifa yükümlülüğünden kurtulacağı ve daha önce ifa ettikleri edimleri geri isteyebileceği- Yüklenicinin inşaata ilişkin iş bedelinin dava tarihi itibarı ile rayiç değeri hesaplanıp, davacı tarafından yükleniciye sözleşmeler kapsamında yapılan ödemeler de dikkate alınarak sonucuna göre karar verilmesi, ayrıca geriye etkili fesih ile birlikte tapu iptali ve tescil isteminin de değerlendirilmesi gerektiği-
Davalı satıcının internet ilanı ve sözleşmeye aykırı şekilde, taşınmazdaki klima, davlumbaz, ocak gibi birtakım eşyaları götürdüğü, prizlerin ve apliklerin dahi söküldüğü, ayrıca taşınma esnasında daireye olağan bir taşınmanın yaratacağından öte zarar verildiği uyuşmazlıkta, hayatın olağan akışına göre bir daire satışında priz, basit aydınlatma, korniş, buat kutusu gibi şeylerin sözleşmeye dâhil olduğunun ayrıca kararlaştırılmasına gerek bulunmadığı- Bütünleyici parça sayılamayacağına işaret edilen klima, ocak gibi eşyalar yönünden; davalının bu eşyaları gerektiğinde taşınmaza zarar vermeden rahatlıkla sökülüp götürülebilecek ve başka yerde kullanabilecekken, bu yolu tercih etmediği ve söz konusu eşyaları icap iradesinde açıkça taşınmaza özgülenen ve onun değerini arttıran, alıcıları kendine çekecek bir özellik olarak göstererek satış bedelinin bu ilâve özellikler çerçevesinde oluşturulduğunu ilan ettiği anlaşıldığından ve ilândaki açıklamaya rağmen, tarafların bir araya geldiklerinde bu eşyaları sözleşme dışı bırakmaları mümkünse de, davalı satıcının sözleşmenin kabul edilen icaptan farklı şekilde kurulduğunu ispatlayamadığı görüldüğünden, satış sözleşmesinin kapsamının belirlenmesi için ayrıca araştırma yapılmasına gerek olmadığı- Davalı satıcının sözleşmeye uygun davranma borcunun teslim anına kadar devam ettiği- Davacının kendisine vaat edilen şekilde taşınmazın teslim edileceğine olan güveninin korunması gerektiği-
"Aleyhine icra takibine konulan senedin hile ile imzalatıldığından hükümsüz olduğu" iddiasını ispat edemeyen davacı-borçlunun "davaya konu edilen senedin taraflar arasındaki haricî taşınmaz satış sözleşmesi nedeniyle verildiğini" belirterek temel borç ilişkisini bu şekilde açıkladığı, davalının da beyanlarıyla temel borç ilişkisini haricî taşınmaz satışıyla ilişkilendirdiği uyuşmazlıkta, davacının taşınmaz hisselerinin haricî satım sözleşmeleriyle bedel karşılığında davalıya satarak zilyetliğini teslim ettiği, ancak tapu devrinin sağlanmadığı, bir süre sonra ise davalı tarafından zilyetliğin iade edildiği, sözleşmeler sırasında verilen bedellere karşılık gelmek üzere taraflar arasında davaya konu edilen senedin düzenlendiği, haricî satıma konu olan taşınmazın satış tarihlerinde tapulu olduğu anlaşılmakla, anılan haricî satımların ve dolayısıyla taşınmazın zilyetliğinin iadesi sırasında senet karşılığında yapılan anlaşmanın da hukuken geçersiz olduğu- Geçersiz olan hukukî işleme dayalı verilen senedin tahsil edilemeyeceği ve tarafların ancak birbirlerine verdiklerini denkleştirici adalet ilkesine göre geri alabilecekleri- Denkleştirici adalet kuralı gereğince iadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması gerektiği- Mahkemece, TEFE ve TÜFE endekslerinin Devlet İstatistik Enstitüsü’nden sorularak, satış bedelinin, ifanın imkânsız hâle geldiği vade tarihi itibariyle çeşitli ekonomik etkenlerin (enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar vs.) ortalamaları alınmak suretiyle ulaşacağı alım gücünün uzman bilirkişiden rapor alınarak belirlenmesi gerektiği- "Davalının yaptığı açıklamalarla kambiyo senedini temel ilişkiye bağladığı bu nedenle senedin illetten mücerretlik durumunun ortadan kalktığı, geçersiz bir sözleşmeye dayalı verilen senedin