Davacı yönünden taşınmazın belirli bir bölümü bakımından özel kullanma biçimi belirlenmiş ve taşınmazın diğer kısımlarının da öteki paydaşlarca kullanılabilir durumda olmasına göre; kendisi yönünden böylesi bir özel kullanma biçimi oluşan ve imar uygulamasından sonra taşınmazda paydaş durumuna gelen kişilerin kullandığı diğer bölümlerde önceki malikler zamanında hak iddia etmeyen davacının, davalılarca sonradan satın alınan paylarla ilgili şufa hakkını kullanmak istemesinin M.K. nun 2. maddesindeki dürüstlük kuralıyla bağdaşmayacağı-
Önalım davasına konu edilen taşınmazın paydaşları arasında rızaen bölünmesi, buna uygun uzun süre kullanılması ve paydaşlardan birinin payını üçüncü bir şahsa satması halinde hakkını bu şekilde sınırlandıran paydaşın önalım hakkını kullanması M.K.2.maddesinde ifadesini bulan dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacağı-
Tam ve sınırlı ehliyetsizlerin, yasal temsilcileri eliyle bağışlama yapmaları olanaksız olduğundan 21.02.1994 temlik tarihi itibariyle reşit olmayan davacı M.E. yönünden, annesi S.’nin yaptığı bağış geçerli bir tasarruf değil ise de; 1997 yılı itibariyle reşit olan ve bu tarihten 18.09.2003 dava tarihine kadar kendisi ile ilgili işleme karşı koymayan davacının, işlemin geçersizliğini ileri sürmesinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olacağı-
Davacılar ile davalı şirketin satıcıları arasında dava konusu olan ve tapu kaydında mevcut tedbir kararının kaldırıldığı yazılı bulunan taşınmaz hakkında tapu kütüğündeki bilgilerden hareketle araştırma yapılmadan TMK.nun 3/2.maddesi anlamında gerekli dikkat ve özen gösterilmeden nitelikleri itibariyle çok kıymetli olan böyle bir taşınmaz yüksek bir bedel ödeyerek ve önemli bir risk yüklenerek satın ve devralmış olması karşısında davalının iyi niyetli olduğunun kabulünün mümkün görülmeyeceği-
Hakimin, hukuk yaratma alanına girebilmesi için, çözümü gereken olaya uygulanabilir yasa hükmü veya örf ve adet kuralının bulunmamasının yeterli olacağı, hakimin yasal boşluğu doldururken takip edeceği yolun; Medeni Kanunun 1. maddesinde açıklandığı üzere, yasa koyucu gibi hareket etmekten ibaret olacağı, bu aşamada hakimin, yasa koyucunun yapacağı gibi, tarafların karşılıklı menfaatlerini tespit ederek, bunları adalet süzgecinden geçirip; hayat ihtiyaçlarını karşılayan ve aynı zamanda mevcut hukuk düzeni ve hukuki güvenlikle bağdaşan bir kural bulması gerekeceği-
Kurum üzerine düşen görevi yapmamış 4247 sayılı Yasaya göre başvuruda bulunan davacıyı daha fazla prim borcu bulunduğu konusunda uyarmamış, davacının ödemelerini beyanına göre kabul etmiştir; kurumun davacıyı 4247 sayılı Yasadan yararlandırdıktan yıllar sonra bakiye prim borcunu gerekçe göstererek işlem yapmasının M.K.’nun 2.maddesinde yazılı iyi niyet kuralına da aykırı olacağı-
Uyarlama davalarında, sözleşmeye bağlılık ve saygı esas olup, uyarlama daima yardımcı bir çözüm olarak düşünülmelidir; sözleşmeye yazılan özel hükümler, yorumlanıp tarafların sağladığı hak ve yararlar değerlendirilmesi, ekonomik değişikliklerin etkileri, kiralananın nitelikleri gibi somut olayın özelliği ile belirlenecek tüm objektif ve subjektif hal ve koşullar kıymetlendirilmeli, uyarlama yapılması kanaatına kavuşulursa, sözleşmedeki intibak boşluğu hak ve nesafet, doğruluk, dürüstlük kuralları (MK Md.4, 2/1) ışığında yasa boşluğunda olduğu gibi MK. Md.1’deki yetki kullanılarak doğrudan kendisinin yaratıp takdir ettiği bir kuralla hakim tarafından doldurulmasının gerekeceği-
Bir kimsenin, hukuki işlemin butlanını eskiden beri bilmesine rağmen, buna uzun yıllar ses çıkarmayıp, şu veya bu nedenle durum aleyhine dönünce butlana dayanmasının iyiniyet kuralına aykırı olacağı–
Medeni Kanunun 2. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen «hakkın kötüye kullanılması yasağının» amacının hakime özel ve istisnai hallerde (adalete uygun düşecek şekilde) hüküm verme imkanı sağlamak olduğu, bu kuralla kanun ve hakkın mutlaklığı ilkesine istisna getirildiği, ancak bu kuralın taliliği (ikinciliği) gözetilerek öncelikle her meseleye ona ilişkin kanun hükümleri tatbik edileceği, uygulanan kanun hükümlerinin adalete aykırı olabileceği bazı istisnai durumlarda da 2. maddedeki kuralın haksızlığı tashih edici bir şekilde uygulanabileceği–
Vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanununun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşmenin geçerli olacağı ve vekil edeni bağlayacağı, vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu hususun vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalacağı, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamayacağı-