Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince yükleniciden temlik alınan bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile davacı adına tescili isteğine ilişkin davada, yüklenicinin taraf gösterilmediği, kat karşılığı inşaat yapım sözleşmesinde yer alan arsa sahibinin bir kısım payını satın alan davalı da taşınmazın kat karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince kendisine ait olduğunu iddia ettiğine göre inceleme ve araştırmanın yüklenicinin de taraf olduğu bir davada yapılması gerektiğinden davacıya, inşaat sözleşmesinin yüklenicisine, ölü ise mirasçılarına karşı dava açması için süre vermesi, açılırsa o davanın eldeki dava ile birleştirilmesi gerektiği-
Elbirliği mülkiyetine (TMK m.701) konu bir taşınmazda elbirliği (iştirak halinde) ortaklarından birinin, ortaklık dışı bir kişiye satım vaadinde bulunması halinde, sözleşme bir taahhüt muamelesi olarak geçerli olmakla birlikte elbirliği ortaklığı çözülünceye kadar sözleşmenin ifa olanağının varlığından söz edilemeyeceği ancak, somut olayda satış vaadi elbirliği malikleri arasında yapılmış olup dava konusu payların yine elbirliği maliki olan davacıya geçmesi halinde diğer ortaklar bir zarar görmeyeceğinden iştirakçi malikler arasında yapılan satış vaadi sözleşmesinin ifa olanağı olduğundan mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği-
Satış vaadi sözleşmelerinin ve adi yazılı belgelerin tarihlerinin dava konusu taşınmazların tespit tarihlerinden sonra olduğu ve bu nedenle davacının tespit sonrası nedene dayanarak dava açtığı anlaşıldığından mahkemece, hak düşürücü süre yönünden reddedilen kısım hakkındaki davanın esası incelenerek bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar vermesinin doğru olmayıp bozmayı gerektirdiği-
Birlikte mülkiyetin söz konusu olduğu tarım arazilerinin asgari tarımsal arazi büyüklüklerinin altında ifrazının, dolayısıyla satışının mümkün olmadığı, ancak, bu nitelikteki arazilerde asgari tarımsal arazi büyüklüklerinin altındaki yüzölçümlerine karşılık gelen mevcut payların bölünmeden üçüncü kişilere satışına bir engel bulunmadığı, tarım arazisinin hangi sınıfa girdiğinin Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Tarım İl veya İlçe Müdürlüklerinden sorulmak suretiyle veya ilgilisi tarafından alınacak yazı ile belgelendirilmesi gerektiği, somut olayda ise dava konusu taşınmazın belirlenen tarımsal niteliği Tarım ve Köyişleri Bakanlığı İl veya İlçe Müdürlüğünden, ifrazının mümkün olup olmadığı ise taşınmaz belediye ve mücavir olan sınırları içerisinde ise belediyeden, belediye dışında ise İl İdare Kurulundan sorularak ifrazının veya taşınmazdan pay satışının mümkün olmadığının anlaşılması halinde davanın reddine, aksi halde kabulüne karar verilmesi gerektiği-
Satış vaadi sözleşmesi ile taşınmazın zilyetliğinin vaat alacaklısına devredildiği belirtildiğinden zamanaşımı savunması TMK.'nun 2. maddesinde yer alan “dürüst davranma kuralı” ile bağdaşmayacağından dinlenemeyeceği, mahkemece esastan incelenerek bir karar verilmesi gerektiği-
Satış vaadi sözleşmesinin mülkiyeti nakil borçlusu M.’nin mirasçıları arasında yer alan H. S.nın mirasçısı dahili davalı O. S. Ordu Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2011/651-818 sayılı kararıyla mirası reddettiğinden davanın O.S. hakkında pasif dava ehliyeti yokluğu nedeniyle reddedilmesi gerekeceği-