tahsil kabiliyetinin kalmadığı, bu anlamda geçersiz taşınmaz satışına uygulanacak hükümlere gidilmeksizin senedin tahsilinin mümkün olmadığından menfi tespit davasının tümden kabulünün gerektiği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Uyuşmazlık konusu sözleşmenin, davacı tüketicinin "iki haftalık ücretsiz kullanım hakkının kullanabileceği ve sonrasında sözleşmeyi sonlandırabileceği" şeklinde davalı yetkilisinin beyanıyla kurulmuş ancak daha sonra davacının bu hakkını kullanmasına fırsat verilmeyip ücret tahsili istenen olayda sözleşme davacı tüketicinin iradesi hile yoluyla sakatlanarak kurulduğundan ve sahip olması gereken nitelikleri taşımadığından davacının sözleşmeyle bağlı olmadığı-
İradesi sakatlanan tarafın hata veya hileyi öğrendiği andan itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşmeyle bağlı olmadığını bildirmesi veya verdiği şeyi geri istemesi gerektiği- Sözleşme resmî senetle yapılmış olsa dahi hata ve hile olgusu her türlü delille ispatlanabileceği- "Yanılma (hata) ve aldatma (hile) hukuksal nedenlerine dayalı olarak (kira yerine) bağış suretiyle (davacı tarafından davalı bakıcısına) yapılan temlikin (yaklaşık 3 yıl sonra) iptaline yönelik açılan davada, hak düşürücü sürenin, sözleşmenin yapıldığı tarihten itibaren başlayacağı ve resmî senedin aksinin de yine aynı derecede bir belge ile kanıtlanması gerektiği" yönündeki gerekçeyle "davanın reddine" karar verilmesinin isabetli olmadığı-
Davalı tarafın, bir üst lige çıkma hakkını, müsabakalar sonucu gösterilen başarı ile değil, sezonun tamamlanmasını müteakip, üst ligden bir takımın çekilmesi üzerine Federasyonun davet yazısı ile elde ettği ancak kulüp tarafından bu teklifin katılım bedeli yatırılmayarak reddedildiği uyuşmazlıkta, davalı kulübün başarısızlık ve yetersizlik sayılacak durumda, ligden çekilen takım yerine, davet üzerine durum ve şartlar değerlendirilerek bir üst lige çıkmak istememesi hakkın kötüye kullanılması olarak yorumlanamayacağı- Davacı sporcunun sözleşmedeki prim alacağına hak kazanamadığı-
Sulh veya her ne suretle olursa olsun taraflar arasında anlaşma ile sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerde karşı tarafın avukatı lehine her iki tarafın müteselsil olarak ödenmesinden sorumlu olacağı avukatlık ücreti kapsamına avukat ile iş sahibi arasında yapılan avukatlık ücret sözleşmesine göre avukata ödenmesi gereken akdi vekâlet ücretinin dâhil olmadığı-
Kefalet sözleşmesi 818 sayılı BK yürürlükte iken kanuna uygun olarak kurulduğu, 6098 sayılı TBK mad. 583 düzenlemesi dikkate alınmayacağından, icra kefaleti geçerli olup, icra emrinde istenen faiz ve fer’ilerin icra kefaletine uygun olup olmadığı denetlenerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği, şikayetin süreden reddine karar verilmesi isabetsiz olduğu-
Somut olay bakımından, icap (=öneri) niteliğinde sayılan proforma faturada yazılı mal bedelinin alıcı tarafça tümden ve peşinen ödenmesi ile sözleşmenin kurulmuş sayılacağı, bunun üzerine kısım kısım mal teslimi yapan satıcının proforma faturada gösterilen birim değerden fazla tutarlarla düzenlediği faturaların itiraz edilmeyerek ticari defterlere kaydı ile sözleşmenin bu yeni tutarlar üzerinden tadil edildiğinin kabulü ve alıcının bu miktarlardan sorumlu tutulması gerektiği sonucuna varıldığı- Hal böyle olunca, yerel mahkemece verilen direnme kararının usul ve yasaya uygun olduğu- Ne var ki, Özel Dairece bozma nedenine göre davalı şirket vekilinin mahkemece hükmolunan icra inkar tazminatına ilişkin temyiz itirazları incelenmediğinden bu konuda inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderileceği-
  • 1
  • 2
  • kayıt gösteriliyor