Taraflar arasında düzenlenen taşınmaz satış vaadi sözleşmesi noterde resmi şekilde düzenlendiğinden geçerli ve iki taraf için de borç doğurmakta olup, (6098 s TBK. mad. 27 ve 112) sözleşmeden doğan yükümlülükleri yerine getirmemeleri sebebiyle davacının bundan doğacak müspet (gerçek) zararını gidermeleri gerektiği sonucu ortaya çıkmakta ise de, tanık beyanları, satış vaadi ve taksim sözleşmelerine konu muris adına kayıtlı taşınmazda, tarafların da içinde yer aldığı mirasçılar adına yapılan miras payları oranında intikalden sonra taksim sözleşmesine uygun şekilde mirasçılardan ...’in paylarını üç kardeşine, annenin de miras payını üç çocuğuna devretmeleri, sonrasında davacının da kendi payını önce kısmen sonra tamamen dava dışı gerçek kişilere satması, tapudaki tedavüllerin miras taksim sözleşmesine uygun olarak yerine getirilmesi karşısında, tüm mirasçıların katılımı ile yapılan tarihsiz miras taksim sözleşmesinin davada dayanılan satış vaadi sözleşmesinden sonra düzenlendiğinin, bu durumda da satış vaadi sözleşmesi ile taraflara yüklenen yükümlülüklerin, daha sonra tüm mirasçıların katılımı ve özgür iradeleri ile düzenlendiği anlaşılan ve tapuda da devirlere konu edilen miras taksim sözleşmesi ile ortadan kalktığının, tarafların miras taksim sözleşmesi ile satış vaadi sözleşmesinden caydıklarının (vazgeçtiklerinin) ve satış vaadi sözleşmesinin bozulduğunun kabulü gerektiği, artık tarafların ortak ve özgür iradeleri ile düzenlenen miras taksim sözleşmesi sebebiyle satış vaadi sözleşmesinden sonra davalıların kusuru olmaksızın ortaya çıkan imkansızlık nedeniyle davalılar borçlarından kurtulduklarından, davacı tarafın caydığı (vazgeçtiği) satış vaadi sözleşmesine dayanarak gerek mülkiyet gerek tazminat isteme hakkının da ortadan kalkmış olduğu ve bu sebeple davacı taraf lehine hüküm kurulma imkanının da kalmadığı-
Satışı vaad edenin, taşınmazın maliki olmaması satış vaadinin geçerliliğini ve içeriğini etkilemeyeceği- Resmi şekle uygun olarak geçerli bir biçimde kurulan sözleşmede yer alan davalının taşınmazın mülkiyeti devir ediminin ifasının, üçüncü kişinin aynı taşınmazla ilgili açtığı davada verilen “üçüncü kişi lehine” iptal kararı nedeniyle, ilerde de imkansızlaşması nedeniyle, davalının taşınmazın mülkiyetini devir vaadine ilişkin “aynen ifa” nın yerini “tazminat borcunun” alacağı-
Taraflar arasında düzenlenen sözleşmeler birer ön sözleşme olsa da, kendileri de başlı başına karşılıklı edimleri içeren sözleşme özelliği gösterdiklerinden ve asıl sözleşmenin şartlarına bağlı olduklarından, BK. md. 106’da aranan şartlara uyulmadan fesih edilemez ve bir tarafın karşı koyması halinde bu tür ön sözleşmelerin feshi için de mahkeme hükmünün gerekeceği-
Satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkin davalarda, uzun yıllar süren yüksek enflasyon ve tarafların satış bedelini sözleşmede bilerek düşük göstermeleri ihtimali nazara alındığında taşınmazın değerinin dava tarihine göre belirlenmesinin gerekeceği, hakimin yapacağı keşifte dinleyeceği bilirkişilere taşınmazın değerini tespit ettireceği, tespit edilen bu değere göre hem mahkemenin görevinin tayin edileceği, hem de noksan harcın ikmal ettirileceği, bu durumda sözleşmeye müdahaleden de söz edilemeyeceği, kamu düzeninden olan bu hususun tarafların insiyatifine bırakılmadan, hakim tarafından resen yerine getirilmiş olacağı, Harçlar Kanununun 16.maddesinin de, müdahalenin meni, tescil ve tapu iptali gibi taşınmazın aynını ilgilendiren davalarda, taşınmazın değerinin esas alınacağını öngörerek görüşümüzü teyit ettiği harç kaybının da böylece önlenmiş olacağı-